BİRİM HABERLERİ

En Anlamlı TÜBİTAK Projesi

Yayınlandı

-

fhnjRÖPORAJ: ÖZNUR DOĞANGÜN

“Burası bizim evimiz olmuştu ama artık evimizi bırakıyoruz, belki de bir daha göremeyeceğiz buraları. Bu güzel manzarayı bir daha göremeyeceğiz, elveda…”

Bu sözlerle Çanakkale’ye veda ediyor Avustralyalı asker.

Hiç bilmediği bir diyara, hiç bilmediği bir neden ile gelmiş gidiyor.

Gelirken duyduğu korku ve bilinmezlik yerini, yüreğinde bu topraklar için hep yaşatacağı bir sevgiye, özleme bırakıyor.

Atatürk’ün  Çanakkale’de savaşan her ülkeyi, her evladı saran, gözyaşlarını dindirip ruhları huzura kavuşturan sözlerinin 100. yılında umutlar, umutsuzluklar, sorular, korkular, hayaller ve dostluklar bir günlükte hayat buluyor

170 üniversite arasında TÜBİTAK’tan en çok proje alan 7. üniversite olan ÇOMÜ’nün en anlamlı TÜBİTAK projesinin proje yürütücüsü Yrd. Doç. Dr. Azer Banu Kemaloğlu ile görüştük.

Azer, kaç yıldır Çanakkale’desin ve yürüttüğün bu TÜBİTAK Projesi nasıl doğdu?

6 yıldır Çanakkale’deyim. Buraya gelmeden önce Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde araştırma görevlisiydim. Çalışmalarda mekânın, yani bulunduğun coğrafyanın çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Çanakkale Savaşları’na, şehitlerimize, bu tarihe ve coğrafyaya ben bir İngiliz Dili ve Edebiyatı çalışanı olarak nasıl bir katkı sunabilirim diye düşündüm. 2008 yılında Çanakkale’de bir konferansta bir Anzak yakını günlük getirmişti. O konferansta ilk temeller atıldı ve yavaş yavaş okumaya, incelemeye başladım. Çalışmalarımda o zamanki Avustralya Konsolosu Peter Rennert’ın da çok katkısı oldu. Onun sağladığı bağlantılarla Kültür Merkezimizi açtık.  Kültür Merkezi’ne gelen Avustralyalı ve Yeni Zelandalı misafirlerimiz ve kurduğumuz iletişimler sonucunda şu anki projeye yolculuğumuz başladı.

Çalıştığınız bu proje aynı zamanda bir 2015 projesi. 2015 Projesi olarak neler yapabilirimden yola çıkarak mı bu projeyi çalışmaya başladın?

Ben ilk başta 2015’i hedeflemedim. Proje bizi bu noktaya getirdi. 3 sene boyunca da proje üzerinde çalıştım. 2 kez TÜBİTAK’a başvurdum. İkincisinde kabul edildik. Güçlü bir ekibimiz var ve projemizin devamı da gelecek. 2015’ten sonra da yapacak işlerimiz var.

Bir savaştan, bir barış ve büyük bir dostluk doğmuş. Dünya ülkeleri arasında böylesi bir örneğe rastlamak mümkün mü?

Zannetmiyorum. Çalıştığımız Anzak askerleri günlüklerinde bir asker, aralık ayında Çanakkale’den tamamen ayrılırlarken bir not yazmış; “Burası bizim evimiz olmuştu ama artık evimizi bırakıyoruz, belki de bir daha göremeyeceğiz buraları. Bu güzel manzarayı bir daha göremeyeceğiz, elveda…”

Bu notları okumak insanı çok derinden etkiliyor.

Elinizde kaç tane kişisel günlük var?

Elimizde çok sayıda günlük var. Bunların 12 tanesi okunabilir durumda. Diğerlerinin ise şu anda transkripsiyonu yapılıyor.

Günlükler sadece Anzak günlükleri mi?

Hayır, Türklerin günlükleri de var.

Günlüklere nasıl ulaştın?

Bunları Avustralya’nın başkenti Canberra’daki Milli Kütüphane’den, Melbourne’deki Milli Kütüphane’den ve Sidney’deki Milli Kütüphane‘den bulduk. Henüz Yeni Zelanda günlüklerini tarayamadım. Bu yaz bir proje kapsamında oraya gideceğim ve oradaki arşivlerde de insanların bakış açılarını yakalamaya çalışacağım.

Elimizde hiç orijinal günlük var mı?

Elimizde orijinal günlük yok. İncelediğimiz günlüklerin hepsi el yazması ama biz kütüphaneye gittiğimizde hepsini fotoğraflıyoruz. Daha sonra fotoğraflar üzerinden inceliyoruz. Orijinalini almamız zaten mümkün değil.

Projenin süresi nedir?

Ekim 2013’de başladık, 18 ay devam edecek.

Kaç kişi çalışıyor proje’de?

9 kişilik bir ekiple çalışıyoruz.

Projede çalışanların bilimsel çalışma alanları nelerdir?

Bu proje birkaç disiplini bir araya getiren bir proje. Proje ekibinde Batı Dilleri Edebiyatlarından 5 öğretim üyesi, Tarih Bölümü’nden 3 öğretim üyesi, bir tane savaş arkeolojisi çalışan öğretim üyesi, günlük çalışan bir öğretim üyesi ve Türk Dili Edebiyatı Uzmanı bir hocamız var. Okuduğumuz günlüklerde askerlerin anlattıklarını arkeolojik kazılarla kanıtlayacak uzmanlarımız da var.

Bu değerli projeye katkı sunanların isimlerini de verelim mi?

Tabikiprojede çalışan hocalarımız; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Muhammet Erat, Doç. Dr. Reyhan Körpe, Yrd. Doç. Dr. Lokman Erdemir, Yrd. Doç. Dr. Dilek Kantar, Çankırı Karatekin Üniversitesi’nden Türk Dili Edebiyatı ve Osmanlı Türkçesi Uzmanı Doç. Dr. Ömer Çakır, Başkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Himmet Umunç, Hacettepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Alev Karaduman, Denizli Pamukkale Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mehmet Ali Çelikel.

Projenin sonunda elimizde ne gibi veriler olacak, nasıl değerlendirilecek o veriler?

Bu proje sonunda biri İngilizce diğeri Türkçe olmak üzere 2 kitap çıkarmayı planlıyoruz. Hem Türk hem de Anzak askerinin gözüyle savaşa bakan 2 farklı kitap olacak. Türkçe yazılan kitabın İngilizce çevirisi, İngilizce yazılan kitabında Türkçe çevirisi olacak.

Hazırlayacağınız kitapta günlüklerin çevirisinden başka neler var? 

Anzak askerlerinde anı toplama adeti var. Ateşkes sırasında ölen askerlerin ceplerinden ya da dökülen parçalardan eşyalar topluyorlar. Hatıra olsun daha sonra da hatırlayalım her şeyi diye. Bu parçaların içinde günlük de var, cep Kur’an da.

Günlüklere bakarak askerler Çanakkale’yi nasıl görmüşler, nasıl resmetmişler, Türk insanı ile ilgili neler söylemişler bunları işleyeceğiz.

Avusturalyalı bir er ; “Bütün gün dikenli telleri siperimizin önüne dikmek için uğraştık. Sabah kalktığımızda bir baktık ki dikenli teller yok. Tellerimizi Türkler gece nasıl başardıysalar almışlar ve kendi taraflarına koymuşlar. Bir de bize ‘bir dahaki sefere telleri daha uzun kesin, bu bize kısa geldi’ diye not bırakmışlar” diyor günlüğünde.

Avusturalyalı er; Türklerin savaş ortamında bile mizahi yönlerinin olduğunu ve Türk insanlarının onlara tanıtılandan daha farklı insanlar olduğunu gözlemliyor.

Savaş arkeolojisi çalışan arkadaşımız Doç. Dr. Reyhan Körpe, yapılan kazılarda İngiliz yapımı dikenli tellerin Türk siperlerinde kazılıp bulunduğunu doğruladı. Dolayısıyla kazılardaki bu bulguların hikâyesini biz günlük sayesinde öğrenmiş olduk.

Kazılar sayesinde hikâyeleri doğrulama şansımız oluyor.

Anzak askeri Türk askeri ile ilgili ne diyor günlüğünde?

“Bizlere Türklerin barbar olduğu ve tutsaklarını parçalayarak organlarını kesip attıkları söylendi. Eğitimlerimizde bunları öğrendik ama buraya geldiğimizde öyle olmadığını gördük.”

Askerler arasında özellikle ölülerini gömmek için ateşkes yaptıklarında iletişim ortamı doğuyor. İşte bu iletişim sırasında da Türklerin aslında onlara anlatıldığı gibi olmadıklarını görüyorlar.

Avustralyalılarda olduğu gibi, aynı şekilde Almanlar da Türkleri doldurmuş, Avustralya ve Anzak askerlerine karşı. Türklere, Anzakların yamyam olduğunu, insan yediklerini söylemişler. Dolayısıyla her iki tarafta birbiri ile ilgili çok yanlış önyargılarla başlamış savaşa. Ama savaş sırasında birbirlerini tanıma şansları olmuş ve sonrasında Atatürk’ün herkesi sarıp sarmalayan sözleri ile de dostluğa ulaşmışlar.

İnsan odaklı bir proje bu yani?

Evet, insan odaklı. Savaş sırasında o askerler ne yiyip ne içiyordu, neler konuşuyordu, karşılıklı hangi diyaloglar kuruluyordu bunları ön plana çıkaracağız.

Siperler arasında yaklaşık 20 metrelik mesafe var. Kısa mesafe, hem sohbet ediyorsun hem de birbirini vuruyorsun. Bundan büyük üzüntü duyan bir asker günlüğüne şöyle yazıyor. “keşke ateşkes bitmeseydi de karşı taraf ile biraz daha sohbet etseydik ya da bir sigara daha içseydik.”

Bir askerin anlatısında şöyle geçiyor; “Birkaç parça eşya topladım, onları da bir ağacın altına gömdüm. Yaralanmazsam ve sağ kurtulursam, oraya gidip, o eşyaları alıp ülkeme geri götüreceğim.  Eğer ölür de gidemezsem birisi gidip oradan alsın.” Ve asker ağacın bulunduğu yeri tarif ediyor.

Sizden önce yapılmış benzer çalışmalar var mıydı?

Başka konular çalışılmış ama kişisel hikâyeler çalışılmamış. Aslında bu yazıları okuyunca bu çalışmaların daha önce yapılmış olması gerektiğini düşünüyorum. Belki o eşyaları da bulabilirdik. Belki birçok şeyimizi geç kaldığımız için kaybettik.

Bu proje bizi başka hangi projelere yönlendiriyor?

Arşiv çalışmaları yaparken cep Kur’an’ları, Kur’an’lar ve dua kitapları bulduk. Anzak askerleri savaş anısı olarak bunları toplamış ve götürmüş. Bu materyaller şu an kütüphanelerde sergileniyor. Günlüklerde anlatılan eşya toplama geleneğini de böylelikle teyit etmiş oluyoruz. Bizim bu kapsamdaki 2015 ve bu projemizin hedeflerinden bir tanesi de oradan bu malzemeleri Türkiye’ye geri getirtebilmek.  Örneğin Canberra’daki Milli Kütüphane’de bir Kur’an var. Neden asıl vatanına geri dönmesin bu anılar?

Bu hedefimiz için girişimlere başladık. Avusturalya’daki proje danışmanlarımızdan yardım alıyoruz. Bakanlık düzeyinde girişimlere başlandı. Sidney’deki Milli Kütüphane’de bulunan bir cep Kur’an’ının ve dua kitabının 2015’de Türkiye’ye hediye edilmesi konusunda çalışmalarımız var.

Peki, siz Merkez olarak ÇOMÜ’de böyle bir savaş ve dostluk müzesi yapmayı düşünür müsünüz?

Öyle bir düşünce için maddi anlamda ciddi bir fona ihtiyacımız olur. Büyüklerimizden yardım alırsak neden olmasın…

Günlüklerin basılması için TÜBİTAK dışında fona ihtiyaç olacak mı?

Yayın aşamasında farklı başka bir fona ihtiyacımız olacak. Şu an yayın evleriyle görüşmeye başladık. Kitabın prestijli bir basımevinden çıkmasını istiyoruz. Her desteğe açığız.

Röportaj: Öznur B.DOĞANGÜN

Deşifre: Duygu Karademir Aras

Fotoğraflar: Eylem TUNA

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version