Genel
Irmakların İntikamı
Bozcaada’nın hemen karşısındaki Beşik Koyu’nun kuzeyindeki Yeniköy’den, Troia Ovası’nın batı sınırı boyunca Çanakkale Boğazı’na doğru ilerlediğinizde, Ege Denizi ile Çanakkale Boğazı’nın kesiştiği noktaya gelirsiniz. Eski Osmanlı kalesinin olduğu bu alanın doğusunda ise Troia Ovası’nın deltası yer almaktadır. Homeros’un İlyada Destanı’nda pekçok kez dile getirdiği Skamandros (Karamenderes Nehri) ve Simoeis (Dümrek Çayı) günümüzde burada birleşerek Çanakkale Boğazı’na dökülmektedir. Bu bölgede, Çanakkale Savaşları’nda Kumkale Çıkartması olarak geçen, iki gün süren ama, binlerce askerin ölmesine neden olan çatışmalara benzer savaşlar, ‘Troia Savaşları’nda da yaşanmıştır.
Bu nedenle de ovanın bu alanında 2000 yıllık Troia Savaşı kahramanları için anıt mezarlar (tümülüsler) yapılmıştır. Kumkale Osmanlı Mezarlığı da aslında böylesi bir mezar tepesinin üstüne kurulmuştur.
Troia Ovası’nda uzun yıllardır yapılan jeomorfolojik çalışmalar bize ovanın dolgu sürecinin nasıl işlediğini açıklayabilmektedir. Savunma sistemli ilk Troia kalesinin kurulduğu günümüzden beşbin yıl önce, Hisarlık Tepe (Troia) denizin hemen yakınındadır.
Denizin, Troia platosunun Kalafat ve Dümrek köyleri tarafından oldukça içeriye doğru girmesi, o dönemlerde Troia’ya bir tür yarımada karakteri bile vermiş olmalıydı. Karamenderes Nehri (antik ismi Skamandres ve Dümrek Çayı (Simeoei)s ise o dönemlerde Hisarlık Tepe’nın çok yakınlarından akmaktaydılar. Bilindiği üzere her iki nehir, kum, çakıl ve benzeri malzemeleri (alüvyonlar) kaynaklarından itibaren taşıyarak boğaza kadar getirmektedirler. Çanakkale Boğazı’ndaki akıntıların (özellikle ters akının) çok güçlü olması, bu malzemelerin rahat ve çabuk bir şekilde boğaza dökülmesini engellemiştir. İşte bu nedenle Troia Ovası kısmen hızlı bir süreçle dolmaya başlamıştır. İşte bu dolgu sürecinin Troia Savaşları’na denk gelen döneminde Karamenderes Nehri ve Dümrek Çayı’nın, Homeros’un İlyada Destanı’nda anlattığı gibi, Troia kalesine hemen yakınlarından aktığını ve Troia’nın önünde birleşerek Çanakkale Boğazı’na döküldüklerini bilmekteyiz. Yani yapılan araştırmalar bize Troia Ovası’nın eski dönemlerdeki özelliklerinin, Homeros’un destanda anlattığı özellikleriyle örtüştüğünü göstermiştir. Ovayı alüvyonlar dolduran ırmaklar, aynı zamanda destandaki savaşta da oldukça önemli rollere sahiptir.
Homeros Destanları’nda ırmaklar kimi zaman savaşa müdahale ederler. Irmak tanrıları kimi zaman bir savaşcı gibi kişiselleştirilir. İlyada’sının XXI. bölümünde dramatik bir şekilde anlatılan, Akhalıların en güçlü savaşcısı Akhilleus ile Skamendros Nehri arasındaki mücadele, ovanın güney batısındaki bir yerlerde gerçekleşmiş olmalıydı. Destanda yoğun bir bitki örtüsü, güçlü ağaçlar savaş sırasında askerlere saklanma olanağı verdiği dile getirilmektedir. Akhilleus ise, en iyi dostu Patroklos’un Hektor tarafından öldürülmesi sonrasındaki kontrol edilemez öfkesiyle Troialıları acımasızca öldürmekte; savaş arabasıyla ölülerin üstünden geçmektedir. Troialı askerlerden kimi kaçarak kaleye sığınmış, kaçamayanlar ise, Homeros’un tanrılarla karşılaştırdığı nehrin sularında boğulmuşlardır:
“Güzel akan ırmağın sığ yerine gelince,
Zeus’tan doğma anaforlu Ksantos’un sığ yerine,
Akhilleus böldü onları ikiye,
kimini sürdü ovadan kente doğru,
Akhaların palas pandaras kaçıştıkları yoldan,
ünlü Hektor kovalamıştı onları bir gün önce,
bugün o yolda Troyalıar kaçışıyordu korku içinde,
Here önlerine kopkoyu bir bulut sermişti.
Ordunun öbür yarısı da yığılmıştı ırmağın kıyısına,
derinden akan, gümüş anaforlu ırmağın,
paldır küldür atılıyorlardı içine,
derin sular uğulduyor, kıyılar yankılanıyordu,
bağırışarak yüzüyorlardı o yana bu yana,
dönüp duruyorlardı anaforla birlikte.
Nasıl havalanırsa bir sürü çekirge,
ateşten kurtulmak için nasıl kaçışırsa ırmağa doğru,
alev fışkırmış, onları cayır cayır yakacak,
sığınak aralar suda kendilerine,
Akhilleus’un saldırışı altında da tıpkı öyle,
dolar Ksanthos’un derin suları,
karmakarışık insan, at kalabalığyle.”
(İlyada, XXI, 1-16)
Patroklos’un acısı, Akhilleus’un gözünü karartmıştır. Oniki Troialı genç askeri esir aldıktan sonra, Patroklos’a kurban olarak öldürmüş ve cesetlerini nehrin sularına atmıştır. Skamandros Nehri ise olup bitenlere çok içerlemektedir. Baş tanrı Zeus, Akhilleus’a Troialıları yok etme izni vermiştir, ancak bunu suların dışında yapmalıdır. Akhilleus ise Skamandros Nehri’nin söylediklerine hiç aldırış etmez, öldürdüğü Troialıarı suya atar, hatta kendisi de suya girer. Skamander sonunda çok öfkelenir ve Akhilleus’u dalgalarının, anaforlarının içine alır. O korkusuz Akhilleus birdenbire paniğe kapılır ve kaçarak sudan çıkar; kaçarak canını zor kurtarır. Skamendros Irmağı Akhilleus’u öldüremese de , pekçok Akhalı askeri anaforlu sularında boğarak intikamını alır. Akhaların korkusuz savaşcısı Akhilleus, Skamandros’un aldığı bu intikamdan öylesine korkar kı, şavaşın bundan sonraki sürecine kutsal suları bir daha kirletmez.
Aslında Homeros destandaki bu öykülerle, insanın doğa karşısındaki sınırı aşmaması gerektiğini ölümsüz dizeleriyle dile getirir.