İnsanoğlu savaşsız yaşayabilir mi?
Tarih bizi bu konuda pek umutlandırmıyor. Yazılı ve sözlü belleğin en eskileri bile hep savaşlardan söz ederler. Batı edebiyatının yazılı en eski eseri İlyada Destanı bir savaşı, Troia kentinin yakılıp yıkılmasını anlatmaktadır. Bu destan sonrasında Troia, binyıllardan beridir alevler içindeki bir kentin sembolü olmuştur. Bu kent, en büyük savaşı, eşi benzeri olmayan öfkeyi, anlatılamaz kederleri, herşeyi tersine çeviren hileleri, yok olup giden kentleri ve umutları en iyi şekilde anlatmak için başlangıç noktasıdır.
Kentler insanlık tarihinin en can alıcı yerleridirler. Oralar sadece ticaret ve politika yapılan yerler değil, aynı zamanda anıların korunmuş hazinesi, arşivi, müzesi, kütüphaneleridir de. İşte savaşın ve kahramanlık dolu trajedilerin, evrensel acıların (aşk, ölüm, yokoluş) başkenti olan Homeros’un Troia‘sı, toprağında insanlık tarihinin unutulmaz anekdotlarını barındırmaktadır. Bu kent ve efsanesi, insanlık tarihinde başından beri yaşanmışların, yaşanacakların da belgeselidir bir anlamda.
Ama nedir, kimdir bir kenti ölümsüz kılan?
Ozanlar ozanı Homeros.
O olmadan ne Troia ne de İlyada varolabilirdi. Peki ama binyıllardan beridir bir kenti hep canlı tutmayı başaran bu ozan kimdir, nerede, ne zaman yaşamış, eserlerini nasıl vermiştir?
Antik dönem kaynakları bu sorulara kesin cevaplar vermekte yetersiz kalıyor. Genel kabul gören kaynaklarda bir ‘atasözü’ niteliğini almış şu tanımlama oldukça yaygındır: ‘Homer caecus fuisse dicitur’, yani Homeros’un kör olduğu söylenir. Ozanın ömrünün ikinci yarısı için geçerli olduğu kabul edilen bu konuyla ilgili geç dönemlerden kalan pekçok yazılı metin de bulunmaktadır.
Ozanın nereli olduğu ile ilgili kuşkular da, onun ne zaman yaşadığı sorusunda da devam etmektedir. Bütün söylenenler olasılıklardan meydana gelmektedir. Thukydides’in ozanın ne zaman yaşadığı bildikleri çok sınırlıdr: ‘Troia Savaşı’ndan çok çok sonraları yaşamış…’. Herodot ise tarih kitabında ‘Bana göre Hesiod ve Homeros benden en çok dörtyüzyıl önce yaşamışlardır…’ der.
Kısaca söylemek gerekirse Homeros‘un kendi yaşadığı çağdan onunla ilgili elimizde hiçbir yazılı belge bulunmamaktadır. Ozanımız üstüne eldeki belgelerin hepsi kendisinden sonra yazılmıştır. Söz konusu bu belgelerin en eskileri M.Ö.7. ve 6. yüzyıldan kalmadır.
Homer filolojisi araştırmaların artık kesin olarak verebildiği bir tarih ise Askralı ozan Hesiod’un M.Ö. 700’lerden önce doğmuş olduğudur. İlyada‘nın ozanından sonraki en eski ve en önemli Epikurcu şair olan Hesidos’un babası ise Batı Anadolu’daki Kyme’de doğmuştur. Hesidos kelime hazinesi üzerine yapılan araştırmalar onun İlyada ve Odysseia destanlarını bildiğini kesinleştirmiştir.
Bu konuda, içeriğiyle ilgili oldukça dikkatli olunması gereken bir belge daha bulunmktadır. Bir tek elyazması olarak bizlere ulaşan bu belge ‘Homeros ve Hesiodos’un Geçmişi ve Yarışmaları’ adını taşımaktadır. Euboia’daki Khalkis kentinde iki ozanın yarışmasını (Bunu Anadolu’daki ozan atışmalarıyla da karşılaştırabiliriz) anlatan elimizdeki bu belge İmparator Hadrian’nın yönetimde olduğu döneme tarihlense de (117-138) el yazmasının kendisi M.Ö. 4. yüzyılda yaşamış olan Alkidamas’dan kalma olduğu kesindir. Bu belge üzerinde yapılan incelemeler anlatılan hikayenin tümüyle Alkidamas’ın hayalinden doğmadığı, tam tersine Alkidamas‘ın Heraklit, Theognis, Aristophanes ve Thukydides’den yaptığı alıntıların da gösterdiği gibi eski bir öze sahip olduğunu ortaya koymuştur. Burada adı geçen Aristophanes, Attikalı komedi yazarı Aristophanses değil, yazdığı eleştirel bir Homeros metni yaklaşık 195‘ler kadar İskenderiye Kütüphanesi’den korunmuş olan Bizanslı Aristophanses‘dir (M.Ö. 257-180).
Hesiodos’un Khalkis’de olduğunu kendisinden bilmekteyiz. ‘İşler ve Günler‘ deki bir yerde Euboia’daki yarışmadan da söz eder:
‘ Yalnız Euboia’ya gittim bir kez, Aulis’e,
Hani o Akhaların koca bir ordu toplayıp da
Kutsal Hellas’tan kızları güzel Troia’ya giderken
Denizlerin durulmasını bekledikleri yere.
Ordan da Khalkis’e gitmiştim
Yiğit Amphidamas’ın yarışlarına katılmaya:
Birçok ödüller konmuştu kahraman oğulları.
Herkes bilir benim orada
Bir yiğitlemeye birinci gelip
İki kulplu üç ayak kazandığımı‘ (İşler ve Günler 650- 657. Türkçesi: S. Eyuboğlu- A. Erhat).
İki ozan arasındaki bu yarışmayı tarihsel bir olay kabul ettiğimiz de bile iki ozanın kısa bir zaman dilimi içinde yaşamış olduklarını ortaya çıkmaktadır. Modern Homeros araştırmaları çok büyük bir ihtimalle Homeros’un Hesidos’dan çok uzak olmayan bir dönemde (M.Ö. 8. yüzyılda) yaşadığını ortaya koymuştur.
Peki öyleyse farklı zamanlarda yaşadıkları neredeyse kesin olan bu iki ozanı yarıştırıp, yarışı tarımdan söz edip barışcıl bir görüş savunuyor diye Hesidos’a kazandırmanın anlamı ne olabilir?
Pekçok Homeros araştırmacısı gibi Azra Erhat da bu soruya iki şair arasındaki sınıfsal farkın (sınıf felsefesinin) kırsal kökenli olan Hesidos’un, kentsel kökenli (karekterli) olan Homeros‘ ve doğal olarak da İonya’ya karşı zaferi olarak değerlendiriler.
Helenistik ve Roma döneminden kalma, Homeros’un hayatını konu olan bu ve buna 7 tane ‘vita-hayat hikayesi’ mevcuttur. Bu yazılı metinler ve Homeros’un yaşadığı dönem arasında 700 yılı aşam bir zaman dilimi vardır. Bu nedenle söz konusu bu hayat hikayelerinin kesin tarihsel gerçeklere dayanan biyografiler olarak algılanması doğru değildir. Ancak Homeros uzmanlarının yaptığı çalışmalar bu biyografilerin M.Ö. 3. ve 4. yüzyıla dayandıklarını göstermiştir. Hatta bazı detayların M.Ö. 7. yüzyıla kadar geri gittiği de saptanmıştır. Örneğin Homeros’un doğum yeri. Ozanın İyonya’daki Smyrna (İzmir)’de doğduğu ile söylence M.Ö. 600’lere kadar geri gidiyor olmalıdır, çünkü o dönemlerde en görkemli dönemlerini yaşayan kent, Lidyalı kral Alyattes tarafından yakılıp yıkılmış ve daha sonra da unutulup gitmişti. Homeros’un öldüğü yer olduğu iddia edilen Kiklad adalarındaki Ios adası ile ilgili veriler de Romalı ozan Bakchlides tarafından M.Ö. 5. yüzyıla kadar geri götürülmektedir.
En azından 20 kent Homeros’un anayurdu olma onuruna sahip çıkmaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi ilk sırada Smyrna yer almaktadır, ama bunun yanı sıra Kyme, Ithaka ya da Atina’nın da isimleri geçmektedir. 20. yüzyılın başlarında ünlü eski çağ filoloğu Wilamowitz-Moellendorf bu konuda şöyle demektedir: Homeros anayurdu olmak için yedi kent birbiryle yarışmaktadır. En önemli bilgilerinin temel eğitime dayandığı cahiler bile bunu bilmektedir’. Bu amansız mücadeleyi Smyrna’nın neden kazandığını ise şöyle açıklar: İşte böyledir, çünkü Smyrnalı ozan Homaros ya da Homeros varlığı konusunda hiç kuşku kalmamıştır’.
Yeni araştırmalar başka bir sonuç ortaya konmadığı sürece, Homeros’un doğum yeri, Batı Anadolu’daki antik Foça (Phokaia), Smyrna (İzmir’in 8 km. kuzeyinde) ve Değirmendere (Kolophon) arasındaki bölge olarak geçerliliğini koruyacaktır. Belki Milet’e kadar olan kıyı çizgisini de bu alan içinde düşünmek doğru olacaktır.
Önümüzdeki yazılarda, ozanın 2700 yıl önce yazıya geçirdiği destanın günümüze kadar gelen serüvenini ele alacağız.