Suriye’de ki yaşanan olayların ülkemizde ki yorumu, birçok konuda olduğu gibi yine siyaset bulaşmış kirlilerimiz arasına girmiştir. İktidarının da, muhalefetinin de Suriye’de ki olaylara bakışı aynı fabrikadan çıkmış görüntüsü vermektedir. Şahinler ne düşünüyor ise bir alt kesim onları söylüyor. Yani anlaşılır gibi değil, 550 insan nasıl olurda, iki yada en fazla 3 farklı şekilde düşünüp konuşabilir.75 milyon adına söz aldıklarını da düşünürsek nasıl olurda, tüm ülkede farklı bir kaç ses dışında bir şey duyulmaz. Demokrasimizin 150 yıla yakın geçmişinin birikimi bu mudur?
İç politikada ki tek seslilik de mutlaka doğru değil ve tartışılmalı, ama dış politika da, kıstas milli çıkar olacakken, nasıl olurda farklılıklar tartışılarak, ortak bir noktada buluşulamaz, olacak gibi değil. Şimdi basit bir beyin fırtınası yapalım. Toplam 7 komşumuz var, bunlardan 4 tanesi Hıristiyan ülke, 3’ü de Müslüman.
Irak: 10 yıldır işgal altında, güya bu sene biten Amerikan işgali, hala huzur ve artık çok güldüğümüz demokrasiyi getirmemiş durumda. Bir milyona yakın Müslüman’ın öldüğü ve daha fazlasının insani şartlardan mahrum kaldığı, tarihi, dini ve kültürüyle Türk hinterlandının içerisinde ki bu ülke, bizimde izleyici olduğumuz bir sahnede, bu acılara maruz kaldı. Bunu siyasi eleştiri olarak lütfen düşünmeyin, ama toplum olarak da neden bu kadar suskun kaldık? Fransa’nın, bizim dışımız da kimsenin önemsemediği ve artık cılkı çıkan sözde Ermeni yasasının acısı, hali hazırda devam eden, Amerikan’ın katliamından daha mı çok acıya sahipti? Dindarlığımız ya da muhafazakar yapımız, anlamını ve tepkisel refleksini yalnız sınırlar içinde mi harekete geçirir oldu?
İran: Demokrasinin bir sonraki durağı olması beklenen binlerce yıllık komşumuzun, hangi yüzyıldan itibaren beliren tehdidine, füze kalkanıyla tedbir alır olduk? Ortadoğu’nun yeni Osmanlısı olarak, ne zamandan bu yana Hıristiyan ülkelerle ittifak edip, Müslüman coğrafyalara sefere çıktık? Bu nükleer güç , Amerika’da yada İsrail’de güvenli bir hobiyken,neden biz Müslümanlarda zararlı bir alışkanlık muamelesi görür? Komşunun hatasına veya velev ki hainliğine, yedi kat uzak elin diliyle ve üslubuyla karşılık vermek ne denli doğru bir dış siyasettir?
Suriye: Arap Baharının şimdilik son halkası olan bu ülke de, hangi istiare demokrasinin geleceği mesajını verdi? Esat yönetimininki gerçek, Amerikan’ın ki su tabancası mı? Katliamlar arasında tercih yapar duruma mı geldik? Suriye de ki muhalif güçler ve kesimler, 10 yıldır Irak’ta ki ve diğer İslam coğrafyalarında ki Amerikan ve İsrail katliamlarına, neden bu derecede tepki göstermedi? İran’ı vurmanın ön koşulu Suriye’yi düşürmekken, Türkiye’nin yalnızlığının ön şartı da komşuların şimşeklerini çekmek değil midir? Demokrasinin seksek oynadığı Arap topraklarında, Katar, Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin oyun dışında olma nedeni, demokrasilerinin, ihraç edecek kadar ileri olmasından mıdır? Suriye’nin zamanında PKK’nın piknik alanı olması ve halen o ülkeden nemalanması şimdikinden daha sert bir dik duruş nedeni değil miydi?
Son günlerde gazete manşetlerine kadar yansıyan İsrail tehditleri, A.B.D ile olan; ne zaman, kime, nasıl vursak planları ,ve tüm bunların gündemimize ve köşelerimize bir tehdit unsuru olarak girmemesi , nedeni sorulması gereken bir soru değil midir? Tüm dünya Suriye’ye ve İran’a odaklanmışken, komşularımızın ve o coğrafyalarda yaşayan soydaşlarımızın geleceğine dair sert duruşumuzu birbirimizden ( 4+4+4 konusunda olduğu gibi) ziyade, emperyal devletlere göstermemiz gerekmez mi?
Bir çoğumuzun çok iyi hatırladığı bir dönemdir, Suriye devlet başkanı ve eşi ülkemizde fevkalade olumlu karşılanmış ve basın Esad’ı çok sıkı ahbabımız, eşini de demokrasi ve modernlik abidesi olarak göstermişti..Bahsettiğim dönem B.O.P ve Arap baharından önceki yılların bir anısı. Ne olduysa, aynı Esad ve aynı Suriye çok kısa bir süre içerisin de baş düşmanımız ve yok edilmesi gereken bir diktatöre dönüştü.Humus ve Suriye’nin diğer bölgelerinde ki katliamlar henüz yaşanmamıştı, ama Esad aynı Esad’tı.Hatta ziyaretinden yine kısa bir süre öncede PKK militanlarının barındığı,eğitim aldığı ve elebaşının bir süre saklandığı bir ülkeydi.
Tüm o sıkıntılı süreci askerimiz tarafından düşman, siyasilerimiz tarafından dost olarak geçirdiğimiz Suriye,şu günlerde siyasilerimiz tarafından da düşman olarak tanıdığımız Suriye’dir.Günümüz de moda olan Suriye’yi karalama kampanyasına karşı çıkacak değilim,hatta bir çoğunun dost bildiği dönemde Suriye’ye, karşı bakış açısı geliştirmiş biriyim.Ancak şu gün Fehman Hüseyin’in orda olduğundan tutunda,PKK militanlarının Esad’ı korumak için Suriye’ye kaydırıldığına kadar varan istihbaratı, bundan birkaç yıl önce nasıl alamadık.Bu tahminde bulunmak herkes için üzücü ama, acaba korkumuz; 2001 de ki 1 mart tezkeresiyle aynı olabilir mi? Hatırlayın o süreci, A.B.D’ nin çok rahat açacağını düşündüğü kuzey cephesine meclisimizden onay çıkmamıştı.Hemen akabinde,temmuz 2003 de askerlerimiz Süleymaniye’de Kürt valiye suikast iddiasıyla tutuklanmış ve bunu, basın çuval krizi olarak tanıtmıştı.Kasım 2003 de ise El Kaide İstanbul da ki sinagogları vurmuş ve şahsımca Amerika, tezkereye hayır diyen Türkiye’yi cezalandırmıştı.Yaşananları çabuk unutan ve ders almayan bir dış siyaset,aynı acıları ve sonu yaşamaya mecburdur.O gün Amerika ile bir olup Müslüman kanı dökmeyeceğim diyen T.B.M.M,bugün Suriye’de nasıl bir yol izleyecek merak ediyorum.
Hep tekrarladığım bir noktayı tekrar ifade etmek istiyorum, korkularımız ve endişemiz uzakta ki süper güç değil, yanı başımızda ki asırlık komşularımız olmalıdır.Komşunun düşmanlığını,küresel güçlerin çıkarlarına hizmet noktasında kamuoyuna sunmak, uzun vadede bölgede yalnızlaşan bir Türkiye oluşturacaktır.İster desteklediğimiz muhalefet,isterse insan hakları adına kurtarmaya çalıştığımız Suriye tablosu olsun, tarih bu süreci; Amerika ile birlikte Müslüman ile savaşan Türkiye olarak kaydedecektir.Çoğumuzun artık güldüğü( Demokrasi) değerler uğruna, Suriye’ye muhalefet etmek; daha önce ki haklı gerekçelerimizi ( PKK desteği,Hatay’da ki iddiaları…) tarih ve vicdan önünde değersiz kılacaktır.Amerika’nın İşgalle kontrol ettiği Irak’ta (Kuzey Irak), PKK terörü bittimi ki, bir yenisine yeltenen dış güçlere, destek ve imkan sağlayalım.Umarım siyasilerimiz tüm bu süreci milli çıkar ve vicdan noktasında lehimize çevirecek adımları atarlar..
Batı Trakya, Bulgaristan ve Yunanistan’a yönelik yürütülen dış siyasi çizginin sağladığı başarının, Ortadoğu ve Türk Devletlerinde de gösterilmesi, herkesin haklı temenni ve beklentisidir.Her eleştirenin çok rahat açık bulabileceği dış politika konusu,iç siyasette malzeme kaynağı olarak görülmeden, iyi niyet tavsiye ve eleştirileriyle konuşulmalıdır.Şu halde eleştiri oklarını çözüme hizmet etmeyen bir üslupla, bu noktadan yapmamalıyız.Temennimiz, tarihi misyonumuzun bize yüklediği görevi ,layığı ile yapabilen bir Türkiye görmektir.
kadir
17 Mart 2012 at 09:09
guzel orneklerle harika noktalara deginlmis.
AHMET
17 Mart 2012 at 14:05
Ders tadında…