Genel
Tıp Bayramı
Yaklaşık on yıl kadar önce üniversite imtihanından çok yüksek bir puan almış olan kardeşime annem, birçok anne gibi; “Oğlum lütfen Tıp Fakültesini yaz, biz yaşlanınca bize bakarsın, hem de sevabı bol, hayırlı bir meslek” diye ısrar etmişti. Ama zamane gençlerinden olan kardeşim; “Ooo annecim, kim altı yıl okuyacak, sonra TUS’u kazanmak için gece gündüz çalışacak, kazandıktan sonra da köle gibi yıllarca nöbetlerde sürünecek!” demiş ve o zamanın popüler mesleği olan elektrik elektronik mühendisliği bölümünü yazmış ve kazanmıştı. Geçtiğimiz günlerde kendisi ile yaptığımız bir sohbette; “Beş yıldır istediğim mesleği yapıyorum ama doktor olan arkadaşlarımın işlerini yaparken aldıkları manevi hazzı gördükçe onlara imreniyorum, keşke annemin sözünü tutsaymışım diye düşünüyorum” sözleri ile sağlıkçı olmanın sağladığı manevi kazançtan yoksun olmanın verdiği üzüntüsünü ifade etti.
Gerçekten de doktorluk, dünyanın en kutsal mesleklerinden birisi. Dağ başında, denizin ortasında, ormanda, uçakta, trende, otobüste, nerede olursa olsun doktorlar, mesleklerini icra edebilir ve hayat kurtarabilirler. En güzeli de bunu yaparken din, dil, ırk gibi farkları gözetmeden karşılarındakini sadece insan olarak görmeleri ve sadece hastalarının iyilikleri için çalışmaları.
Yaşam sürdükçe geçerliliğini ve saygınlığını yitirmeyecek olan doktorluk eğitimi Ülkemizde, II. Mahmut döneminde başlamış. Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk olarak Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla 14 Mart 1824’te kurulmuş. Bu tarih, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilmekte. Buradan hareketle okulun kuruluş günü olan 14 Mart, Tıp Bayramı olarak kutlanmakta. Ayrıca, o hafta da Tıp Haftası kabul edilmekte. Sağlık çalışanlarının çok iyi bildiği bu bilgileri, alan dışında olanlar çok fazla bilememekteler.
Son yıllarda, özel hayatlarından ve kendilerinden tavizler vererek çalışan sağlıkçılarımıza yönelik şiddetin azaltılması için, özellikle bu haftada onlarla ilgili daha fazla konuşulması, empati kurulması ve sorunlarının çözümü için çalışılması gerekmektedir. Sağlık çalışanlarımız kendilerini daha fazla anlatabilirlerse, belki sorunları da daha kolay çözümlenebilir.
Tüm sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramını kutlarken, “Allah onlara muhtaç etmesin, onlarsız da etmesin” genel duasını tekrar ediyor ve sağlıkçılarımızın her gün yaşadığı farklı diyaloglardan biri olan; beni çok güldüren, fıkra olarak anlatılan bir diyalogu sizlerle paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.
Erzurum’lu yaşlı teyzemiz doktora gider ve muayene sonrasında doktora; “Oğlum sakın heb yazma, içemirem. Şurup yazma midem bulanir. Sakın iğne de yazma dayanamirem. Serum da istemirem” Doktorun çok güzel, nükteli ve aynı şive ile cevabı şöyledir; “Ne diyirsen eze, muska mi yazim?” Sağlıcakla kalın….