Editörün seçtikleri
Efendimiz’e hakarete öyle bir cevap verdi ki…

Tarihçi yazar Mustafa Armağan, Zaman Pazar’daki köşesinde Abdülhamid’in kendi zamanında çıkan hakaret krizlerini nasıl çözdüğünü yazdı…
Peygamberimiz’e hakaret krizini Abdülhamid nasıl çözerdi?
Peygamber Efendimiz’e (sas) hakaret eden filmin fragmanının YouTube’dan yayınlanmasının ardından başlayan protesto gösterileri İslam dünyasını olduğu kadar -aynı derecede olmamakla birlikte- Türkiye’deki Müslümanları da sarmış durumda.
Daha önce de Danimarka’da bir karikatür krizi yaşandığını hatırlıyoruz. Demek ki, Batı zihniyetinin İslam’la ve değerleriyle mücadelesi devam ediyor. Mesela ‘Niçin onca Müslüman’ın yaşadığı Çin’de İslam’a hakaret etmek için gayretkeşlik gösterenler çıkmıyor?’ sorusu yeterince anlamlıdır.
Ancak tepkilerimizi illa birilerini öldürerek mi göstermek zorundayız? Bir milyarı aşkın nüfusa malik olan İslam dünyasının dünya siyasetinde, hele ABD yönetimi üzerinde uygulayacağı baskı bu zavallılıklardan mı ibarettir? Kaldırmakla pek bir iftihar ettiğimiz Halife olsaydı böyle mi olurdu?
İslam dünyasının modern zamanlarda gördüğü “tek Halife” olan Abdülhamid-i Sani hazretlerinin Avrupa’daki densizlere derslerini nasıl verdiğini hatırlamanın tam sırasıdır. Fazla tantana etmeden, diplomatik ve siyasî kanalları sonuna kadar zorlayarak iş gören Abdülhamid bakın kendi zamanında çıkan hakaret krizlerini nasıl sessiz sedasız halletmiş.
Yıl: 1890. Fransız oyun yazarı Henri de Bornier, “Muhammed” (1888) adlı bir dram kaleme almış olup sahneye aktarılmak üzeredir. Üstelik sahnede bir aktör Hz. Peygamber’i oynayacaktır! Bu ne cür’ettir!Oyunun Efendimiz’in manevî şahsiyetini, dolayısıyla İslam dinini ve Müslümanları küçük düşüren hakaretamiz bölümler ihtiva ettiği haberleri Abdülhamid’i “Halife-i Müslimîn” sorumluluğuyla derhal harekete geçirecek ve yalnız o tiyatroda değil, bütün Fransa’da sahnelenmesini engelleyecektir.
Nasıl mı? Fransa Cumhurbaşkanı Sadi Carnot’ya Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa eliyle haber uçurarak. Bu kadarı yetmiştir oyunun yasaklanması için. Bakanlar Kurulu’nun özel kararıyla yasaklanmasından sonra Carnot’ya şahsen teşekkür eden Abdülhamid, “Müslüman tebanızın hislerini yaralamaktan başka bir işe yaramayacak bir oyunla ilgili aldıkları “akıllıca karar”ı kutlamış, hatta Cumhurbaşkanı’nı bir adet İmtiyaz Nişanı’yla ödüllendirmişti. (R.J.Goldstein, The Frightful Stage, Berghahn Books, 2011, s. 107-108.)
Zira “Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselam hazretlerinin nâm-ı kudsiyelerine karşı tertip olunan oyuna dair” başlığıyla gönderdiği mektupta Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Kont Montbella aracılığıyla Fransa hükümetine sert uyarılarda bulunan Abdülhamid, oyunun sahneye konulması halinde Osmanlı-Fransız ilişkilerinin biteceği ültimatomunu vermişti.
Ancak yazar, pespaye videonun yönetmeninden daha inatçı çıkmıştı; işin peşini bırakmaya niyetli değildi. Bu defa eserini Abdülhamid’in diş geçiremeyeceğini tahmin ettiği İngiltere’de oynatmak için girişimde bulunur. Bir tür devlet tiyatrosu olan Lyceum Kraliyet Tiyatrosu’nda oynanması kararlaştırılmasına rağmen,Abdülhamid bu defa bizzat İngiltere’nin ılımlı Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’yi devreye sokarak piyesin yalnız o tiyatroda değil, “bütün İngiltere’de” yasaklanmasını sağlamıştır (Ziyad Ebuzziya, Türk Edebiyatı, Nisan 1986).
3 yıl geçmiş, Lord Salisbury gitmiş, yerine, İslamiyet’e daha mesafeli duran Roserbery oturmuştur. Bu değişiklikten cesaret bulan de Bornier yeniden atağa kalkar ve bir başka Londra tiyatrosuyla anlaşır. Ancak bu defa da eserini sahneye koydurmayı başaramayacak, velhasıl Abdülhamid’in mahir diplomasisi, bu mel’anetin icrasına müsaade etmeyecektir.
Nitekim 1900 yılında Paris’te oynanmak istenen “Muhammed’in Cenneti” adlı bir piyesin ancak ismi ve muhtevası tamamen değiştirilerek sahneye konulur hale getirilmesi de diplomatik girişimlerinin eseridir. Bir başka belgeden, 1894’te Amsterdam’da Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operasının sahnelenmesine de engel olduğunu öğreniyoruz.
Roma’da oynatılmak istenen Fatih Sultan Mehmed hakkındaki hakaret içeren bir piyes de Abdülhamid’in girişimleriyle yasaklatılmıştır. İşin ilginç yanı, Sultan’ın kendi gücünün yetmediği durumda dostu Alman İmparatoru II. Wilhelm’i devreye sokarak bunu başarmasıdır. Yasaklama olayını haber veren 15 Nisan 1890 tarihli bir İtalyan gazetesinde şu satırlar yer almaktaydı:
“Bu dramın sahneleneceği haberi üzerine, Sultan [Abdülhamid adeta], kendisine, bir Rus filosunun Boğaziçi’ne doğru hareket halinde bulunduğu bildirilmiş gibi, heyecana kapıldı.İmparator Wilhelm de [konuyla] ilgilenmiş göründü.”
Hatta 1893 yılında ABD’de sahneye konulan ve İslam Peygamberi’nin hayatını olduğundan farklı yansıtan “Muhammed” adlı tiyatro oyununu, Elçi Alexander W. Terrell ile yaptığı özel görüşmeden sonra hem de federal hükümetin yetkisi dahilinde olmamasına rağmen, bizzat ABD Başkanı Cleveland’ın girişimleriyle sahneden kaldırtmayı başarmıştır.
Abdülhamid Han’ın sevgili Peygamberine, İslamiyet’e ve ecdâdına yönelik küçük düşürücü tavırlara karşı,güçlü Batılı devletleri karşısına alma pahasına müsamahasız, tavizsiz ve kararlı tutumu kısa sürede etkisini göstermiş ve tiyatrolar artık İslamiyet’le ilgili eserleri repertuarlarına alırken daha bir titizlikle seçer olmuşlardır.
Sonuçta gerek Fransa’da, gerekse İngiltere ve İtalya’da, hatta o sırada İngiliz işgali altında bulunan Hindistan’da Peygamber Efendimiz ve Osmanlı padişahlarına yönelik bu tür hakaretâmiz ifadeler içeren eserlerin sahnelenmemesi yolunda makul bir gelenek oluşmuştur. Nitekim devrin Avrupalı bürokratlarının Osmanlı’nın bu hassasiyetini dikkate almak zorunda kaldıklarını ve basını zaman zaman uyardıklarını görüyoruz. Bu da Abdülhamid’in halifelikten gelen iktidar ve nüfuzunun sadece içeride ve sadece İslam âleminde değil, Avrupa’da da sanılandan daha etkili olduğunu gösteriyor. Bir piyes için koca Alman İmparatoru II. Wilhelm’i bile devreye soktuğuna bakılırsa onun bu işleri ne kadar ciddiye aldığı ve aldırdığı rahatlıkla anlaşılır.
Maalesef II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra ne halifelik silahını ateşlemeden kullanacak “beyaz diplomasi” ortada kalmıştır, ne de Osmanlılık ve halifelikten gelen uluslararası itibar ve nüfuzumuz. Bugün protestolarımızın hal-i pür-melaline bakınca Sultan’ın “Beyaz Diplomasi” tekniğini üniversitelerimizde bir ders olarak okutmak gerektiği ortaya çıkıyor. “Hamidoloji” başlıyor, üniversitelerimiz hazır mı?
Mustafa Armağan – Zaman
Editörün seçtikleri
TÜBİTAK’ın burs miktarları artırıldı

TÜBİTAK’ın araştırmacı, bilim insanları ve öğrencilere sunduğu burs miktarlarında artışa gidildi. Bakan Kacır, “Türkiye’yi dünyada en üst sıralara taşıyacak, bu ülkenin aydınlık geleceğini inşa edecek araştırmacı insan kaynağımıza yönelik desteklerimizi sürdüreceğiz” mesajını paylaştı.
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB), Bilim İnsanları Destekleme Programı Başkanlığı (BİDEB) ile Genel Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) tarafından desteklenen projelerde, öğrencilere yapılan burs ödemelerinin aylık üst limitlerinde artışa gidildi.
Buna göre, ön lisans veya lisans öğrencilerine verilen burs miktarı 4 bin liradan 4 bin 800 liraya yükseltildi. Yüksek lisans öğrencilerine verilen burs miktarı 13 bin 500 liradan 16 bin 500 liraya, doktora öğrencilerinin aldığı burs miktarı da 20 bin liradan 24 bin liraya çıkarıldı. Doktora sonrası araştırmacılara verilen burs miktarı ise 27 bin lira iken 32 bin lira olarak güncellendi.
Bu arada, BİDEB 2250 Lisansüstü Bursları Performans Programı’nda yer alan performans kriterlerine göre başvuru yapmaları durumunda, doktora öğrencileri 8 bin 700 liraya ve doktora sonrası araştırmacılar da 10 bin 500 liraya kadar performans ödemesi alabilecek.
“İnsan kaynağımıza yönelik desteklerimizi sürdüreceğiz”
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır da sosyal medya hesabından konuya ilişkin paylaşımda bulunarak, “Bilim insanlarımıza, araştırmacılarımıza ve öğrencilerimize sunduğumuz TÜBİTAK burslarını artırdık. Türkiye’yi dünyada en üst sıralara taşıyacak, bu ülkenin aydınlık geleceğini inşa edecek araştırmacı insan kaynağımıza yönelik desteklerimizi sürdüreceğiz. Milli Teknoloji Hamlesi hedeflerimizi yetişmiş insan kaynağımızla gerçekleştireceğiz” dedi.
Kaynak: trthaber.com4
Editörün seçtikleri
3 Nisan’da isteğe bağlı yüz yüze eğitime geçiliyor

YÖK, 3 Nisan itibarıyla üniversitelerde uzaktan öğretimle birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebileceğini açıkladı.
6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketinin ardından Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), üniversiteler için yeni bir karar almıştı.
Buna göre üniversite öğrencilerinin eğitimine devam edebilmesi için uzaktan eğitim modeline geçilmişti.
Alınan kararın ardından bugün Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, kameraların karşısına geçti.
3 Nisan’da isteğe bağlı yüz yüze eğitime geçiliyor
Özvar, üniversitelerde 2022-2023 eğitim öğretim yılı bahar döneminin nasıl devam edeceğine ilişkin kamuoyunu bilgilendirdi.
Buna göre 3 Nisan itibarıyla üniversitelerde uzaktan öğretimle birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebileceği açıklandı.
Ara sınavlar uzaktan yapılabilecek
YÖK Başkanı Özvar ayrıca, bahar dönemindeki ara sınavların şeffaflık ve denetlenebilirlik ilkesi esas alınarak uzaktan öğretim yöntemleriyle çevrim içi yapılacağını da bildirdi.
İşte YÖK Başkanı Özvar’ın açıkladığı kararlar
YÖK Başkanı Erol Özvar’ın açıklamalarına göre alınan kararlar şu şekilde:
“Halihazırda uygulanmakta olan uzaktan öğretim ile birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebilmesine,
Yükseköğretim kurumlarının bir dersin hem uzaktan öğretim ile hem de yüz yüze verilebilmesine ilişkin kararları ilgili kurullarında alarak gerekli düzenlemeleri yapmalarına,
Yürürlükte olan “Yükseköğretim Kurumlarında Uzaktan Öğretime İlişkin Usul ve Esaslar”ın 6 ncı maddesinde yer verilen bir yarıyıldaki derslerin AKTS kredilerine göre en fazla %30’unun uzaktan öğretim yoluyla verilebileceği” yönündeki kısıtlamanın uygulanmamasına,
Özel öğrenci olarak başka bir yükseköğretim kurumunda eğitime devam etmekte olan öğrencilerin bu eğitimlerini aynı şekilde sürdürebilmelerine,
Nisan ayına ertelenmiş olan “derslere ait uygulamalar”ın, yükseköğretim kurumlarının ilgili kurullarının alacağı kararlar ile ödev, proje vb. şekilde veya bahar dönemi içinde, yaz döneminde ya da bir sonraki eğitim ve öğretim döneminde yüz yüze yapılabilmesine,
Bahar dönemindeki ara sınavların (özel öğrencilik hakkı verilen uygulama eğitimi içeren programlar hariç) “şeffaflık ve denetlenebilirlik” ilkesi esas alınarak uzaktan öğretim yöntemleriyle çevrimiçi yapılmasına,
Yapılacak değerlendirmelerde; açık uçlu ya da çoktan seçmeli çevrimiçi sınavlar, ödevler, çevrimiçi kısa sınavlar, projeler, Öğrenme Yönetim Sistemi (ÖYS) etkinlikleri, ÖYS kullanım analitikleri ve benzeri uygulamaların kullanılabilmesine,
Yarıyıl sonu, tek ders, tez izleme, yeterlilik sınavı gibi sınavların ise ne zaman ve nasıl yapılacağının yükseköğretim kurumlarının yetkili kurulları tarafından belirlenmesine karar verilmiştir.”
Kaynak: ensonhaber.com
Editörün seçtikleri
ÜBYS’den ders seçimi ve kayıt yenileme işlemleri nasıl yapılır?

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ders seçimi ve kayıt işlemleri 26 Eylül- 7 Ekim 2022 tarihleri arasında yapılacak.
Peki bu işlemleri nasıl mı yapacaksınız? İşte cevabı:
-
Genel7 ay önce
İŞKUR Gençlik Programı Kura Sonuçları ve Başvuru Şartları
-
Kariyer7 ay önce
İŞKUR Gençlik Programı Başvuru Tarihi Açıklandı
-
Kariyer7 ay önce
ÇOMÜ’de 1406 Öğrenci İŞKUR Programından Faydalanacak!
-
Üniversiteler7 ay önce
ÇOMÜ’nün 17 Programı Daha Mezuniyet Belgelerinde “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi” Logosu Kullanacak