Genel

Eleştiri ve Vicdan

Yayınlandı

-

Türkiye de şuan bazı şeyleri eleştirmek, cidden büyük yürek isteyen bir hal almıştır. Ve Türkiye de şuan yine bazı şeyleri eleştirmek  büyük keyif veren bir hobi olmuştur. Bu yazımda ‘’eleştiri’’ kültürünü konuşmak ve ülkemizde ki eleştirinin geldiği durumu eleştirmek!  istiyorum.

Eskiden ülkemiz de, siyasi eleştiri yapmak, bir donanım ve birikim gerektiren meşakkatli bir entelektüel seviye gerektirirdi, şuansa bu durum birikimsiz bir meşakkat halini aldı. Eleştiri anlam itibariyle çoğunluğa karşı yapılır, aklın ve vicdanın yolu budur, eleştiri fazla olana, çok olana, aşırı olana karşı yapılır. Başta basın ve sözde aydın kesimimiz eleştirinin anlam derinliğini yok etti diye düşünüyorum. Bunu yaparken de muhalefet ağzı bu duruma  inanılmaz yardım etti. Bağı yemek mi bağcıyı dövmek mi noktasında, tam yerinde ve zamanında olması gereken söylemleri, hiç olmaması gereken zamanda ve yerde yapmak, bundan sonra ki eleştiri sürecini de maalesef yıprattı. En azından tesirini yok etti.

Eleştirinin ikinci ve önemli bir noktası, muhatabına ulaşmasıdır. Hem iktidar hem muhalefet siyaset kültürümüzün alışılmış hastalığı gereği, hedef kitle olarak birbirlerini değil, halkı tercih etmektedir. Eleştirinin amacı, görmesi gerekenin görmediğini  göstermek değil midir? Bu durumda  iktidarın yaptığı bir hata, çoğunluğu elde bulundurmasına rağmen suçlu noktasında muhalefeti hedef almasıdır. Muhalefetin sıklıkla yaptığı hata ise, iktidarın çizdiği konular çerçevesin de eleştiri üretmek olmuştur. Suni ve yapılandırılmış konular üzerinden siyasi eleştiri üretmek, ilerleme amacında ki ülkeye yerinde sayma antrenmanı yaptırmak olur. En önemli özelliğimiz diye övündüğümüz, delikanlılık deyiminin belki de dünyadaki sahibi noktasında olduğumuz cesurluk algısı, bu dönem ki kadar uzak olduğumuz bir süreç yaşamamıştır. Muhalif yazarların akıbetinin, klasik bir tabirle; yandaş yazarlar tarafından abartılı bulunması  ve ‘’daha nasıl eleştirilebilir ki, her şey zaten söyleniyor’’ noktasın da söylem üretenlerin, en hafif bir karşı düşünceye bile bu denli saldırmaları, bulunduğumuz süreci açıklıyor diye düşünüyorum.

Türk siyasi tarihin de hiçbir iktidar bu denli güçlü ve bu denli mazlum olmamıştır ve yine siyasi geçmişimiz hiçbir muhalefeti bu denli güçsüz ve zalim yazmamıştır diye düşünüyorum. Ülke basınının genel seyrine ve işlediği başlıklara  şöyle göz gezdiren biri, iktidar kalemlerinin ‘’hükümet zaten eleştiriliyor’’ denmesine  şaşacaktır. Basının en büyük derdi olan ‘’reyting  savaşına’’ cephe gerisinde bile katılamayan kanal yada yayınların eleştiri süreci, fazla iyimser değilseniz,’’ iktidarda çok eleştiriliyor yahu ‘’ demenize engeldir. Aslında tüm bunları açıklamak bile, boş bir gayrettir diye düşünüyorum, zira aynı eğitim sürecini yaşamış  herkesin bildiği bir atasözü vardır; Görünen köy, kılavuz istemez. Milletimizin eleştiri ve temsil noktasında en büyük sorunu yine hepinizin bildiği bir sözde gizlidir; Kılavuzu karga olanın…..

Ülkemizde acı olan bir diğer süreç, eleştirinin kapsama alanının daralmasıdır. Her geçen gün metalaşan bir Türkiye’ye doğru sürüklenmemiz ve binlerce yıllık değerlerimizin bile fiyatlanması belki de eleştirilecek en önemli süreçtir. Kapitalist algının, liberal ve global kılıflarına bürünerek köylerimize ve en bakir coğrafyalarımıza kadar girmesi taraflı tarafsız herkesin gündemin de olmalıdır. Manevi yönünün gücüyle övünen bir milletin, bu denli maddi algı sahibi ve önceliği olması tehlikeli bir süreç değil midir? Dost yada ahbap sohbetlerinin bile müşteri beklentisi soğukluğuna dayanması bir çok sosyoloğun gözden kaçırdığı bir tehlikedir. Eleştiri algımızı siyasette sabit tutma alışkanlığı ve hazzı,  elimizden kayan değerlerimizi  hatırlamama nedenimizdir. Önceliğini  küçük maddi kaygılara yönelten bir toplum, belki birilerinin kısa vadeli çıkarlarına hizmet eder, ancak bu toplumun uzun vadede kaybettireceği değerler, millet olgumuzun da altını kazacaktır.

Eleştirinin bir diğer önemli noktası, ehil olanların ehilliği noktasın da söylem üretmesi ve eleştiri sensörlerini  güce odaklı yapmamalarıdır. Bir çok şeyi eleştirebiliriz, yerebiliriz, kırabiliriz ve bir süre sonra ortak noktada birleşiriz, bu bizim millet olma becerimizdir. Ancak tarihi ve milli değerleri eleştirmek, yermek ve dalga boyutunda buradan bir veri ve alkış ummak en hafif tabiriyle soysuzluk örneğidir. En ufak bir güvensizlik duygusunda,  şu günün Mustafa Kemal ve tarihi yaşanmışlıklarımıza dil uzatanlarının  nereye kadar kaçacağı malumken, bunu büyük bir güven ve korkusuzluk edasıyla yapması, komiklik derecesinde yapay kahramanlıktır. Eleştiri hakkını kullanmak başka bir şey, bunu kullandığını düşünmek çok başka bir şeydir. Basında ve genel siyasette bu tarihi değerlerimizi siyasi rakip noktasına taşımak, bu millete yapılacak en büyük kötülüktür. Karşılarında eleştirecek bir durum ve güç bulamayan ahlak kabızı kalemşörlerin, eleştirilecek noktalarını tarihi değerlerimize saldırarak kapatma gayretleri, değer yoksunluğunun  travmatik bir göstergesidir. Türk insanının hiç unutmaması gereken bir başka değeri, yüreğin de her zaman bir Köroğlu barındırmasıdır. Zalime dur demenin yolu, kendi  mazlumlarını oluşturarak olmaz. Ayvaz bile olamayanların, Bolu Beyi edasıyla Köroğlu kesilmesi ise vicdan çizgisinden uzak bir süreçtir.

Rabbim eleştirirken akıl  ve bunu dinlerken vicdan sahibi olanlardan eylesin.

2 Yorum

  1. İbrahim

    04 Nisan 2012 at 10:35

    Bir kelime ancak bu kadar tarafsız ve güzel anlatılır.Kaleminize sağlık.

  2. Tarafsız bir yazı olarak düşünü

    04 Nisan 2012 at 13:25

    Rabbim eleştirilirken akıl ve buna cevap verirken de vicdan sahibi olanlardan eylesin.

Leave a Reply

Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version