„Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın.
Ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü,
göz yaşı içinde götürdüler Hektor’un ölüsünü,
koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe.
Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
ünlü Hektor’un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.
…
Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar,
gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana,
mezar bitmeden Akhalar saldırmasın diye.
Bir mezar tümseği olunca toprak, kabara kabara,
geri geri döndü hepsi kente,
toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni
Zeus oğlu kral Priamos’un sarayında.
İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor’un cenaze töreni.“
(İlyada, XXIV, 785-804)
İlyada Destanı’nda böyle anlatılır Hektor’un cenaze töreni.
İlios(Troia) kentini feth etmek için yapılan ve on yıl süren Troia Savaşı’nın en önemli Troialı kahramanı Hektor’un cenaze töreni, aynı zamanda İlyada Destanı’nın da sonudur. Hektor’un ölümü sonrasında, gerçi savaş bitmez ama, kaderi çok daha öncesinden belirlenenen kentin son günlerileri yaklaşmıştır. Savaşın bundan sonraki bölümü ve Troia’nın yakılıp yıkılması, Homeros’un ikinci eseri Odysseia Destanı’nda anlatılır. Akhalar’ın en kurnaz askeri Odysseus, Tahta At hilesiyle, „geniş yolları“ ve „güzel surları“ olan kenti yerle bir eder.
Homeros’un İlyada ve Odysseia Destanları’ın sonrasında ve M.Ö. 8 yüzyılın sonlarına doğru, Son Tunç Çağı kalesinin eski kalıntıları üzerinde İlion kentinin kurulması; bize, o dönem antik dünyası entellektüellerinin eski Troia’nın bulunduğu yer konusunda hiçbir kuşkuları olmadığını göstermektedir. Bu durumu aynı zamanda, Kserkes’ten, Büyük İskender’e, Augustus’tan, Hadrian’a Constantinus’dan Fatih Sultan Mehmed’e kadar uzanan, kentin ziyaretçilerden anlayabilmekteyiz. Hemen hemen hepsi, Troia’yı ve Troia’nın yakın çevresindeki kahraman mezarlarını ziyaret ederler; onların anılarına kurbanlar kestirirler. Ancak Bizans Dönemi’nde, çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dine geçiş sonrasında, dini merkezlerin yer değiştirmesiyle Troia kalıntılarına olan ilgi giderek azalır ve sonuç olarak kentin tam olarak nerede olduğu unutulur. Unutulmayan tek şey ise, kentin Troas Bölgesi’nde olduğudur. Özellikle Troia’ya duyulan ilginin 16. yüzyıldan itibaren yeniden doruk noktaya çıkması sonrasında, bölge pekçok gezgin ve araştırmacı tarafından ziyaret edilir.
Çoğu ziyaretçi ise, Alexandria Troas kalıntılarının Homeros’un Troia’sı olduğu yanılgısına düşer. Ancak zamanla araştırmacılar konuya daha eleştirel yaklaşarak, Troia’nın nerede olduğunu saptamaya çalışırlar. Nihayet 1785 yılında Fransız Eski Çağ araştırmacısı Jean Baptiste Le Chevalier, antik kaynaklar ve İlyada’daki anlatımlardan yola çıkarak, Pınarbaşı köyünün, üst tarafındaki Ballı Dağ’ın Troia olduğu tezini ortaya atar. Bu tezini, İlyada’da anlatılan su kaynaklarını Pınarbaşı’ndaki Kırkgözler’de olduğunu; buranın hemen yakınlarında ise, üstünde İlyada Destanı’nda anlatılan kahramanlar ait (Paris, Priamos, Hektor) mezar tepelerinin olduğu Ballı Dağı harebeliklerine dayandırır. Ancak bir süre sonra Ballı Dağ’ın Troia olamayacağı üzerine yeni görüşler ortaya atılır. İngiliz Daniel Clark, Asarlık Tepe’de ele geçen İlion sikkeleri ve coğrafi incelemeleri sonucunda 1801 yılında, buranın İlion=Troia olması gerektiğini öne sürer. Daha sonraki yıllarda bu görüş, farklı araştırmacılar tarafından da desteklenir. Frank Calvert’le sonuçlanma yoluna giden lokalizyon sorununa, Heinrich Schliemann geniş çaptaki kazılarıyla son noktayı koyar. Ancak hem Calvert hem de Schleimann, İlyada Destanı’nda anlatılan kahraman mezarlarını tespit etmek için büyük uğraş veririler. Araştırma tarihini ve antik kaynakları çok iyi bilen Calvert, bölgedeki mezar tepelerini (tümülüsleri) araştırmaya başlar. Calvert 1897 yılında yazdığı makelede şu bilgileri vermektedir: Pınarbaşı’ndaki Ballı Dağ harabeliğinde 4 tümülüs vardır ve bunlar araştırmacılar tarafından Priamos, Hektor ve Paris’e atfedilmiştir. Ancak içinden çıkan buluntular M.Ö. 5. yüzyıl ve sonrasına tarihlenmektedir; yani Troia Savaşı’ndan neredeyse bin yıl sonradır bu. Hektor’a atfedilen tümülüs sırasıyla 1794, 1872 ve daha sonra 1882’de Schliemann da tarafından kazılmıştır. Ancak çıkan buluntular M..Ö. 3. yüzyıla tarihlenmiştir. Bu bölgedeki tümülüslerden dördüncüsü ise, Araplar köyü (köy zaman içinde tamamiyle yok olmuştur) ile Pınarbaşı köyü arasındaki tepede de ise, köylülerin Çoban Tepe olarak adlandırdıkları tümülüs, 1887 yılında Pınarbaşı imamı ve köylüler tarafından gizlice kazılmıştır. İmam daha sonra jandarma tarafından tutuklanır ve eserler ise, İstanbul’a yollanır. Calvert’in verdiği listeden eserlerin, diğer tümülüslerde olduğu gibi M.Ö. 3. yüzyıla ve sonrasına ait oldukları anlaşılıyor. Ancak Troia çevresindeki tümülüs araştırmacıları Schliemann tarafından devam ettirilir. Troas’in en büyük tümülü olana Üvecik Tepe (Caracalla’a atfedilmiştir) tümülüsü de Roma Dönemi’ne tarihlenmektedir. Ayrıca rahmetli Prof.Dr. M.Osman Korfmann’nın 90’lı yıllarda yeninden kazdığı ve içinde mezarı olmadığı anlaşılan Akhilleion (Beşik-Sivritepe-Yeniköy civarı) tümülüsü de M.Ö. 5.yüzyıla tarihlenmektedir. Yani hiçbirisinin Troia Savaşı dönemiyle ilişkisi yoktur.
Calvert ailesinin 20. yüzyılın başlarına kadar bir konağının olduğu, bugünkü İntepe / Erenköy‘ün heme bitişiğindeki Ophryneion antik yerleşmesi, Frank Calvert tarafından yoğun bir şekilde araştırılmıştır. Calvert, coğrafyacı Strabon’nun M. S. 10’lu yıllarda yazıldığına inanılan eserindeki Troas kentlerini tespit etmeye çalışmıştır. Bu kentlerden bir de Ophryneion’dur. Strabon diğer mezar tepeleri ilgili şu bilgileri vermektedir:
„Bu kıyının uzunluğu, Rhoeteion’dan Sigeion’a, Akhilleus anıtını kastediyorum, düz bir hat olarak altmış stadiadır. Bu yolun tümü, sadece Akhaialıların limanından on iki stadia uzaklıkta olan şimdiki Ilion’un değil, aynı zamandıda dağı yönünde, otuz stadia içeride olan eski İlion’un da yukarı kısmına uzanır. Halen Sigeion çevresinde bir tapınak, Akhilleus’un Patroklos’un ve Antilokhos’un anıtları vardır ve İlionlular, Aias da dahil brt kahramana kurbanlar sunarlar, fakat kenti yağmalamış olan Herakles’i onurlandırmazlar.“ (Strabon XIII, 595)
„Ozanın genişliğinden ötürü, bir çok mücadelenin geçtiği alan olarak gösterdiği yer ve gene onun tarafından işaret ediken Erineos (incir ağacı, yazarın notu), Aisyetes’in mezarı, Batieia ve İlosu’un anıtı da buradadır. „ Strabon XIII, 598)
„Yanında (Dardanos’un yanında. Yazarın notu) Ophrynion vardır, onun da yanında seçkin bir yerde Hektor’un etrafı çevrili kutsal arazisi bulunur, Sonra Pteleos gölü gelir“ (Strabon XIII, 29).
Strabon’nun verdiği bilgiler daha sonraki araştırmacılara kaynak oluşturmuştur. İsimlendirilen tümülüslerin coğu Strabon’un bilgilerine göre yapılmıştır. Calvert, bulduğu sikkelerden, tam kesin olmasa da Ophryneion’nun yerini İntepe’nin hemen yanındaki antik yerleşmede lokalize etmiştir. Böylece de burada seçtiği bir yere Hektor Koruluğu adını vermiştir. Ancak buradan çıkan buluntuların tümü M. Ö. 600’ler civarındadır. Yani Troia Savaşı’ndan yaklaşık 600 yıl sonraya tarihlenmektedir. Bu lokalizsayonu kabul etsek bile, söz konusu bu durum Hektor’a atfen yapılmış bir olaydır.
Sonuç olarak şunları söyleyebliiriz. Özellikle antik dönemde, İlion’un Troia ile aynı yer olduğu kabul edildikten sonra, İlyada Destanı’ndaki kahramanlara atfedilen mezarlar yapılmıştır. Şimdiye kadar yapılan bütün araştırmalar, bölgedeki tümülüslerin Hellenistik ve Roma Dönmi’ne ait olduğunu bize göstermektedir. Troia Savaşı dönemine tarihlenen mezarlar ve mezar tepelerinin olup olmadığını bize bundan sonraki çalışmalar gösterebilecektir. Ancak bu bölgede şimdilik, Troia Savaşları dönemine tarihlenen bir Hektor mezarından söz etmek doğru değildir. Bu mezar tepeleri anıtsal işleve sahiptirler. Pınarbaşı’ndaki Ballı Dağ’da Hektor’a atfedilen tümülüs ile, Ophryenion’daki Hektor Koruluğu arasında işlevsel olarak bir fark yoktur. İkisi de tarihi ve mitolojiyi coğrafyaya bağlamayı amaçlamaktadır. Ama aynı zamanda Troia Tarihi Milli Parkı’ndaki Antik Dönem’deki anıt mezarlarla, Boğazın öteki tarafındaki Gelibolu Milli Parkı’da yapılan anıt mezarlar arasında, içerik ve işlev açısından da çok büyük farklı yoktur. İkisi de, haklı bir şekilde, tarihe sahip çıkmayı ve onu yüceltmeyi amaçlamaktadır.
Yani; coğrafik anlamda anıtsal mezarlar;Troia Savaşları ile Çanakkale Savaşları sonrasında, savaşın ve savaş kahramanlarının ‚toplumsal bellekte‘ yer ettiğien önemli ‚tarihsel‘ referanslardır.
Uğraşma bu kadar Rüstem hoca
13 Mayıs 2012 at 03:17
Hektorun mezarı nerede bilmiyorum, ama kendisi nerede söyleyebilirim
Paris
14 Mayıs 2012 at 10:05
Teşekkürler Rüstem Hoca güzel bir yazı.Özkurnaz Kızcak sana şimdi.:)
Ersoy ÖNGÜN
05 Kasım 2019 at 14:15
İlyada’ da ve Strabon’ un anlattıklarına mevcut Truva uymuyor maalesef. Defineci Schliemann burası demiş bütün dünya buna inanmış.
Nerede?
Anaforlu akan ve kayalık nehirler,
Truva’ dan sonra km’ lerce yürünerek ulaşılan ova, savaş suyun içinde mi yapıldı bugünkü bölge o zaman bataklıktı.
10 yılda fethedilemeyen şehir bu mu?
Mevcut Truva denilen yer bir garnizon ve köy
Homeros’ ta anlatılan geniş caddeler, diğer yapılar nerede?
Arkeologların İlyada destanının değil de definecinin peşinden gitmesi inanılmaz bir durum.
Gerçek Truva 6 km daha doğuda ve yerini tespit ettim. Benimle mailimden temas kurulursa yardımcı olurum.