Genel
Güle Güle İlker Başbuğ…
5 Kasım gecesi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk yaşandı ve ilk kez bir emekli Genelkurmay Başkanı internet andıcı davasından tutuklanarak hapse gönderildi. Peki bir Genelkurmay başkanının hapse gönderilmesi normal bir şey midir? Hani askerlik kutsal bir görevdi, peygamber ocağıydı? Çarpılmayalım sonra?
Merak etmeyin hiçbir şey olmayacak… Yargı bu güne kadar yapılması gereken ama askeri vesayet yüzünden yapılamayanı yaptı. İlker Başbuğ ıslak imzalı belgenin bir kâğıt parçası olduğunu söylemiş. Lav silahlarına da borudur demişlerdi… Askeri Darbe planlarına da, kamera şakası yapacaktık vallahi kötü bir niyetimiz yoktu, deseydi hiç şaşırmazdım doğrusu.
Eskiden bazı mahalle köşelerinde kabadayı ağabeyler kaldırım taşında tespih çeker gelene geçene laf atar, mahallenin kontrolünü ellerinde bulundurduklarını sanırlardı. O mahallenin muhtarı da vardı tabi ama güç o kabadayı ağabeylerde bulunduğu için muhtarda pek bir şey diyemezdi onlara… Ama o muhtar mahalleyi bir arkasına alıp o kabadayılara haddini bildirse, ortalıkta bir daha ‘’Kabadayı Ağabeyler’’ cirit atamayacaktı. Bu da o zamanın ‘’Kabadayı Ağabeyler Vesayeti’’ idi. Bu kıssadan anlamanız gerekeni anladınız umarım…
Peki şimdi ne olacak? İlker Başbuğ Gata’ya gözükecek mi ? Gözüksün tabi, belki hapisten yırtar ama hiç sanmıyorum. Boru mu bu? Yok, lav silahı…
Eminim bu olaydan ordumuzun içindeki bazı çürükler ders çıkarmıştır… İlker Başbuğ darbe yapmayı düşünenlere ‘’ Oğlum ben bir eşeklik ettim, senin gül gibi bir mesleğin var bırak şu devlet işlerini, bu memleketi sen mi kurtaracaksın ya hu…’’diye bir öğütte bulunsa hiç fena olmaz aslında.
Peki 27 Nisan muhtırası ne olacak? İlker Başbuğ’un hapse atılıp, Yaşar Büyükanıt’ın elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşması ne kadar adil, ne kadar doğru? Onu da İlker Başbuğ ile aynı koğuşa atsalar da paşalarımız içerde yalnızlık çekmese diyorum. Ama eminim ki oradaki sohbet konularıda ordumuzun gidişatı ilgili değil devlet işleriyle ilgili olacaktır.
Kenan Evren’de hakkı rahmetine kavuşmadan artık bir hapis yüzü görsün istiyorum ya da ben ölmeden onun hapse girdiği günü görmek istiyorum. En demokratik hakkım değil mi?
Peki, ben asker düşmanı mıyım? Ordumuza düşman mıyım? Hayır, asker düşmanı değilim. Hatta babam asker emeklisidir. Ama babam eve hiç ıslak imzalı belgelerle gelmezdi. Ya da lav silahını alıp, ‘’Oğlum bu lav silahı değil sadece bir borudur’’ dediğini duymadım. Öyle bir şey deseydi çocuk halimle ona kahkahalar atardım… Kısacası ben bir demokrasi aşığıyım. Askerimiz sadece kendi işini yapsın, sonra böyle üzücü olaylar yaşanmasın istiyorum.50-60 yaşındaki adamların emekliliklerinin keyfini çıkarıp, torunlarını parka götürüp eğlenmeleri gerekirken Silivri’de tavandaki fayansları saymaları üzücü bir durum. Tabi yine Paşa gönülleri bilir.
‘’ Bize her yer Silivri ‘’ diyorlarsa devam etsinler…
Bülent Kaya
10 Ocak 2012 at 12:31
Harp okullarında öğrencilerin beyinlerini yıkıyorlar, her mezun olan teğmen kendini Atatürk zannediyor, öncelikle harp okullarındaki bu çağdışı eğitim sistemi değiştirilmeli ki, ordan mezun olan subaylar memleketin ve halkın karşısında değil yanında olsun.