Konuya mitolojik köken olarak yaklaştığımızda, savaşın aslında tanrılar ve insanlar arasındaki çatışmalardan çıktığını görmekteyiz. Destanlarda, İlyada Destanı’nda savaşın doğrudan nedeni Helena’nın hazineleriyle birlikte Paris tarafından Troia’ya kaçırılması gösterilse de, Paris’in savaşın çıkmasındaki asıl suçunun, kendisine gösterilen misafirperverliği kötüye kullanmasıdır. Bu asıl neden destanda pekçok kez vurgulanır. Menelaos çatışmaların en şiddetli anında bile, gösterdiği misafirperverliği kötüye kullanıp karısı ve hazinelerini çalan Troialaılar lanet okur:
„ Dönün geri saygısız Troialılar, işte böyle,
bırakın çevik atlı Danaoların gemilerini,
korkunç savaş çığlıklarına hiç doymadınız,
kalmadı bize yapmadığınız tek kötülük,
nasıl da yaktınız benim canımı, pis köpekler,
gürleyen Zeus’un ağır öfkesinden hiç korkmadınız,
konukları koruyan Zeus bir gün yok edecek ilinizi.
Alıp götürdünüz asıl karımı, bir sürü malımı,
oysa karım size iyilik ettiydi, sizi konukladıydı“ (İlyada, XIII, 620/628).
İşte bu mitolojik kökendeki nedenin arkasında, Akhaların Troialılara saldırmasının asıl nedenin aslında ekonomik ve politik olduğu görülebilmektedir. Bu durum özellikle İlyada’nın 24. bölümündeki Troia’nın hakim olduğu bölge anlatılırken daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır:
„ Bir zamanlar duyardık, ihtiyar, senin de mutlu olduğunu:
Makar’ın ili Lesbos’tan ta Phriygia’ya
Ordan ucu bucağı yok Hellespontus’a dek
ne kadar toprak varsa, işte oralarda,
zenginliğinle, bol çocuklarınla geçermişin herkesi“ (İlyada, XXIV, 543/547).
Troia’nın etrafındaki bölge at yetiştiriciliği ile de ünlüdür. 3000 tane damızlık kısrağı ile Priamos „insanların en zengini“ olmuştur. İşte bu nedenle de Priamos’un kenti savaştan önce „altın, gümüş ve değerli madenlerle dolu“dur:
„Bir zamanlar ölümlü insanların hepsi,
Priamos’un kenti altın dolu, derlerdi, tunç dolu,
evlerimizin güzel varlıkları şimdi yok oldu,“ (İlyada, XVIII, 288-290).
Priamos’un müttefikleriyle hükmettiği alan, güneyden Lykia’ya, gümüş madenlerinin yer aldığı kuzeyden doğuya kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı. İşte bu nedenle de zengin İlios kenti eskiden beri savaş ve saldırı tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bu tehlikelerden korunmak için Poseidon ve Apollon’nun yardımıyla güçlü kent duvarları inşaa edilir. Ancak Ege’nin bu iki yakasında, Grek yurdu ile Anadolu arasında dostça ilişkiler içinde yaşayan kuşaklar da varolmuştur. Savaşın tam ortasında Diomedes, büyük babası Argolis’den gelen Lykyalı Glaukos’la karşılaşır. Hatta belki Dardonos krallarından Aenas’ın kardeşlerinden biri de Peloponnes’de at yetiştiricisi olarak yaşamaktadır. Kahramanlar kan revan içinde o barış dolu günleri anarlar.
Savaşın en şiddetli olduğu anlarda iki tarfın müttefikleri de biraraya gelmekte ve savaş taktiklerini belirlemektedirler. Ancak destanda savaşın gerçek anlamda başlaması ise Paris ile Menalaos’un IV. ve V. bölümdeki karşılaşmalardında olur. Destanın IV. Bölümünde ise tanrıların, savaş ve barışı tartışdıkları toplantı aslında herşeyi belirlemiştir:
„Biz nasıl yoluna koyalım işimizi?
Yeniden ortaya zorlu savaşı mı çıkaralım?
Yoksa oraya yeniden dostluğu mu salalım?
Herkesi hoşnut edecek şey buysa,
kral Priamos’un ili kalsın insanlarıyla yerli yerinde,
Menelaos da götürsün evine Argoslu Helene’yi“ (İlyada, IV, 14-20).
Sonucun ne olduğunu belirtmeye gerek yok. Pekçok barış çabası olsa da, savaş tanrısının hileleri, diğer yarı-tanrı kahramanları ve insanları bu acımasız sona doğru adım adım sürükler.
İlyada Destanı’ndaki ayrıntılardan anlaşılabildiği gibi, Troia Savaşı’nın tek nedenin Helena’yı kaçırmak olmadığı ortadadır. Her savaşta olduğu gibi, belki ilk dünya savaşı olarak tanımlayabileceğimiz bu savaşta da, para ve güç belirleyici neden olmuştur.
Pingback: Homeros Destanlarında Savaş ve Barış – ÇOMÜ Haber