Genel
Troia Savaşı’nda Taktik ve Strateji
Strateji ve taktik kelimeleri günlük hayatta oldukça sık kullanılır; ancak bu iki kavram çoğu kez birbiriyle karıştırılır. Aslında iki kavramın kökeni antik dönem savaşlarına kadar geri gider. Şöyle bir örnekle konuyu daha basit bir şekilde anlatabiliriz: ‘Stratejimiz bu kez savaşı kazanmaktı; taktiğimiz ise, daha güneş doğmadan tüm güçlerimizle düşman cephesinin tam ortasına saldırmaktı.’ Bu örnekten de anlaşılacağı gibi strateji uzun vadeli bir planı; taktik ise bu amaca ulaşmak için geliştirilen kısa vadeli haraketleri kapsamaktadır. Yani, taktik duruma göre geliştirilen ani reaksiyonlardır. Antik dönemde Grekçede savaş birliklerinin yönetimini ‘taktike’ olarak adlandırmıştır. Yani aslında ‘taktike’ savaştaki birliklerin konuşlandırılması sanatı anlamına gelmektedir. Savaş birlikleri komutanı ise Grekçede ‘strategós’; komutanlık sanatı ise ‘strategía’ olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle de stratejiyi; taktik gibi kesinleştiremezsiniz; çünkü strateji bir anlamda politik kararlarla belirlenir. Daha doğrusu, politika stratejileri; stratejiler taktikleri belirler. Bu nedenle de tarihte de görüldüğü gibi; politik kararlardan bağımsız belirlenen strateji ve taktikler eninde sonunda başarız olurlar.
Bu iki kavramı çıkış noktası olan mitolojiyle, daha doğrusu Troia mitolojisiyle yorumlamaya kalkdığımızda karşımıza pekçok ilginç sonuç çıkmaktadır. Aslında şu sorular sorduğumzda bile konu kendiliğinden daha anlaşılabilir bir hal almaktadır:
Troia Atı hilesi; strateji mi taktik mi?
Agamemnon’nun Troia’ya saldırmak için tüm Akhalı güçleri bir araya toplaması, bir taktik mi, strateji mi ?
Troia Savaşı’nın ilk aşamalarındaki Patroklos’un Akhilleus’un savaş aletlerini kuşanıp Hektor’un karşısına çıkması bir taktik hatası mı; yoksa stratejinin bir parçası mı?
Bu soruları daha da çoğaltabiliriz; ama en başa, savaşın çıkış öyküsüne geri dönelim:
Dünyanın en güzel kadını Helena, Aleksandors (Paris) tarafından Troia’ya kaçırılır. Helena’nın kocası Spartalı Menelaos ve kayınbiraderi Miken kralı Agamemnon; Grek yurdu ve adaların biraraya gelen hükümdarları, bin kara gemiyle Troia‘ya sefere çıkarlar. Mitolojiye göre on yıl boyunca Troia ile savaşılır ve çok çetin mücadeleler sonrasında Akhalar, Troia Atı hilesiyle, Priamos’un kenti Troia’yı feth eder, güzel kenti yakıp yıkarlar. Sonunda da suçlu Helena’yı da alıp kocasına geri verirler. Homeros’un M.Ö. 730’larda yazıya geçirdiği bu destanda olayları genel olarak değerlendiriğimizde, ana stratejinin Troia kentini feth etmek olduğunu anlarız. Yani amaç Anadolu kıyılarındaki zengin kenti hazinleriyle almaktır.
Akhaların Troia’ya saldırılarının tek bir sefer yerine, çok sayıda saldırıyı gerçekleştirilmiş olduğu araştırmacılar tarafından kabul edilmektedir. Bu saldırılar sonradan antik Grek tarihinde, çok önemli bir olgu olarak yer almaya başlamıştır. Hatta, Grek yönetici sınıfı bu bölgeyi vaat edilmiş ülke olarak dahi değerlendirmeye ve burada bir takım çıkarlar gütmeye başlamışlardır. Tunç Çağı’nda, M.Ö. 2. binde olduğu gibi, daha önceleri M.Ö. 3. binde de, bakır ve altın gibi ana metaller, Balkanlardan, Karadeniz bölgesinin kuzey ile güneyinden ve Kafkaslardan gelmekteydi. Özellikle kalay çok ciddi mesafeler kat edildikten sonra temin edilebiliyordu ve bu deniz veya kara ulaşımı sırasında da mutlaka Troas’tan geçmek gerekiyordu. Troia, stratejik olarak Akdeniz ile Marmara Denizi arasındaki suyolu olan Çanakkale Boğazı’nın, girişinde yerleşik olması, Asya ile Orta Avrupa arasındaki deniz yolunu kontrol etmesiyle, önemli bir ticaret merkeziydi. Bir başka deyişle, Troa Savaşları’nın Helen isimli kadın için değil, para ve güç için yapıldığı ortadadır. Troia Savaşı’nın Sparta prensesi Helena’nın, Troia prensi Paris tarafından kaçırılmasından çıktığın kabul etsek bile, bu kaçırılmanın ardında da zenginlik yatmaktadır; çünkü destan göre Helena, kaçarken hazinelerini de birlikte Troia’ya götürür. Homeros’a göre Akhalar hem Helena’yı hem de hazineleri geri almak için sefere çıkarlar.
Aslında Troia Savaşı, iki stratejinin çatısmasıdır. Savaş sırasındaki gelişmeler ise bu startejinin kazanılması için geliştirilmiş taktiklerdir.
Destanın ilerleyen bölümlerinde iki tarafın taktikleri, savaşta ibrenin bir o yana, bir bu yana dönmesine neden olur.
Akhilleus, kölesini elinden alan Agamemnon’a kızar ve savaştan çekilir. Bunun üzerine Akhilleus’un en yakın dostu bir taktik geliştirir ve Akhilleus’un silahlarını kuşanarak Hektor’la savaşır. Başarısız bir taktitir bu. Patroklos ölür. Akhilleus savaşa döner; bir taktikle Hektor’u teke tek döğüşe ikna eder; Hektor ölür, ama Troia feth edilemez. Savaşın en korkak askeri Paris, Akhilleus’u ne zayıf yerinden, topuğundan okla vurur ve öldürür; bu da çok iyi bir taktiktir ama, Akhaları mağlup etmeye yetmez. Ve sonunda savaşı Akhalar, o zamana kadar ortalıklarda pek görülmeyen Odysseus’un Troia Atı taktiğiyle feth ederler. Böylelikle Akhaların komutanı Agamemnon’un stratejisi işler.
Ancak tüm olanlar başından beri bellidir:
Hektor ölecektir; karısı köle olacaktır; Paris, Akhilleus’u topuğundan vuracaktır; güzel Troia yerle bir olacaktır. Aslında tüm bunlar Olympos’un zirvesinde oturan ve herşeyi izleyen tanrılar tarafından belirlenmiş bir planın; yani o zaman dünyasındaki çoğalan nüfusun azalması için geliştirilmiş bir üst stratejinin parçalarıdır. Destana göre kahramanlar, savaşlar ve tüm diğer olaylar, büyük bir stratejinin küçük taktikleridir.