Genel

Bana Masal Anlatma!

Yayınlandı

-

„Tarih“ nedir diye sorduğumuzda verilecek klasik cevap şudur: Geçmişte yaşamış insanların yaşadıklarını (savaşlarını, kültür ve uygarlıklarını vd.) zaman ve yer göstererek, belgelerele  inceleyen bilim dalıdır. Etimolojik olarak Arapçadan gelen tarih kelimesi, olayları sırasına göre yazıya dökme işi, yani kronik anlamını taşımaktadır; ancak halk dilinde „yeniden tarih yazmak“; „tarihe geçmek“, „tarih olmak“ gibi başka anlamlara gelen deyimler de vardır. Yani tarihte anlatılanların, hikaye mi, masal mı, gerçek mi olduğu her zaman kesin değildir. „Bana hikaye ya da masal anlatma“ deriz. Yani burada tarihe kaynaklık eden masal ve hikaye gerçeğin karşıtı gibi algılanır.

Troia Savaşı destanında anlatılan hikayeleri herkes bilir: Dünyanın en güzel kadını Helena,  Paris (Aleksandros)  tarafından Troia’ya kaçırılır. Helena’nın kocası Spartalı Menelaos ve kayınbiraderi Miken kralı Agamemnon; Grek yurdu ve adaların biraraya gelen hükümdarları, bin gemiyle Troia sefere çıkarlar. On yıl boyunca Troia ile savaşır ve çok çetin mücadeleler sonrasında bir Troia Atı hilesiyle, Priamos’un kenti Troia’yı feth eder,  güzel kenti yakıp yıkarlar, sonunda da suçlu Helena’yı da alıp kocasına geri verirler. Homeros ve daha sonraki Grek ve Latin ozanları tarafından anlatılmış bu ve benzeri hikayelere çoğu insan  inanmıştır. Ancak acaba bütün bunlar tarihte  gerçekten oldu mu? Yoksa anlatılanlar olayları, gerçeğin  sadece küçük bir parçası mı?

Antik dönemde Grek yurdunun tarihini M.Ö. 776’da başlatmak bir gelenek halini almıştır. Çünkü bu tarihte ilk Olimpiyat Oyunları yapılmıştır; bu da tarihçiler için en erken kronolojik dayanak noktası olarak kabul görmüştür. Tarih yazımı sağlam kronolojik bir yapıya ihtiyaç duyar; çünkü yaşanılanlar konusundaki bilgi, tek başına tarih yazımı için pek işe yaramaz. Önemli olan o olayların ne zaman, hangi sırayla, kimler tarafından, nerede gerçekleştiğidir. Yani tarihten beklediğimiz sadece olasılıklar değil, gerçeklerdir. Ancak böylesine kesin bir tarih yazımı, yazılı kaynakların olmadığı dönemler için çok zordur. Peki o zaman ne yapacağız? Kesin olan şudur ki, sözel gelenek ve anılarıdan gerçek bir tarih yazımı olmaz, bu kesin.  Çünkü yazılı kaynaklar bir oranda doğru belgeler olarak kabul edilebilir ve kimi zaman da kontrol edilebilirler; ancak sözel kaynaklar için bu geçerli değildir. Yazılı kaynakların kimin tarafından, ne zaman, hangi bilgilerle, hangi amaçlar için yazılmış olduğu diğer kaynaklarla kontrol edilebilir ve bundan sonuçlar çıkartılabilir. Ancak buna karşın sözel gelenek ise akıcıdır, sürekli değişir; çünkü anlatıcının önemli bulduğu yerler öne çıkartılır ya da bazı yan öğeler unutulur, bazı yabancı öğeler katılır ve böylece bu süreç uzar gider. Aslında Grek yurdunun tarihi, yazılı geleneğin  başlamış olduğu M.Ö. 776’dan çok daha eskilere gider.  Hiç kuşkusuz burada M.Ö. 6000’deki Neolitik Dönem ya da M.Ö. 3000’lerdeki İlk Tunç Çağı kültürleri üzerine ayrı bir bölüm yazılabilir; ama yazılanların hepsi tarih değil,  prehistorya yani tarih öncesidir. Son Tunç Çağı’ndaki İlyada Destanı’ndaki Akhalarla eş tutulan, Miken Dönemi genel hatlarıyla sunulabilir. Liderlere sahip savaşcıl bir toplum, genel hatlarıyla anlatılabilir; ticaret yolları ve uzak bölgedeki ilişkilere değinilebilir ve güç merkezlerini gösteren bazı kral isimleri  verilebilir. Böylece M.Ö. 1200’lerde birdenbire ani bir felaketle yok olan büyük sarayların, bu yıkım öncesi ne tür bir işleve sahip oldukları ortaya konulabilir. Ama herşeye rağmen bütün bunlar  tarih olmaktan uzaktırlardır. Çünkü elimizde o dönemdeki olayları anlatan tarihsel bir yazılı bir belge yoktur.  O dönemin önemli Grek anakarasındaki kent merkezleri Miken, Pylos  ya da Theben’nin  hiçbir hükümdarın adını söylecek durumda değiliz. Sarayların kimler tarafından ve  neden yok edildiği konusunda neredeyse hiçbir şey bilmemekteyiz. O zaman şunu yapabilir, bu olaylardan yüzyıllarca sonra ozanlar tarafından anlatılan destanlara, hikayelere inanabilir, onları tarihin bir parçası gibi kabul edebiliriz. Hiç kuşkusuz ozanların anlattığı destanlar, söylenceler, öykülerin içinde hiç değilse bir parça tarih olabilir. Yine de herşeye rağmen hiçbir uzman epik geleneği  kesinlikle bir tarih kaynağı olarak kabul etmez. Bu sözel mirasın adı destan, epos ya da söylencedir. Peki o zaman Homeros destanlarını nasıl ele almamız gerekmektedir? Anlatılanlar tümüyle uydurma mıdır? Bu konuya geçmeden önce destan nedir ona değinelim.Destan sözcüğü Türkçeye Farsça’dan geçmiştir. Fars edebiyatının İslamlık sonrası Türk edebiyatına çok yönlü etkileri içinde İran ulusal destanı Şehname’nın çok özel bir yeri vardır. Bu destandaki kimi efsaneler, kişiler ve motifler Türk halk edebiyatına geçmiştir. Doğu coğrafyasının eşsiz bir destan kaynağı olmasına rağmen, destannın bir araştırma alanı olarak ele alınması ise  19. yüzyılın başlardında Avrupa’da Grimm Kardeşler ve Philipp Carl Butmann tarafından başlatılmıştır. Bu araştırmalar kapsamında mitoloji, söylence, masal arasında ayrım yapılmıştır: Onlara göre mitilojojide söz konusu olan tanrılar ve diğer doğaüstü yaratıklardır. Söylence ise, belirli bir zaman ve  mekan çerçevesinde, belirli kişilerden meydana gelen efsanelerden oluşmaktadır. Masal ise hiçbir tarihsel mekan, zaman ve kişiye bağlı olmadan, serbestçe anlatılan hikayelerdir: „Bir varmış bir yokmuş…“ diye başlar ve „evvel zaman içinde, kalbur saman içindedeveler tellar iken, pireler berber  iken“ diyerek, zamanı, mekanı ve  gerçekliği aşan, isteğe göre anlatılan olaylarla devam eder. Mitoloji ve masal terminolojisi konusunda uzmanların bu söyledikleri genel olarak kabul görmektedir; ancak söylence kavramı, Homeros eposlarının ya da destanlarının aktarılageldiği şekliyle, antik dönem söylencelerini karakterize etmede oldukça zayıf kalmaktadır. Odysseus’un, Troia Savaşı sonrasında yurduna dönmek için çıktığı ve yolunu kaybettiği gezisini bir kenara bırakırsak, Homeros söylenceleri bir zamanlar gerçekten varolan kent ve ülkelerde meydana gelmiştir. Söz konusu bu söylenceler ozanın yaşadığı dönemden  yaklaşık altı ya da sekizyüzyıl önceki olayları anlatmaktadır. Üstelik olaylar oldukça inandırıcı bir tarzda sunulmaktadır. Herşey mucizelerle değil, olaylara dahil olan, ama aynı zamanda onlara müdhale eden tanrılar tarafından belirlenmektedir.  Homeros destanları, söylenceleri çok eski bir geleneğe sahiptir. Gelişimini yüzyıllara sonucunda elde etmiş olan dilinde, oldukça arkaik kelimeler ve gramatik özelliklerle söz konusudur. Homeros’un anlattığı kahramalar dünyası, birçok açıdan ozanın yaşadığı dünyaya değil de, daha çok  eski, ama çok esi  dönemlere aittir. Destanda anlatılan kentlerden Miken, Tirnys, Pylos ve Troia; M.Ö. 1200’lerden sonra varlıklarını sürdürememişlerdir. M.Ö. 8. yüzyılda Asya kıyısında ortaya çıkan İonya kentleri ise daha henüz gerçek anlamda kurulmamıştır. M.Ö. 11. yüzyıldan itibaren demirden üretilen kılıçlar, mızraklar, okuçları; Homeros’un destanlarına tunçtan yapılmışlardır. Homeros’tan kısa bir süre sonra yaşamış ünlü ozan Hesiodos da,  demirin olmadığı, herşeyin tunçtan yapıldığı bir eski  zamandan söz eder. Homeros’un destanlarındaki bazı savaş aletleri daha da eskiye, M.Ö. 1400’lere kadar geriye gitmektedir. Yani kesin olan şu ki, İlyada ve Odysseia’nın ozanı, Miken uygarlığı ile onunla denk düşen, Troia ve Hitit gibi diğer uygarlıkların en görkemli dönemlerinden beri aktarılagelen bir geleneğin devam ettimiş halidir. Herşeye rağmen,  bu destanlarda anlatılanların,  o dönemlerdeki tarihsel olaylarla örtüşmüş olabileceğine, yani gerçekten yaşanmış olduğuna  anlatılagelen inanbilir miyiz ? İnanabilisek bunu nasıl yapabiliriz? Gerçekten Grekli bir prenses Troia’ya kaçırılmış mıydı, Agamemnon, Miken İmparatorluğu’nun kralı mıydı; büyük bir filo ile Troia’ya saldırılmış mıydı; Troia’nın feth edilmesinde Aias, Odysseus, Diomedes, Akhilleus, Nestor yer almış mıydı; Troia’da Priamos diye bir hükümdar var mıydı; Hektor, Paris savaşa katılmış mıydılar? Bu soruları böylece uzatabiliriz.

Önümüzdeki yazılarda tüm bu sorulara arkeolojik ve tarihsel belgelerle cevap vermeye çalışacağız.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version