Genel
Kadim Bir İbadet: ORUÇ
Bu yazı tumhaber.com’dan alıntılanmıştır.
Dinlerin ortak noktaları farklı noktalarından daha fazladır ve günümüzde yeryüzünde mevcut olan dinler arasında birçok ortak noktalar bulunmaktadır. Bunun sebebi de Din’in, ilahi kökenli olması ve Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e gelinceye kadar temelde aynı esaslara dayanmasıdır. İşte bu ortak noktalardan birisi de neredeyse bütün dinlerde bulunan oruç ibadetidir.
Oruç, Hz. Adem’den beri devam eden ve bugün İslam öncesi dinlerde de bulunan kadim bir ibadet çeşididir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de orucun, İslam’dan önce de bulunduğunu haber vermiştir: “Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, sayılı günlerde size de farz kılındı. (Bakara 2/183-184). Bu ayetten, orucun sadece Muhammed ümmetine has kılınmadığını, kadim bir ibadet şekli olarak İslam öncesi dinlerde ve ümmetlerde de bulunduğu anlaşılmaktadır.
Oruç insanı, hayvanî duygulardan alıkoymak ve nefsânî arzulardan uzaklaştırmak için farz kılınmış bir ibadettir. Bu amaçla oruç tutan melekiyet kazanmış ve meleklerin yaradılışına benzemiş/yaklaşmış olmaktadır. Zira melekler nurdan yaratılmış, yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden münezzeh varlıklardır.
Diğer dinlerin aksine İslam’a göre orucun zamanı, kuralları ve şartları bizzat dinin Kutsal kitabında ve Peygamberinin sünnetinde belirlenmiştir. Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte olduğu şekilde hiçbir kimsenin, otoritenin veya kurumun bunları değiştirme yetkisi yoktur. Zira Yüce Allah Kur’an’da orucun zamanını, başlayış ve bitiş süresini, oruç tutamayanların yapması gereken şeyleri açıklamıştır:
“Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, sayılı günlerde size de farz kılındı”. “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir”. “Ramazan ayı ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun”. “Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı… Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın”. (Bakara, 2/ 183-185, 187).
Hz. Muhammed Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin aşure orucunu tuttuklarını görmüş, Yahudilere bunun ne olduğunu sorunca, “Allah’ın İsrail oğullarını Firavunun zulmünden kurtardığı gün” cevabını almıştır. Bunun üzerine “Ben Musa’ya sizden daha yakınım” diyerek hem kendisi aşure orucunu tutmuş ve hem de Müslümanlara tutmalarını öğütlemiştir. (Buhari, Müslim, Ebu Davud).
Yahudilikte oruç düzensiz ve istikrarsız bir şekilde yılın değişik günlerine yayılmıştır. Bu durumuyla vakitleri ancak uzman bilginlerce bilinebilecek şekilde karmaşıktır. Bu dindeki en önemli oruç, Tevrat’ta emredilen Yom Kipur orucudur. Bu yüzden Reformist Yahudiler yalnızca bu orucu kabul ederler. Bu oruç, akşam gün batımında başlayarak ertesi akşam gün batımına kadar, 24 saat devam etmektedir. Bu şekliyle gerçekten insan tahammülünü zorlayıcı niteliktedir. Ortodoks Yahudilikte bundan başka daha birçok oruç bulunmaktadır. Yahudi orucunun temel özelliği daha çok Yahudilerin tarih içinde başlarına gelen felaketlerin anısına tutulan matem ve kefaret orucu niteliğinde olmasıdır.
Hıristiyanlıkta, kiliselerin ibâdet takvimlerinde cemaati teşvik etmek için oruç ibâdeti yer almakla birlikte Hıristiyanlar diledikleri zaman oruç tutabilmektedirler. Bu dinde, Okaristik/Şükran orucu ve Eklesiyastik/Kilise orucu olmak üzere iki çeşit oruç bulunmaktadır. Bu iki oruç genelde Katolikler tarafından yerine getirilirken, Protestanlar bu oruçları tutmamaktadırlar. Okaristik oruç, Evharistiya denilen ekmek şarap ayininden önce belirli bir süre her türlü yiyecek ve içecekten uzak durma şeklinde yerine getirilmektedir. Eklesiyastik oruç ise Katolik kilisesindeki kırk günlük perhiz dönemidir. Bu oruç döneminde hayvansal gıdalar, et, tavuk ve tatlı cinsinden yiyecekler yenmez, alkol kullanılmaz. Su ve ekmek gibi temel yiyecekler yenir. Hıristiyan orucunun temel niteliği vakitlerinin değişebilir olması ve gerçek anlamından uzak bir nevi perhiz şekline dönüşmüş olmasıdır.
Bugün birçok dinde orucun ideal manadaki özelliğini kaybettiği görülmektedir. Bu şekilde oruç, Hint dinlerinde olduğu gibi ağır riyazat yoluyla nefse işkenceye veya perhize dönüşerek oruç olmaktan çıkmıştır. Bunun yanında oruç, ya Yahudilik’teki şekliyle mateme dönüşerek yirmi dört saat gibi ağır şartlara bağlanmış ya da Hıristiyanlık’taki gibi değeri hafifletilerek basit yiyeceklerle günü geçirme ve hayvani besinleri yememe şekline dönüşmüş, tutulan orucun süresi de isteğe bağlanmıştır.
Dinler arasında İslam’ın takip ettiği yol, ifrat ile tefrit arasında orta yol olarak, aklın gereklerine, insan fıtratına ve vücut yapısına en uygun olan tarzdır. Oruç, fecirden/tan yerinin ağarmasından güneşin batışına kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden sakınmaktır. Medine’ye hicretten bir buçuk yıl sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. Ramazan ayında oruç tutmak akil, baliğ, mukim ve sıhhatli olan her Müslüman için farzdır.
İslam’da ruhban sınıfı olmadığı için diğer dinlerde çoğunlukla ruhban sınıfının yerine getirdiği bu ibadeti her Müslüman yerine getirmektedir. Zenginlerin de, fakirlerin ve muhtaçların tecrübesini yaşamaları amaçlanarak, oruç yerine fidye vermeleri kabul edilmemiş, böylelikle oruç tutmamalarının önüne geçilmiştir.
İslam’da, orucun zahiri boyutu yanında manevi boyutu da ihmal edilmeyerek oruçlunun her türlü kötü ahlakı terk etmesi öğütlenmiştir. Söz gelimi Hz. Peygamber “Kim yalanı ve onunla ameli terk etmezse, (bilsin ki) onun yiyip içmeyi terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur” (Buhari, Ebu Davud, Tirmizi) buyurarak işin bu yönüne dikkatimizi çekmektedir. Gerçekten de, gerçek anlamıyla oruç, yalnızca yeme içmeden kesilme değil, yalandan, gıybetten, dedikodudan, haram nazardan ve bütün kötülüklerden uzak durmadır.
İslam’ın dışındaki dinler, oruç günlerini başlangıç ve sonlarıyla belirlememeleri dolayısıyla orucu tam bir ibadet disiplini haline getirememişlerdir. Birçok dinde insanlar oruç tutacakları günleri ve sayılarını kendileri tespit etmektedirler. Böylelikle yeme içmeden kesilerek veya yeme içmeyi azaltarak perhiz şeklinde oruç tutmayı kendileri belirlemektedirler. Bu şekilde insanlar bazı yiyecekleri bırakma, bazılarını da tercih etme yoluna gitmektedirler. Yani her dinde yeme içmeden tamamen kesilmek gibi nefsi terbiye edici ve vücudu disipline edici uygulamalar bulunmamaktadır. Böyle olunca orucun isteğe bırakılması, orucun kıymet ve kudretini azaltmıştır. Buna bağlı olarak da insanların haddi aşmalarına, oruçtan beklenen ahlaki ve psikolojik faydayı tam olarak elde etmelerine engel teşkil etmiştir. Bunun aksine İslam, orucu disipline ederek belirli kurallara bağlamak suretiyle insanların keyfi uygulamalarından kurtarmış, fıtrata en uygun ve en kolay, manevi faydaları en fazla hale getirmiştir.
Bunun yanında İslam, Yahudilikte tarihi felaketlerin ve matemin hatırası olan orucu, uğursuz ve karanlık bir şekilden çıkarmıştır. Bu, İslam’ın yaptığı bir diğer yeniliktir. Bu şekilde oruç, iyimserliğin hakim olduğu aydınlık ve sevinç verici, sonu bayramla biten bir neşeye dönüşmüştür. Gerçekten de iftar, teravih ve bayram gibi uygulamalar hiçbir dinde bulunmayan ve insanların sevincine sevinç katan uygulamalardır.
İslam dışındaki birçok dinde oruç miladi takvime göre güneş aylarıyla hesaplanmış, böylelikle belirli mevsimlere hapsedilmiştir. İslam’da ise hicri takvime göre aya/hilale bağlanmıştır. Bu suretle en az kırk beş yıl yaşayan bir Müslümanın yılın her mevsiminde oruç tutması sağlanmıştır. Böylelikle vücut her zaman, her mevsimde ve her hal u karda karşılaşacağı zorluklara karşı direnç kazanma imkanını elde etmiştir.
Bütün bu anlatılanlardan çıkan sonuç şudur ki; İslam’da oruç, Hz. Adem’den beri gelen kadim bir ibadet şekli olarak nefse yapılan bir eziyet veya perhiz, diyet ve zayıflama yöntemi değildir. Öncelikle insana Tanrı karşısındaki acziyetini ve kulluk bilincini hatırlatma disiplinidir. Bunun yanında belirli süre aç kalarak zayıf ve muhtaçların durumunu algılama vasıtasıdır. Buna ilaveten beşeri isteklerden yüz çevirerek melekî saflaşmaya erişme yoludur. Bu durumuyla insan ihtiyacına ve insan fıtratına en uygun bir ibadet çeşididir. Bugünkü durumlarıyla hiçbir dindeki oruç ibadeti İslam’daki bu özellikleri taşımamaktadır. O halde bizlere düşen, erişmemize sayılı günlerin kaldığı mübarek Ramazan ayında bu ibadeti en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmaktır.
Ramazanınız ve orucunuz şimdiden hayırlı ve mübarek/kutlu olsun.
Barış
24 Temmuz 2012 at 13:05
Orucun gerçek mahiyetinin aç kalmak değil açın halinden olduğunu hepimizin farketmesi dileğiyle … Elinize sağlık hocam.