Genel
Şah ve Mat
Ortada bir tahta, eskimeyen bir oyun, değişen oyuncular, değişmeyen bir strateji… İki yüz yıldır tahtanın ne tarafında dursa kaybeden bir millet. Hatta bazen oyuna dahil olamayan, olursa da yem edilen bir millet. Beyaz tarafta durduğu sürece oyunun en basit parçası, siyah tarafa geçtiği anda türlü pespayeliklerle oyun dışı. Yaratılışı gereği rengi siyah olanı, beyazla oyuna sokmaya çalışmak oyunu oynatanların hatası. Bu oyunu kazanacaksak bunu kullanmak gerekiyor kanaatimce. Doğamız gereği, inançlarımız ve kültürümüz gereği olsa gerek ne zaman gözümüzü açsak bir anda siyahlara bürünüveriyoruz.
Adına ne derseniz deyin. Din savaşı, kültür savaşı, finans savaşı, dünya düzeni vs… ya da Allah’ın dinini müdafaa ile yükümlü kıldığı bir millet. Siyah tarafa geçtiğimiz anda ise gördüğümüz manzara sürekli ayyuka çıkıyor. Nedir bu manzara? O taraf bizi bekliyor, o taraf Şah bekliyor, o taraf kendisine değecek olan o şefkatli eli beklerken bir anda gözler üstümüzde savaşın tam ortasındayız. Siyahın şahı, beyazın piyonuyuz. E tabi taş yerinde ağırdır! Bu defa oyunu oynatanlar mı, strateji gereği bizi siyah tarafa verdi? Biz mi orada pozisyon aldık? Bence dengeler bunu gerektirdi.
Her şeye rağmen yüzyıl sonra ilk defa kendi evimizde bu kadar fazla sahada kalıyoruz. Bunun verdiği avantaj ile oyunun içindeyiz ve 7 Şubat’ta “vezir”i koruduk, 17 Aralık’ta ise yüzyıldır ilk defa sağlam bir hamleye karşı “şah”ı oyunda tuttuk. Evet, oynuyoruz, oyundayız. Bu “Şah” halkından ayrı düşmezse, Aslanlara yem olmayacak gibi duruyor. Kasetler, operasyonlar, şantajlar, montajlar vs… Şah’ı onu ayakta tutan milletten ayırmak için bunda zerre şüphe yok. Bu iddiayı biraz güçlendirmek için Cumhuriyet tarihini bir yoklayalım mı? İlk olarak Menderes siyah tarafa geçti İslamiyet’in ve toplumun lehine çalıştı. Yolsuzluk bahanesi ile manşetler tarafından hırpalanarak oyun dışı edildi. Sonra Özal gene yolsuzlukla, hırsızlıkla itibarsızlaştırılıp, manşetlerle yıpratılıp. Siyah tarafın zehirlenen umudu oldu. Erbakan keza gene aynı ve darbe. Ne hikmettir ki yolsuzluk ile suçlanarak, medya ile hırpalandırılarak oyun dışı bırakılan tüm bu liderler döneminde bu ülke ayağa kalkmıştır. Şimdi yargıya müdahale diye bir şey konuşuluyor ya, keşke bu müdahale Menderes asılmadan, Deniz Gezmiş asılmadan önce yapılsaydı. Bu müdahale için geç bile kalındı diyorum ben. Siyah taraf ilk defa “İslamiyet’in mevsimi itibari ile”, Dünyada finansal sermayeye karşı oluşturulan ittifak itibari ile Şah’ın kendini, milletine ve arkadaşlarına iyi ifade edebilmesi ile bir güç teşkil etmektedir. Bu gücü yedirtmeyiz diyen milyonlar var ve şah yedirilmediği sürece de büyüyecek bir güç var ortada.
Şimdi konuşulması gereken ve en çok önem arz eden konu Türkiye kasetlerle yönlendirilecek bir ülke mi olacak? Kendini ve bölgeyi yöneten bir güç mü olacak? Mecelle de bir madde vardır: “Berat-i zimmet asıldır.” Yani kişinin suçluluğu ispat edilene kadar masumdur. Kasetler gerçek veya sahte bırakalım seçimle gelen seçimle gitsin. Türkiye artık manşetler ile kasetler ile yönetilen bir ülke olmasın. Kimin iktidar olduğundan ziyade o iktidarı belirleyen halk olsun. İktidarlar gelip geçicidir. Liderler gelip geçicidir. Türkiye’yi kurtaralım kâfi. Bu millet Devlet-i Âlî’nin son dönemlerinde dizlerinin üstündeydi şimdi de öyle. Tek bir fark var. O dönem çökmek için şimdi ise kalkmak için dizlerinin üstünde. Çökerken de içeriden ve dışarıdan yara aldı, kalkarken de alıyor ve alacak. Bu kutlu doğum sancılı olacak. Bu oyun burada bitmez, yerelde piyonlara takılmadan geneli iyi okumak lazım. Bu millet daha fazla okyanusun ortasında akvaryuma hapsedilemez. Fakat yazımı sona erdirirken, içinde bulunduğumuz kaos ve kargaşanın, bu büyük tehlikenin, bu düzensizlik düzeninin bertarafı için, önümüzdeki dönemde yapacağımız hamleler için şunu dikkate almak gerekir:
“Karşılaştığınız önemli problemler onları yaratan düşünce tarzları ile çözümlenemez.”
( Albert Einstein).
Adınız...
13 Mart 2014 at 02:45
Düşün mü? Konuş mu? Sus mu? Unut mu ? şimdi bize hangisi yaraşır bilemedim ama size yazmak yaramış,iyide olmuş kaleminize bereket…aynı şeyleri bir de böyle besteleyelim,her baharın bir kışı, her hasretin bir vuslatı vardır. Biz kışı bitirdik önümüz bahardır ama arap baharı değil ha yanlış anlamayın , gökyüzü mavi yeryüzü yeşil güvercinler semada seyir, … işte böyle bir bahardır üzerimizden geçen kara kışın ayazın ardından beklediğimiz. Bu Millet dünyaya hükmeden ecdadına hasret vusladımız yakındır elbet.