Genel
Homeros Destanlarındaki Kazdağları
İda Dağları, diğer adıyla Kaz Dağları, Homeros destanlarında çok önemli bir yere sahiptir. Bu dağ silsilesinin Kaz Dağları ismini alması, 1400’lerden sonra Türklerin bölgeye yerleşmeleri sonrasında, eski mitolojik söylencelerle, Türk mitolojisinin içiçe girdiği Sarıkız söylencesine dayanmaktadır. İlyada Destan’ında olduğu gibi, Sarıkız söylencesinde de babası tarafından öldürülmek istenen Sarıkız’ın (Paris’in Troia’ya felaket getireceği; Sarıkız’in ise babasının namusunu zedelemesi nedeniyle öldürlmesi kararlaştırılmıştır) İda Dağları’nın doruğunda kazlarla birlikte yaşmasına dayandırılmaktadır. Aslında İda Dağları’nın iki yakasında paralel mitolojiler söz konusudur. Güneyde, içinde Türk söylencelerinin de yoğun bir şekilde olduğu Sarıkız, kuzeyde ise, dünyanın ilk güzellik yarışmasılya başlayan Paris’in öyküsü. Bir başka araştırma konusu olabilecek, bu iki mitolojinin kökenleri ve paralelliklerini halkbilimcilere bırakıp; İda Dağları’nın İlyada Destanı’nda rolüne değinelim:
İda Dağları bizi, destanın 20. bölümündeki Akhilleus ve Aineias arasındaki tartışmaya götürür. Akhilleus, düşmanına onu bir keresinde İda Dağı’ndaki sığır meralarından nasıl aşağılara doğru kovaladığını hatırlatır. Aineias ise verdiği cevapta, yurdunun yerleşim coğrafayası gelişimini anlatır. Destanın bu bölümü çok daha sonraları filozof Platon tarafından detaylı bir şekilde işlenir (Nomoi 3, 681e): Zeus’un oğlu Dardanos; kutsal İlios kenti daha Troia ovasında varolmadan önce, Troiaların, su kaynakları ile zengin İda Dağları’nın eteklerinde yaşadıkları bir dönemde, Dardanie kentini kurar:
„Bilmek istersen daha çok şey,
öğrenesin diye soyumuzu sopumuzu iyicene,
dinle bak, çok insan tanır bizi.
Bulut devşiren Zeus baba oldu ilkin Dardanos’a,
Dardanos kurdu Dardanie’yi
o zamanlar kutsal İlyon yoktu,
ölümlü insanların büyük kenti yoktu ovada.
Dardanoslular çok pınarlı İda’nın eteklerinde otururdu“
(İlyada, XX, 218-225).
Daha sonra Dardanos’un oğlu Erichthonios insanların en zengini olur. Onbin kısrağı otlar İda Dağları’nın çayırlarında. Kuzey rüzgarı aşık olur onlara, kara yeleli bir at kılığında kısrakları hamile bırakır; oniki tay doğrur kısraklar, taylar koşarlar başakların tepesinde, dört dönerler denizin engin sırtında, alacalı köpükler üstünde. Destanın bu bölümünde başka bir kültür evresidir anlatılan aslında. Bereketli dağlarda, sığır ve at yetiştiriciliğinin başat olduğu bir erken yerleşim dönemidir bu. Kentsel yerleşme ise, çok daha sonra denize yakın olan Troia Ovasındaki yerleşme (kutsal İlios) ile başlar. Burada mitolojik bir bağlamda adı geçen kuzey rüzgarı (poyraz) aynı zamanda günümüzde bile varlığını hissettiren bir gerçekliktir. Yılın yarısında etkili olan kuzey rüzgarları İlyada Destanı’nda: rüzgarlı İlios), kentin kuruluşunda da büyük rol oynamıştır. İlyada Destanı’nın, İda Dağları’nın anlatıldığı bu XX. bölümünde, Aineias, Troialıların soyunu anlatmaya devam eder. Dardanos’un oğlu Erikhtonios’tan Troialıların kralı Tros doğar. Tros’unda üç kusursuz oğlu olur: İlios, Assarakos, Ganymedes. İlos’tan ise oğlu Laomedon doğar. Laomedon’dan ise kral Priamos doğar. Böylece, ovadaki Troia kentinin kuruluşuna kadar geçen soy ağacı birkaç kuşak boyunca anlatılır. Yani kısaca söylemek gerekirse, Troialıların kökeni İda Dağları’na dayanır. Ataları oradan gelmektedir. Destanda İda Dağları farklı yerlede yine karşımıza çıkmaktadır: Aineias’ın babası Ankhises, sığırları sürerken aşk tanrıçası Aphrodit ile orada karşılaşır ve bu karşılaşmadan Aineias doğar:
„Dardanie’lilerin başında Aineias var, Ankihises’in oğlu,
tanrısal Aphrodite doğurdu onu Ankhises’ten;
bakmadı tanrıçalığına, birleşti İda eteklerinde bir ölümlüyle.“
(İlyada, II, 819-821).
Paris’in üç tanrıça ile karşılaşması da İda Dağları’nda gerçekleşir. Akhilleus’un Hektor’u öldürdükten sonra, savaş arabasına bağlayıp sürkelediğinin anlatıldığı XXIV. bölümde, Alaksandros’un (bu Paris’in ikinci adıdır) tanrıçalarla İda Dağları’nda nasıl karşılaştığı anlatılır:
„Akhilleus böyle saygısızlık ederken tanrısal Hektor’a,
mutlu tanrıların burkuldu yürekleri,
Hermes’i kışkırtılar kaçırsın diye ölüyü.
Hepsi beğendi bu fikri, içlerinde bir Here,
bir de Poseiodon’la gök gözlü Kız-tanrı yanaşmadı.
Onların kutsal İlyon’a karşı kinleri
Olduğu gibi duruyordu yüreklerinde,
öfkeliydiler Priamos’a, halkına,
Alaksandros’un çılgınlığı yüzündedi bu,
tanrıçalar çoban kılığında geldiğinde
Alaksandros hor görmüştü tanrıçaları,
iç yakan tanrıçayı güzel bulmuştu.“
(İlyada, XXIV, 21-32)
Hatta Troialıların koruyucu tanrısı Apollon; Laomedon’a verdiği tutarak Troialıları düşman saldırılarından koruyan savunma duvarlarını yaptığında, amcası Poseidon ne olduğunu bazen hatırlatır:
“Bir surla çevirdim ben Troialıların kentini
geniş çok güzel bir surdu bu,
kent bir türlü ele geçmez olmuştu;
sense, çok kıvrımlı İda’nın ormanlık yarlarında
kaypak kaypak yürüyen, boynuzlu sığırlarını güdüyordun.”
(İlyada, XXI, 446-449)
Zengin kaynaklara sahip, vahşi hayvanların anası, sık ormanlı İda Dağları, İlyada Destanı’nda Troia kentinin kuruluşu ve yıkılışında büyük bir rol oynar. İşte bu rol; onun, katlanarak, gelişerek dünya kültür tarihinde derin izler bırakmasına neden olur.
Bu izin peşinden gitmek ne güzel bir duygu.
çevreci öğrenci
04 Haziran 2012 at 10:39
Hocam elinize sağlık. Süper yazı.
Bu kadar zengin bir kültür mirası korunmalı.
öğrenci
05 Haziran 2012 at 16:49
onu sen altıncılara anlat. böyle bir doğayı nasıl yok ederler,,,