14. yüzyıl İslam dünyasının ilk ve en büyük tarih felsefecisi İbn Haldun, Mukaddime (1377) isimli eserinde Arap kültürü dışındaki ozanlar için şunları yazar: „ Sadece Arap ozanları yoktur; yabancı halkların da ozanları vardır. Çünkü Pers ve Grek ozanları vardır. Örneğin Aristoteles, „Mantık“ isimli eserinde, ozan Umatirash’ı (Homeros) yüceltmektedir“.
Bizans geleneğinde, Grek tarihi ve kültürünü inceleme büyük oranda antik dönem kişileriyle sınırlanmış olsa da; yukardaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi İslam sonrası Arap kültürünün merkezindeki Grek edebiyatına olan yaklaşım, önce Bağdat, daha sonra ise Kahire, Şam, Korduba ve Toledo’da dönemin entellektüelleri arasında bir tür diyalog gibi algılanmıştır. İslam dönemi Arap kültüründeki bu yaklaşımda, Aristoteles ve Platon (Eflatun) gibi kişiler, bilinmez eski dönemlerin karekterleri gibi değil de; eserlerinin çevirileri ve yorumlarıyla, okurlar karşında aktif düşünürler olarak kabul görmüşleridir. Daha 9. yüzyılda dönemin büyük bilimadamı Abu Uthman’ Amr ibn Bahr al-Jahiz (kısaca al-Jahiz olarak tanınmaktadır); derslerinde öğrencilerine Kuran’la birlikte Aristoteles’i de öğretmiştir. Kendi sserlerinin büyük bir kısmı da Aristoteles’den yola çıkılarak yazılmıştır.
İslam dışındaki yabancı edebiyatın Arapça’ya çevrilmesi, ünlü Abassi hükümdarı Halife al-Mansur döneminde, yani 8. yüzyılın ortalarında gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde Hintçedeki „Kalila ve Dimna“ fabılları (hayvan masalları); „Ptolemaus’un Almagesti“ Euklid’in „Geometri“si Arapçaya çevrilmiştir. Eski Grek eserlerinin çevrilmesi geleneği ise yaklaşık bir yüzyıl sonra gerçekleşmiştir. Bu önemli çeviri geleneği ise bir rüya ile başlamıştır:
Ünlü hükümdar Harun al-Raşid’in oğlu Halife al-Ma’mun („Bilgeliğin Dostu“ olarak da isimlendirilir) rüyasında beyaz tenli, mavi gözlü, geniş alınlı birisini görür. Halife al-Ma’mun, rüyasına giren bu adamın Aristoteles olduğunu anlar. Halife al-Ma’mun ve Aristoteles rüyada sabaha kadar sohbet ederler. Bu rüyanın sonunda, Halife al-Ma’mun aynı sabah Bağdat’ta içinde, öncelikle filozofların eserlerin Arapçaya çevrileceği, bir çeviri merkezinin olduğu, büyük bir kütüphanenin kurulması emrini verir. Söz konusu bu kütüphane hemen kurulur ve çeviri merkezinin başına ünlü bilimadamı Hunain ibn Ishak al-Ibadi getirilir. Hunain, öğrencilerinden oluşan bir grupla nerdeyse tüm Grek ve Helenistik dönem filozoflarının eserlerini Aramice ve Arapçaya çevirir.
Hunain, çeviriler sırasında Grekçe metinlerdeki bazı soyut resimleri, bilinmeyen isimleri ve zor analojileri (karşılaştırmaları) anlaşılır kılmak için Homeros konusundaki bilgilerini kullanır. Homeros’u çok iyi bilen Hunain, örneğin Homeros destanlarında adı geçen Zyklop’un „ Kyklop isimli bir dev“ olduğunu; canavar Skylla’nın diğer isminin „denizin köpeği“ olarak adlandırıldığını bilmektedir; çünkü Homeros canavarın gürlemelerini bir kurt yavrusunun havlamalarıyla karşılaştırmaktadır. Hunain’la aynı dönemde yaşamış bilge Yusuf ibn İbrahim’e göre, Hunain’nın olağanüstü bilimsel kariyeri Bağdat’ta meraklı bir öğrenci olarak başlamıştır. Hunain derslere öylesi bir istek ve merakla girmektedir ki, ardı arkası gelmeyen soruları nedeniyle, hocaları tarafından derslerden atılır. Bu durum genç Hunain’ı çok üzer ve kalbi kırık bir şekilde nereye gideceğini bilmeden Bağdat’ı terk eder. Bu olaydan iki yıl sonra, bilge Yusuf ibn İbrahim, teyzesi Harun al-Raşid’in kölesi olan, Grek kökenli bir hastayı ziyarete gittiğinde; hastanın başında Byzans modasına uygun saç ve elbiseleri olan, Homeros’u orjinalinden okuyan yabancı birisi dikkatini çeker. Bu yabancı iki yıl önce Bağdat’ı terk eden Hunain’dir.
Hunain ibn İshak al-Ibadi’nin sorumluğundaki çeviri merkezinin ünü kısa sürede Bağdat’ın sınırlarını aşar. Çeviri eserlerdeki yüksek kalite, Bağdat’daki aristokrat tabakaya o dönem dünyasında çok önemli sosyal bir prestij de kazandırır. Destanlar, çeviri merkezinin asıl amacı dışında kalıyor olsa da, Homeros’un eserleri parçalar halinde Arapçaya çevrilmiştir. Antik dönem metinlerine olan ilgi öylesine büyüktür ki, bazı antik dönem yazarlarına ait olduğu ileri sürülen „uydurma“ metinler bile yazılır. Bu arada Homeros, hazırlanan tüm sözlük ve ansiklopedilerde „gezgin ozan“ olarak yerini almıştır bile.
Hristiyanlık Avrupa’sının İsa dinin diğer dinlerden üstün olduğunu ispatlamak için yaptığı karşılaştırmaların bir benzeri de İslam dininde yapılmaktadır. Dönemin bilginleri Kuran’nın üstünlüğü ve gerçekliğini ispat için Grekçe ve Latince metinlerden alıntılar yapmışlardır. Özellikle 10. yüzyılda yaşamış olan döneminin en büyük filozofları arasında sayılan al-Farabi’nin yapmış olduğu yorumları bu konuda çok etkili olmuştur. Eğitimini Bağdat’ta tamalayan al-Farabi, daha sonra İskenderiye’deki Hristiyan bilginlerden ders almış ve sonunda Şam’a yerleşerek hayatını burada sürdürmüştür. Al-Farabi’nin Aristoteles ve Platon konusundaki yorumları felsefi olarak İslam düşüncesinde önemli bir çığır açmıştır. Özellikle Platon’un „ideal devleti“ ile Hz. Muhammed’in umma’sın aynı fikrin iki farklı biçimlenmesi olarak yorumlaması, dönemin entellektüelleri arasında büyük destek görmüştür. Al-Farabi’nin bu yoruma yaparken Homeros’un destanlarını; Aristoteles ve Platon üzeriden okuduğu kabul edilmektedir.
Al-Farabi düşüncesinin etkisiyle gelişen Arap çeviri geleneğindeki İlyada ve Odysseia destanlarını bir sonraki yazıda ele alacağım.