Türk televizyonlarının 1990’lı yıllardan, 2012’li yıllara gelinceye dek çok mesafe kat ettiğini, teknolojik açıdan ve görsellikten yana çağ atladığını hepimiz biliyoruz. Ancak programlarının içeriği ve toplumsal faydalılık derecesi her geçen dönemde eskiyi aratacak derecede gerilemiştir. 1980’li yılların arabesk kültürünün toplumdaki etkisi, kaderci ve kabullenici yapıyı topluma ayarsızca yüklemesi, savunmasızca ekran başına bırakılan ve o şekilde büyüyen neslin, içinden çıkamadığı psikolojik bozuklukların ve sosyal dengesizliğin sebebi değil midir?
1990’lı yıllar görsel medyanın özelleştiği ve çeşitlendiği yıllar olarak bilinir. Her yeni açılan ve ithal edilen kanal, Türk toplumuna hizmet ettiğinin bilincinden uzak bir anlayışla Amerika ve Brezilya’dan transfer ettiği dizilerle ve yarışmalarla toplumu kontrol edilebilir bir sürü haline getirmenin de önünü açmıştır. Ardı arkası kesilmeyen ithal programlar, eğitim düzeyi zaten belli olan Türk toplumunun komşuluk ilişkilerinden tutun, aile içi davranışlarına kadar her alanda kontrol altına almaya başlamıştır. Televizyona bağlı hale gelen, eğitimi ve ekonomik düzeyi itibariyle başka bir eğlence anlayışına sahip olamayan toplumların, zamanla o ekranda gördüklerini hayatın kendisi zannetmeleri, son dönemde özellikle gençlerimizi ve daha da kötüsü çocuklarımızı kontrol altına almıştır. Psikolojisi bozuk, hayattan daha o yaşlarda tat almadığını iddia eden, intihara meyilli kuşakların yetişmesi, biraz da malum medyanın malum programları sayesinde olmuyor mu sizce de?
Haftanın belli günlerinin ve saatlerinin belli dizilerle ve yarışma programlarıyla tapulanması toplumun sosyal gelişimini ve eğitimsel ilerlemesini ne denli olumlu etkiliyor acaba. Yada bu durumun bu şekilde hepimizce malum olması, toplumca bulunduğumuz seviyeyi göstermesi bakımından ibret verici değil midir. Eğitimsel programların ve kültürel temelli yarışmaların reyting canavarına kurban edilmesi, asıl amacı siyasi ve toplumsal gelişmeleri kamuyla paylaşmak, onu aydınlatmak olan haberlerin cinnet,ölüm ve intihar haberleriyle süslenmesi, her gün artan toplumsal olayların yenisine maya oluşturmaktadır. Büyük bir reklam kampanyasıyla ve ardı arkası kesilmeyen tekrarlarla adeta takip edilmesi görsel bir hipnozla zorunlu haline getirilen, tecavüz ve cinayet yüklü dizilerin gösterimi sosyal yapımızda ki yarayı dağlamaktadır.
Eğitim amaçlı çocuk programlarının ve tanıtım amaçlı belgesellerin ya gecenin bir vakti yada izlenme olasılığı çok düşük gün ve saatlere konulması, hepsinin olmasa da çoğu ekranın eğitime ve sosyal gelişmişliğe olan bakışını göstermektedir. Türk kültür ve tarih tanıtımının, reyting kaygısına düşmüş dizilerin insafına bırakılması ve toplumun geniş kesimine onlarla ulaşması acınası bir başka durumdur. Dikkat edip şöyle bir sayarsanız ekranlarda gördüğümüz ve izlediğimiz çoğu yapımın ya dizi yada yarışmalarla kısıtlı olduğunu görürsünüz. Televizyon kültürümüzün bu denli kısır olması başlı başına ayrı bir sorunken, mevcut yapıların eğitmekten ve gerçek hayattan uzak olması, insanları sahip olmadıkları ama sahip olmak isteyecekleri büyük ütopyaların hayaliyle yaşatıp uyutmaları eleştirilecek bir başka noktadır. Hollywood yapımlarında imrendiğimiz o tarihi filmler ve ağzı açık izlediğimiz o kurgu ve görüntüler, malzeme olarak bizim geçmişimiz de daha çokken, enteresan şekilde atalarımızın daha çok özel hayatlarıyla ve hatalarıyla izleyici yakalamaya çalışmak yine konuşulması gereken enteresan bir çelişki değil midir? Hatırladığım kadarıyla eskiden ekranlarımız da tarihi ve dini programlar Ramazan ayı ve kandillerle sınırlıydı, günümüzde de bu durum farklı olmamakla beraber daha çok sosyal çöküntüye götürecek dizilerle ve filmlerle karşılaşmak maalesef sinema sektörümüz açısından üzüntü vericidir. Komedi filmlerinde espirinin argo ve küfür üzerine kurulması ve bunun izleyici yaşının çok küçük tutulması, sosyal ahlaka olan etkisini tartışılmaz derece yıkıcı hale getirmektedir. Gerçek hayatın hiçbir karesinde göremeyeceğiniz kadar lüks ve israf üzerine kurulu hayatların, artarda dizilerle normalleştirilmesi sosyal krizlerin, bireysel cinnetlerinde oluşumunda etki sahibidir. Bu yapıda filmlerinde ticari olarak alıcısının ve izleyicisinin bulunduğunu düşünebilirsiniz, haklısınızdır da ama çoğu yapının böyle olması normal midir?
Medya patronlarının siyasilerle olan sıkı ahbaplığı çok eski dönemlerden bu yana bilinen ilişkilerdir. Hatta son dönemde artık bu ilişkilerin dostluktan öte, akrabalık derecesine yükseldiği de çok sık tekrarlanan bir cümledir. Bu ilişkilerin siyasi yönlendirmelerden önce, acilen sosyal medya üzerinde kullanılması daha doğru değil midir? Her gün sahip olduğumuz yeni bir Türkiye yarışmasıyla, gençlerimizin umutları ve güya yetenekleri kısa süreliğine meşhurlaşırken, uzun vadede yetenek ve eğitimlerine olan eğilimimiz ne zaman reyting sahibi olur bilinmiyor. Hatırlar mısınız bilmiyorum, merhum Barış Manço’nun 7’den 70 e adlı programı içeriği ve çocuk psikolojisine olan olumlu etkisiyle mutlaka yeniden gösterime girmeli, yada benzerleri, örnek alınan sanatçılarımızla tekrarlanmalıdır. Büyük tarihçi ve sanatçılarımızın görsel medyada, izlenilebilir saatlerde programlar yapmaları gerekmektedir. Resim, heykel, ebru, dokuma, çini, kabartma gibi evrensel ve geleneksel sanatların taraftar ve reyting! toplayacak isimlerle tanıtılması büyük bir hizmet olacaktır.
Büyük maçlardan sonra yakındığımız şiddet ve ölüm haberleri,sporun kültür olarak hayatımıza girmesi ile mümkün olacaktır. Görsel medyanın bu yönde de vereceği hizmet, bu sorunumuza da çözüm üretecektir. Futbolu, her maçtan sonra kavga derecesin de ki yorum programlarından çıkartıp ,spor ve kültür uğraşı boyutuna yükseltmek, bakış açımızın şiddet eğilimini de azaltacaktır. Medyanın ülkemizde ki barış ortamının da teminin de ne derece etkili olabileceği malumdur. Bölgelerin tanıtım programlarının artırılması, yalnız bunu yaparken bir dönemin saplantı konusu olan, aşiret yaşantısını ve töresel saplantıları çekici hale getiren dizilerle değil, bilimsel ve birleştirici programlarla yapılması daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
Görsel ve yazılı basının Türkiye ve Türk illerine dönük birleştirici ve tanıtıcı çabası, önce yurt içinde ki milli gücümüzü pekiştirecek, sonra tüm dünyada eksikliği hissedilen Türk birliğinin oluşmasında kendisinden beklenen etkiyi oluşturacaktır. Milli bir basın anlayışının uzun vadede oluşturacağı milli reyting, bu coğrafyada daha güçlü varoluşumuzun programı olacaktır. Bu doğrultuda oluşturulacak her makalenin ve her filmin reyting duası, tüm Turan coğrafyasında aynı yürekle amin bulacaktır….