‚Bir varmış bir yokmuş. Çok uzaklarda Troia diye bir kent varmış‘
Antik dönem yazar ve filozoflarının İslam’daki „bir kültür rönesansı“ olarak da adlandırabileceğimiz 8. yüzyıldan itibaren büyük bir ilgi ve istekle Arapçaya çevrildiğini çok iyi bilmekteyiz. Araştırmalar bu süreçte tüm Akdeniz kültür havzasındaki ozan ve destanlarının Doğu kültürleriyle harmanlandığını ortaya koymaktadır. Homeros ve destanlarıyla ilgili pekçok bilginin 8 ve 9. yüzyıl İslam entellektüelleri tarafından tartışılageldiği kabul edilmektedir, ancak bu rağmen 9. yüzyılda Homeros destanları bir bütün olarak Arapçaya çevrilmemiştir. Abbasi dönemi bilginlerinin bu iki destanın içeriği konusunda pekçok bilgiye sahip olduğunu ve destanların bu dönemde parçalar şeklinde halk söylenceleri olarak yazıya geçirildiği görülmektedir. Odysseus’un Troia Savaşı sonrasındaki yurduna dönüş destanını anlatan maceralı yolculuğundaki bazı olayların, denizici Sindbad hikayelerinde yeniden ortaya çıktığını görüyoruz. 13. ve 14. yüzyıla ait savaş kahramanlık hikayelerinin bir araya toplantığı „Raqa’iq al-hilal fi daqa’iq al-hiyal -Kurnazca Düşünülmüş Hilelerden Örülme Manto-„ eserinde Akhilleus’un öfkesi ile başlayıp, Hektor’u öldürmesine kadar devam eden destanların bir özetini bulmaktayız. Bu hikayelerde kaynak, doğal olarak Homeros değil, bu destanlarının başkaları tarafından yeniden anlatılan versiyonları kullanılmıştır. Gelin bu çeviriden bir bölümü birlikte okuyalım:
„Bizanslı Grek kralının, Ifriqiya’ya (Frigya) saldırdığı; burada yaşayanların ise, saldırıyı daha öncesinden öğrenip, bir savunma organize etmek için bir kente (Troia) sığındığı ve bu kentin yıllarca kuşatıldığı anlatılmakta. Kent kapıları saldırgınlara açılmaz. Kuşatılmış bu kentte, Aqtar (Hektor) isimli cesaretli ve onurlu bir kahraman yaşarmış. Şavaşmak için karşısına çıkan herkesi öldürmüş. Bir de Grek kralından (Agamemnon) söz edilmekte. Bu kralnı, ünü ve cesareti tüm tüm dünyaya yayılmış Arsilaos (Akhilleus) isimli bir komutanı varmış; ama bu komutan, kralın bir öfkesi sonrasında savaşta hiçbir şekilde yer almak istememiş. Kral savaşmasını emretmesine rağmen, o, bu emre uymamış. Bunun üzerine kral şunları söylemiş: <Düşmanımız Aqtar’ın Arsilaous’un kardeşini esir aldığı dedikodusunu yayın ortalığa>. Bunun üzerine kuşkuya kapılan Arsilaous, her yerde kardeşini aramış, ama bir türlü bulamamış. Bunun üzerine silahlarını kuşanıp ve Aqtar’in karşısına çıkmış. Daha sonra onunla savaşıp, sonunda da onu esir alarak Grek kralına teslim etmiş. Grek kralı da Aqtar’ı öldürtmüş. Bunun üzerine İfriqya halkı ve onlara yardım edenler kahramanlarının öldürüldüğünü öğrenince çok korkmuşlar. Daha sonra ise Grek kralı ve Arsilaous kente saldırmış, düşmanı yenip, tüm bölgeyi feth etmiş.“
Destanın Arapçadaki bu versiyonunda Homeros destanlarında iki önemli değişiklik yapıldığı görülür:
1) Hektor aslında Akhileus’un kardeşini öldürmez. Bu sadece Agamemnon’un ortalığa yaydığı bir dedikodudur.
2) Akhilleus, Hektor ile savaşır, ama onu öldürmez, esir alır. Hektor’un ölüm emrini Agamemnon verir. Destanın Arapçadaki versiyonunda baş aktör (protagonist) Agamemnon’dur.
İslam dünyasındaki büyük çeviri okulları 10. yüzyıln sonlarına doğru önemini yitirse de yabancı dilden kendi dillerine aktarılan bilgeliklerin etkileri devam eder. İslam bilginlerinin, Grekçe eserleri kendi yorum ve eklemeleriyle Arapçaya çevirmeleri, Grek kültürünü koruma amaçlı değil (Pers kültür mirası onlar için Grek kültüründen daha önemlidir aslında), daha çok, yabancı kültürlerle yakınlaşma ve onu tanıma kaygısıyla yapılmıştır. İlerleyen dönemlerde, kendisine yabancı olanı anlayarak tanıma kaygısıyla yapılan bu çevir eserler, 11. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasında diğer dillere, özellikle de Latince ve İbraniceye çevrilmiştir. Sicilya’da, ama özellikle İspanya’da, (Avrupa dillerindeki isimleriyle) al-Farabi, Avicenna (Ibn Sina) ve Averros (Ibn Ruşdi) tarafından yapılan yorum ve açıklamalar Avrupa kültürü için yeni bir dönemin temelini oluşturmuştur. Böylece Antik Döneme ait bazı şiir ve destanlar Avrupa’ya Arapça versiyonu ile ulaşmıştır. Bu süreçte bir düzineyi geçmeyen Homeros destanlarının Arapça versiyonları yeni bir değişim daha geçirmiş, İspanyol romansları, manastır şiirleri, Fransız söylenceleri ve Alman masallarıyla yeniden şekillendirilmiştir. Yüzyıllarca sonra ise, 1857 yılında, ünlü Grimm kardeşlerden Wilhelm Grimm, Homeros destanlarının, belirli bir zaman ve belirli bir mekanda yaşanmış tarihsel olayların, eskiden beri anlatıla gelen söylenceler olduğunu dile getirmiştir. Bu olaylar halk destanlarında eski, uzak dönemlere ait bir şekilde „bir varmış bir yokmuş…“ diye anlatılmıştır.
Yani, ‚bir varmış bir yokmuş, çok uzaklarda Troia diye bir kent varmış…