Türkiye de son dönem de olan bazı gelişmeler, anlayan yâda anlamak isteyenler için toplumsal tabakaların bir birini anlamaya yâda en azından empatiye zorlayan bir süreçtir diye düşünüyorum.
Çok uzun süre belli bir zihniyet, kendilerine yaşam ve görünüş olarak benzemeyenlerin varlığını reddetti. Son dönem yaşanan çılgınlık sizce de bunun siyasi kullanımı değil midir? Yıllarca üniversiteye başörtüsüyle sokulmayan kızlar, kendi kararları dışında okuma yâda okumama arasına sıkışmış tercihlere zorlanmadılar mı?
Onlarda çıkarsın başörtüleri canım… Denildiğin de, onlardan beklenen devrimci ruhu, onlar gibi olmayan yaşıtlarından da bekledik mi acaba? Özellikle 28 Şubat sürecinden sonra, ailesine, mahallesine ve dahası muhafazakâr çevresine karşı direniş istediğimiz ve bunu yapamadığı için de evlenmesin de sakınca görmediğimiz kızlarımızın sayısı, şuan 3.yâda 4. çocuğuna hamile olan annelerle aynı değil midir?
O kızların ruh dünyasına tesir edenler ve yönlendirenler, onların önünü kesip okuma hakkını elinden alanlardan daha mı masumdur peki? Ört yoksa cehennemde yanarsın, ört yoksa kemiğini kırarım, ört yoksa ayıplarlar, arasında sıkışmış bir çocukluğun, aç yoksa okuyamasın arasında ki tercihi hangi vicdanı rahatlatır sizce?
Türkiye de uzun süre ve belki de hala bazı kız çocukları ne ara büyüdüğünü, ne ara evlendiğini anlayamaz ve muhtemelen 18 in de evlenerek ilk çocuğuyla büyür. Geleneğin ona çizdiği eğitim yolu biraz şanslıysa en fazla lise de biter. İmkânım olsaydı okurdum dediği yaş, muhtemelen 45 yâda 50’dir.
Ülkemiz maalesef uzun süre bu kızların sayısını çoğaltan bir fabrika olmuştur. Üniversite de bunları istemiyoruz diyerek yürüyen rektörlerin, doktorların hastanemiz de hasta istemiyoruz demesine benzer aptal bir süreç yaşanmıştır. Ve en kötüsü biz; tüm bunları yaşayan kızlardan, hayallerini aldık. Üniversite okumak! o dört duvar arasına sıkıştırdıkları ve ucu bucağı olmayan hayallerini. Her şeyden öte o kızlarımız için üniversiteli olamasalar da olabilme olasılığı güzeldir. İlkokulda haydi kızlar okula, üniversite de haydi kızlar kocaya demenin arsız bir utancını yaşattık bir devre. Ve koca koca adamlar olarak bazıları sözde savunduğunu iddia etti ve sömürdü o gözyaşlarını, bazıları ise kahkahalarla seyretti kampüs kapısından.
Ve tarafsızlık ahlakı bize şunu da söyletir maalesef; bazı siyasiler bu süreci kendi şahsi menfaatlerine enerji kaynağı bilmiş, çözülememesi birbirinden uzak her iki kesimin ekmeğine yağ sürmüştür. Başörtüsüne, besmele duymuş şeytan gibi alerjisi olanlar bu korkularından kurtulurken, savunduğunu iddia eden kurum yâda siyasiler uzun süre o ailelerin ve kızların bazen safça bazen militanca oylarını ve sempatilerini kazanmayı bilmişlerdir.
Tüm o acıları ve kayıp hayatları telafi edemeyiz belki, ama yazımın başında dediğim gibi bir daha yaşanmaması adına dillendirebilir ve empati yapabiliriz sanırım… İnşallah…