Genel

‘Çanakkale Çocukları’ Para Kokuyor

Yayınlandı

-

Sinan Çetin’nin Çanakkale Savaşlarını konu olan ve aylardır ‘propagandası’ yapılan filmini gördüm. Hikayesi, oyunculuğu, çekimleriyle son yıllarda seyrettiğim en kötü film. Sinan Çetin, çeyrek yüzyıl önce çektiği filmlerin bir adım ötesine geçememiş. Neden mi?

İlk ve en önemli nedeni filmin ana fikrinin Çanakkale Savaşları karşısında çok, ama çok hafif kalması. Geçen sene, Sinan Çetin’nin Çanakkale isimli bir film çekmekte olduğu haberinde, kendisi filmi hakkında şunları söylemişti:

İstanbullu Kasım’la İngiliz Katherine’nin evliliğinden olan 2 çocuk küçükken taraflar boşanıyor. Çocukların biri anne ile İngiltere’ye gidiyor, diğeri babayla kalıyor. 1915’te kader kardeşleri Çanakkale’de karşı karşıya getiriyor. Osman’ı Çanakkale’ye babası gönderiyor. James ise intihar eden annesinin Türk kocasının şahsında bütün Türklerden intikam almak için Çanakkale’ye geliyor. Ana baba bir kardeşler Osman ile James birbirlerini öldürüyorlar.” (Hürriyet- 19 haziran 2011).

Çekim sırasında söylenen bu film hikayesi belli ki çok yavan kaçtığı için değiştirilmiş. Çocuklardan biri meslek öğrenmek için İngiltere’ye gidiyor. Diğeri ise babasının yanında kalıyor. Daha sonra kader, Çanakkale Savaşı’nda iki kardeşi birbirlerinin karşısına düşman olarak çıkartıyor. Savaş sırasında İngiliz annenin, oğlunu cepheden çekip almak için kocasıyla beraber cepheye gitmesi, trajedi üzerine kurulu öyküyü ‘kitsche’ dönüştürüyor.

Filmin ana konusu bu. Birey trajedisi üzerine kurulu bir ‘savaş karşıtı’ film gibi gözükse de bazı sahnelerde yapılan ‘hamaset’ ile film her anlamda dibe vuruyor . Çanakkale Savaşları’nda yaşanan 50 000 Anadolu trajedisi karşısında, hafif kalan bu proje, ‘savaş karşıtlığı’ ile savunulmaya çalışılıyor. 12 Eylül sonrasından itibaren, hep güçlüden yana olan; popülerin ve reytingin (paranın) peşinden koşan Sinan Çetin, bu ‘ilginç’ öyküyü ucuz (yapımcılık açısında da) bir sinema diliyle anlatmış. Bence, Çetin, her zaman olduğu gibi aktuel olan bir konu üzerinden iş yapmak için çekmiş bu öyküyü. Ancak bence tüm bunların ötesinde yönetmenin, sinemanın dışına çıkıp Çanakkale Savaşlarıyla ilgili yaptığı yorumdur.

Çanakkale’deki çocuklar ölmeseydi bugün Türkiye çok başka bir Türkiye olurdu. Filmin iddiası bu. Çok değerli bir kuşak gitti orada. Çok zeki, çok duyarlı, çok olgun çocuklar ziyan oldu. Türkiye’nin geleceği öldü orada. Bütün savaşlar için aynı fikirdeyim aslında. Kendime Çanakkale’yi seçtim. Bir de inanın oğullarım diye söylemiyorum; Orfeo ve James bu filmde müthiş. Biri inanılmaz iyi bir komedi oyuncusu, diğeri de jön. İnanılmaz oynuyorlar(Hürriyet- 19 haziran 2011).

Savaşın iyi bir şey olduğunu savunacak değilim, ancak Çetin, ‘Çanakkale Ruhu’nun tarihsel açıdan ne anlama geldiği konusunda bir saniye bile düşünmemiş. Çünkü tarih denen filmi geriye doğru sardığımızda karşımıza belki de ilk Çanakkale Savaşları olarak niteleyeceğimiz Troia Savaşları çıkıyor. Homeros’un gününüzden yaklaşık 2800 yıl önce yazdığı İlyada Destanı; on yıl süren Troia Savaşı’nı anlatır. Anadolu kalesi Troia, 10 yıl boyunca Grek yurdundan gelen Akhalı askerlerin saldırılarına dayanır. Savaş boyunca iki taraftan da pek çok kahraman ölür. İlyada Destanı da, savaşın en yalın kahramanı Hektor’un cenaze törenin anlatıldığı 24. bölümle sona erer. Destanda öyle bir sahne vardır ki, günümüzdeki şehit evlerini hatırlatır. Troialıların en önemli kahramanı Hektor’un ölüm haberinin karısına verildiği sahneyi ozanımız şöyle anlatır:

Hektor’un karısı henüz bir şey duymamıştı.

Gerçeği söyleyen bir haberci gelmemişti ona,

bildirmemişti kapıların dışında kaldığını Hektor’un.

Yüksek bir sarayın odasında kumaş dokuyordu o,

erguvan renginde bir kumaştı bu, iki katlı

alacalı süsler işliyordu kumaşın içine.

Ansızın surlardan doğru bir bağrışma, bir inleme duydu,

titredi eli ayağı, mekik elinden yere düştü,

seslendi güzel örgülü hizmetçilerine:

Hadi gelin ikiniz de, bakalım ne oldu.

Böyle dedi, fırladı saraydan deli gibi,

hizmetçiler de koştu onun arkasından,

küt küt atıyordu göğsünde yüreği.

Surlara varınca insan kalabalığını gördü,

durdu bakındı duvardan aşağı,

sürükleniyordu Hektor kentin önünde,

acımadan sürüklüyordu dörtnala koşan atlar

Akhaların koca karınlı gemilerine doğru

bürüdü gözlerini kapkara bir gece,

yıkıldı arkaya, can verir gibi düştü,

başından yere attı parlak şeritlerini,

örgülü saç ağlarını, tacını attı..’ (İlyada XII, 440…)

Bu sahne sanki günümüzde yaşadığımız şehit evindeki ölüm haberinin askerin akrabalarına verilmesini anımsatıyor. 16 000 dizelik destanda böylesi sahneler oldukça fazladır. 3000 yılı öncesine ait savaşın destanı, okuyucuyu yüreğinden vurur. Ancak destanın anlattığı en önemli olaylardan bir tanesi de, savaşan iki taraf ordularının anlatıldığı bölümdür. Grek yurdunun pek çok bölgesinden bir araya gelen askerler, 1100 gemiyle Troia kıyılarına saldırır ve güzel duvarlı kutsal İlion/Troia’yı on yıl boyunca kuşatır. Ancak Troia hiç umutsuz değildir. Anadolu’nun 22 ayrı bölgesinden ordular Anadolu’nun bu önemli ve güzel kalesini savunmaya gelirler. Bu sayede Troia on yıl boyunca tüm saldırılara karşı direnir. Üçbin yıl öncesinin Troia Ruhu’dur bu; Anadolu’yu bir araya getiren ruhtur bu aynı zamanda.

Sinan Çetin, hem Troia Savaşları’dan hem de Çanakkale Savaşları’ndan bihaberdir.

Anlattığı öykünün Çanakkale Çocukları ile hiçbir ilişkisi yoktur. Çanakkale Çocukları, Anadolu’yu savunmak için ülkenin dört bir bucağından gelen askerlerin omuz omuza savaşmasıdır. Çanakkale Savaş alanlarını gezdiğinizde, mezar taşlarında Türk, Kürt, Laz, Rum, Ermeni, Musevi isimlerini yan yana görürsünüz. İşte Çanakkale Çocukları ve Çanakkale Ruhu budur: yoksa popülarite ve gişe rekorları için Çanakkale Ruhu’nu kullanmak değil.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version