Genel
Batı Kültürünün Köklerine Yolculuk
Rönesanstan beri modern Avrupa kültürünün kökeni Yunan kültüründe aranmıştır. Kısmen yanlış olmayan bu algılama ve yorum, özellikle 19. yüzyıldan itibaren bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan Pan-hellenistik ideolojiyle gerçek dışı, romantik bir tarih algılamasına dönüşmüştür. Evet, Avrupa kültürün kökenlerinin eski Yunan kültürüne dayandığı doğrudur, ancak, acaba Yunan kültürünün kökeni nereye dayanmaktadır? Asıl sorun da budur!
Bu konudaki en önemli eserler araştırmacı Walter Burkert’e aittir. Kısa bir süre önce, yine bir eski çağ bilimcisi Doç. Dr. Mehmet Fatih Yavuz’un türkçe çevirisiyle Burkert’in konuyla ilgili önemli bir eseri daha yayınlandı:
Walter Burkert. Yunan Kültüründe Yakındoğu Etkileri (Çeviri M. Fatih Yavuz). İthaki Yayınları. 2012. İstanbul.
Kitap üç ana başlıktan oluşmakta: Birinci bölümdeki Göçmen Zanaatkârlar da yazar, kültür ve teknolojinin kentten kente dolaşan Yakındoğulu zanatkârlarla nasıl yayıldığını anlatmakta.
İkinci bölüm Bir Kâhin ya da Bir İşfacı: Büyü ve Tıp’ta ise Doğu metinlerindeki büyü ve iyileştirmenin, yine aynı etkinin toplumu çok etkileyen sağlık ve inanç alınında Yunan kültürünü nasıl biçimlendirdiğini ortaya koymaktadır. Üçüncü ve son bölümde ise benzeri bir etkinin edebi metinlerinde kendisini nasıl gösterdiği örneklerle anlatmaktadır.
Max Weber’e göre başlangıçtaki halk karakterinin en önemli öğesi << Hiçbir şeyi bilmediğini kabul etmektir>>. Bu durum, kendisini özellikle bir halkın çevre ve tarihsel ödevler karşında bu ya da şu özelliğini nasıl koruduğunu, terkettiğini ya da bunları nasıl geliştirebildiği konusunda ortaya koymaktadır. Yani Yunanlılar, bilebildiğimiz kadarıyla, her hangi bir köken nedeniyle değil, uzun tarihsel çatışmalar, gelişmeler sonrasında neyse o olabilmişlerdir.
Yunanlılar erken dönemde ait önemli tarihsel evreleri politik güç anlamında kendileri için yaşamış olsalar da, Doğu’nun gelişmiş kültürleri ile çok yönlü ilişkileri olmuş ve onlardan pekçok şey öğrenmişlerdir. Bu ilişkiler, Yunalıların bazı özelliklerini kazanmalarında, bazılarının da olduğunda daha erken gerçekleştirmelerinde ve bunları çok net bir şekilde özümsemelerinde oldukça etkili olabilmiştir. Ancak bu ilişkilerin etkisi ve derinliği uzun zaman gerektiği kadar gerçek anlamda algılanamamıştır. Bu konuda, Walter Burkert’in çığır açan çalışmalarına çok şeyler borçluyuz. Burkert’in Venedik’de verdiği konferansların metinlerine dayanan İtalyanca baskısı 1999 yılında yayınlandığında hemen Fransızca ve İspanyol’ya çevrilen eser, yazarın kendisi tarafında Almanca’ya ve 2002’de ise büyük oranda aktuelleştirilerek İngilizceye çevrilmiştir.
Kitap konuyla ilgili genel bir girişle başlayıp, Yunanlıların, Doğu’dan nasıl etkilendiklerini ele alan bölümle devam etmektedir. Burkert, daha ilk bölümdeki alfabe ve yazılı kültür ile ilgili genel bilgilerden hemen sonra, Homeros’un, Mezopotamya kökenli Gilgameş, Enuma, Eliş ve Athrahasis’den ne kadar büyük oranda etkilenmiş olabileceğini (olması gerektiğini); özellikle de anlatım tekniği, tanrıları kavrama, ölümlüler ve ölümsüzler arasındaki ilişkiler konusunda, çok belirgin bir şekilde gözler önüne sermektedir. Yine aynı şekilde Sokrates öncesi felsefesini Doğu ile birleştiren geleneksel eğilimlerde de aynı etki söz konusudur: Bilgelik edebiyatı, dünyanın oluşumu ile ilgili mitolojiler, evrenin yaratılması konusundaki görüşler. Hangi konuda olursa olsun, Yunanlıarda, kökeni Mısırlılara, Mezopotamyalılar, Hurrilere, Hititliere kadar izler görülmektedir. Yunanlılarda Thales’le başlayan güneşin tutulmasını önceden hesaplama işi, aslında Ilk kez Babil astronomisinde görülmektedir. Dairenin 360 derceye bölünmesi de ilk kez Babil matematiğinde gerçekleştirilmiştir. ‚Bağımsız bir Yunan felsefesi’’nden söz etmek imkansi gibi gözüküyor. „Orpheus ve Ägypten“ isimli bölümde ise ölenlerin öteki dünyadaki mutluluğunu garanti altına almak için gerekli inanış ve öğretiler konusunda veriler sunulmaktadır. Yeni kaynaklar Diyonisos mitolojisinin daha beşinci yüzyılda bile yaygınlanmış olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta bazı belgeler çok eski bir tanrı olan Diyonisos’un Mısır etkisiyle yaygınlaştığını, yeraltı dünyası ve ruhların gezileri mitolojilerinin de yine aynı kökenli olduğunu göstermektedir.
Yunalıların , Doğuya olan bağlılıklarının gittikçe biraz daha ortaya çıkmasıyla, Yunanlıra özgü tipik öğelerin ne olduğu sorusu da biraz daha ön plana çıkmaktadır. Burkert sonuçta bir tür <çok boyutlu zenginlik>ten söz ederken Yunan kültürünün <Yakındoğu-Akdeniz havzasında devamlı bir birliktelik içinde> yer aldığını da vurgulamaktadır.
Örneğin, Burkert, İlyada’daki bir savaş sahnesini II. Ramses’in şiiriyle karşılaştırmaktadır. İkisinde de kahramanlar, bir tanrının yardımıyla düşmana saldırıp, zafere ulaşmaktadırlar. Bir bölümde pekçoğu bunu yaparken, bir yerde ise, komutanı kaçtığı için kral tek başına düşmana saldırıp, onları ödürüp, yenmek ister. <Ordum ve savaş arabalarım beni terk edip, içlerinden bir teki bile geri dönmeden öylece bekleyince, ben de tek başıma bütün yabancıları alt ettim>.Bu cümlelerle söylenmek isteyen çok tipik bir durumdur. Bir yandan kralın herkes üzerindeki inanılmaz hakimiyeti, öte yandan anlatılanlardaki gerçeklik payının çok zayıf olması. Kahramanların büyüklüğü, insanı aşan bir boyut kazanmaktadır. Yani Doğu ve Batı arasındaki benzerlikler kadar farklılıklar da oldukça ilgi çekicidir.
Waltert Burkert’in eserinde, pekçok yeni yayınları gözönünde bulundurarak , akkültürasyon, yabancı kültürlerin özümsenmesi, yabancı ve benzeri kültürlerin aralarındaki çatışmalar konusunu da ortaya koymaktadır. Bazı yerlerde ise eski yayınlarındaki verileri tekrarlasa, özellikle de Doğulaşan Devrim ( The Orientalizing Revolution) tekrarlamakla kalmakta. Kaynaklara bakıldığında neredeyse tüm yeni yayınların bildiği gözükmekle birlikte, eserdeki en büyük eksiklik, kütürel transferler konusundaki teorik alt yapıdır. Çünkü son yıllardaki çalışmalarda, yabancı kültür öğelerinin dolaşımı ve özümsenmesi konusunda teorik bir altyapı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda, iki kültür arasındaki çoğrafik ve kronolojik alandaki ortak noktalar çoğaldıkça, akkültürasyon sürecinin hızlandğını göstermektedir. Yani çoğu zaman, günümüzde varolan kültürel karışım ve birleşimden başlangıçtaki öğeleri teker teker ayıklamak çok zordur. Kitap, bu konudaki teorik eksikliğe rağmen <Yunan Mucizesi>ne eleştirel yaklaşmak için çok önemli bir kaynak.
Walter Burkert’in kitabını Yunan uygarlığının gelişiminin Doğu’ya çok şey borçlu olduğu şeklinde özetlenebiliriz. Burkert, 7. yüzyılda, askeri genişleme ve büyüyen ekonomik aktivitelerle bağlantılı, Yakındoğu’dan Batı’ya okuryazarlık dahil kültürel bir yolun açıldığını ve Yunanların şaşırtıcı bir şekilde, Doğu’dan aldıklarını hemen kendilerine adapte ettiğini, çok geçmeden de Yunan dünyasının Akdeniz uygarlığının liderliğini ele geçirdiğini yazılı kaynaklarla açıkca ortaya koymaktadır. Yazara göre bunu sağlayan da, Doğulu göçmen zanaatkârlar aracılıyla Batı’ya ulaşan kültür ile Doğu’dan Batı’ya farklı yollarla aktarılan büyü ve tıp çalışmalarıdır.
Özetle söylersek, Batı’da çok derinlere inen Doğulu bir kültür var ve Batı kültürünün ana kökelneri de buradan beslenmiştir.