Gençlik… Gençlik dönemi iyidir, güzeldir. Bazen heyecanlı, bazen monoton, bazense su gibi akıp geçer. Şahsen benim gençliğim su gibi akıp geçiyor ömründen. Bu boş yazı işleriyle uğraşarak bu akan suyu da israf ediyorum sanırım. Ama bakıyorum da ortalıkta bir yığın boş konuşan genç arkadaşlarım varken, içlerinde boş şeylerde olsa bir şeyler karalayanları görmek pek mümkün değil. Öğrenciye üniversite sınavına girene kadar, kalemi sadece test şıkkı işaretlettirmek için kullandıran bir eğitim sisteminden genç yazarlar yetiştirmesini de bekleyemeyiz zaten.
Peki nasıl bir gençlik yetişiyor? Gençlik neler istiyor? Gençliğimizin sorunları nelerdir? Nedir bu insanların sorunları ? (‘’Abbas Güçlü ile Genç Bakış’’ ‘a bağladım)Evet, bu sorular televizyon programlarında çokça tartışılır ve genç arkadaşlarım genelde şu cevapları verir :
-Gelecek kaygımız var Abbas ağabey, işsiz kalmaktan korkuyoruz.
-Hocalardan şikayetçiyiz Abbas ağabey, çok zorluyorlar.
-Burs, kredi parası yetmiyor zam istiyoruz Abbas ağabey !
-Devletimiz gençlere daha fazla değer vermeli Abbas Ağabey !
Yalan! Koca bir yalan! Evet, bu sorunlardan gerçekten muzdarip olan belli bir genç kitle var; fakat bu kitle gençlerimiz sadece küçük bir bölümünü temsil ediyor. Ben bir gözlemci, aynı zamanda genç bir insan olarak sizlere gençliğin gerçek sorunlarından, yakındığı dertlerden, kısacası gençliğimizin davasından bahsedeceğim. O kadar çok sorunumuz var ki hangisinden başlayacağımı bilemedim ama şöyle bir giriş yapalım.(Kaynaklarım : okul kantinlerindeki sohbetler, internet yazışmaları, yüz yüze yapılan ayak üstü konuşmalar)
-Gençliğimiz aşka geldi. Erkeklerimiz kız, kızlarımız ise erkek peşinde. Bekar kalmak ile kanser hastalığına yakalanmak artık bir tutuluyor. Gençlerimiz bekarlığa adımlarını atar atmaz, çiftleşmek istediklerini kokularını yayarak belli ediyorlar.
-Genç kız arkadaşlarımızın sohbetlerine ne zaman kulak misafirliği yapsam konu genelde aynı oluyor. Kim kiminle çıkıyormuş, kim kimden ayrılmış-mış… Başka hayatların etkileşiminden kendi hayatlarının basitliğini giderme çabaları içindeler. Sorunları büyük…
-Diğer bir sorun genç kızlarımız kilolarından şikayetçi. Kıştan diyete başlayarak zayıflayıp, yazın bikini giymek istiyorlar. Nasıl bir fantezidir bu anlamış değilim… Diğer taraftan da biz erkekler göbekte baklava çıkarma derdindeyiz. E beyinde baklava çıkmayacağına göre en uygun yer orası diye düşündük herhalde!
-Gençliğimiz beğenilme kaygısı sorunu da var. Düğüne gelir gibi okula gelen, yürüyen boya kutusu genç arkadaşlarımdan bolca görüyorum. ’’Ayy şekerim saçımın rengi nasıl olmuş ? Rengini bi ton daha açsam mı ? ‘’gibi şeyler duyunca içimden Allah başka dert vermesin deyip halime şükrediyorum.
– Bizimde büyük futbol muhabbetlerimiz var tabi. Tüm ‘’büyük spor severliğimiz’’ halı saha maçlarından ibaret olsa da tuttuğumuz takımdaki top toplayıcı çocuğun ismine kadar biliriz. İddaa kuponları yapıp para kazanmaya çalışarak bu zor koşullarda okumaya çalışıyoruz işte…
-Bu yazıda bayan gençlerimize yüklendiğimin farkındayım. Kadın düşmanı falanda değilim ama onları bu konuda daha sorunlu görüyorum. Neden edebiyatta, tarihte, felsefede, siyasette kadınlarımızı göremiyoruz ? Ya da yok denecek kadar az görüyoruz. Neden bir kız arkadaşım ona ülke sorunlarından, memleket meselelerinden, dünyadaki olan-bitenden bahsettiğim zaman bana bir uzaylı gibi bakıyor? Yukarıda saydığım alanlar erkek gücü gerektirmez, kadınlarda da var olan beyni gerektirir diye düşünüyorum. Neden kamyon sürmüyorsunuz diye sorsaydım, emin olun ki vicdanım bu sorudan rahatsızlık duyardı.
Bu orta uzunluktaki yazımda kendi bakış açımdan, kendimin de içinde bulunduğu bir gençliğin gerçek sorunlarını dillendirmeye çalıştım. Aslında daha yazılacak çok şey var ama gençliğimizin mühim sorunlarından biriside az okuyup, öz okumasıdır. O yüzden bu kadarı bizim için şimdilik kâfidir…