Türkiye, Müslüman sensörlerimizin bir çok kez alarm modunda çalıştırıldığı bir geçmişe sahiptir. Coğrafya olarak İslam’ı savaş olarak algılayan komşulara sahip olmamız, süreç içerisin de evimizde de bu durumu görmemizin bir nedenidir. Günümüzde ki kargaşa, barış üzerine kurulu olan son hak dinde, cemaatlerin, mezheplerin ve bazen de siyasi olarak diktatörlerin tek olma gayretinden başka bir şey değildir. Şii’nin Sünni’ye, Sünni’nin kendi içinde birçok farklı fraksiyonuna, düşmanca bakış açısının altında, kendisine göre oluşturduğu din sensörlerinin alarm uyarıları yatar. Küçük bir yönlendirme ile, İslami hiçbir kaideyi uygulamayan bir kimse bile, sadık bir din mücahidi rolüne bürünebilir.
Müslümanlığa has olmayan bu hassas duyunun, Hıristiyanlarda yüzyıllar öncesinde bu algısını yitirirken, bizde hala çok keskin devam etmesi, bir çok nedene bağlanabilir. Ülkemizin ve komşularımızın, bu din üzerinden ayrışma sebepleri, özelde farklı olsa da, genelde, iki ana başlıkta sebeplenir; Dış Etki ve İç Etki.
Dıştan gelen etkinin, milli çıkarlarımıza dönük yıkıcı amaçlarının, manen dinimize yönelik olarak ta algılanması, ülke genelinde bizi birleştiren bir yakınlaşma yaratsa da, içteki farklılık yada güç oluşturma çabamız, bu yakınlaşmayı eskisinden daha fazla bir uzaklığa dönüştürmektedir. Din adına savaştığını düşünen bir insanı-Ortadoğu da olduğu gibi- durdurmak dünyanın en zor işidir.
Türkiye de son yıllarda, fiili anlamda olmasa da manevi anlamda, din adına savaştığını düşünen hayalperest çakma mücahitler oldukça artmıştır. Fikri mücadelelerini, dinin hangi yönünü, hangi sebeple savunduklarını kendilerinin de bilmediği bu güruh, başarı madalyalarını da genel siyasette ki bazı gelişmelerle aldıklarını zannetmektedirler. Hak verirsiniz ki İslam, her insanın farklı makinalar da farklı dinleyebileceği bir müzik değildir. Gayesi ve amacı itibariyle evrensel bir müziktir. Daha da önemlisi bazı insanların, sadece kendi makineleriyle dinletebileceklerini sandıkları bir korumaya da ihtiyacı yoktur. İslam’ı herkese açık ve dileyenin hayatın da duymaktan zevk alacağı bir tını haline getirmek; onu sadece ve en doğru şekilde kendisinin çaldığı anlayışını terk etmekten geçer.
Ülkemizin milli ve manevi değerler noktasında ayrışmaya artık gücü ve zamanı yoktur. Tüm İslam coğrafyalarına bakıldığın da, İslam’ın farklılıklara rağmen, hala en iyi yaşandığı coğrafyanın Anadolu olduğu görülecektir. Sizin bu coğrafya da, gereksiz ve haddini aşan koruma planınız, yüzde doksan sekizi Müslüman olan ülkemizde, her gün Müslüman’ım diyen beş vakit sesi, altı yapmayacaktır.
Emin olun ki, gün İslam’ı kurtarma günü değil; İslam ile kurtulma günüdür…
kaan
04 Mart 2012 at 16:32
10 numara olmuş
efe
07 Mart 2012 at 16:50
bir durum ancak bu kadar guzel anlatilir