Genel
Ultra Kardeşlik Örnekleri
Bu yazı tumhaber.com’dan alıntılanmıştır.
İslam tarihinde, Kur’an ayetlerinde ve Hz. Peygamber’in hadislerinde ifade edilen İslam kardeşliğinin ve kardeşlik hukukunun en mükemmel şekilde gerçekleşmesi ile ilgili o kadar çok olay vardır ki saymakla bitmez. Günümüze ışık tutması açısından birkaç tanesini burada söz konusu etmek istiyoruz.
Söz konusu olaylardan en belirgin olanı Peygamberimizin Medine’de muhacir ve ensarı kardeşleştirmesidir. Bu olay hicretten beş ay sonra olmuştur. Çünkü o zamana kadar zaten birbirini tanıyanlar kardeşlik hukuku gereği birbirleriyle kaynaşmışlar ve yardımlaşmışlardır. Ancak toplumda fakirler, kimsesizler, güçsüzler ve köleler de vardır. İşte Hz. Peygamber toplumsal dengesizliğe sebep olmaması için fakirle zengini, güçsüzle güçlüyü, köleyle efendiyi, siyahla beyazı kardeş yaparak dünya tarihinde benzeri görülmeyen bir olayı gerçekleştirmiştir. Bu esnada Hz. Ali Hz. Peygambere gelerek kendisinin yalnız kaldığını söyleyince Hz. Peygamber “Senin kardeşin de benim” diyerek kendisini Hz. Ali ile kardeşleştirmiştir. İki evi olan bir evini, iki odası olan bir odasını, iki bahçesi olan bir bahçesini kardeşine vermiş, bununla da yetinmeyerek kardeşini kendisine mirasçı bırakmak istemiş, ancak bu miras bırakma olayı daha sonra yasaklanmıştır.
Ebu Zer Ğıfârî ile Bilal-i Habeşî arasındaki olay da kardeşlik hukukuna örnek oluşturması bakımından çok ibretlidir. Ebu Zer Ğıfârî bir an için boş bulunarak Bilal-i Habeşî’ye “Ey Siyah kadının oğlu” demiş ve Hz. Bilal’i can evinden vurmuştur. Bilal hemen Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek acı ve ızdırabını dile getirmiş, sevgili Peygamberimiz de bu olaya çok üzülmüştür. Hemen Ebu Zer’i çağırarak bunun cahiliye anlayışlarından biri olduğunu söylemiştir. Zaten bin pişman olan Ebu Zer başını Bilal’in ayaklarının dibine koyarak “Bu siyah ayak bu beyaz yüze basmadan başımı kaldırmayacağım” demiş ve böylelikle çok yüksek bir mahviyet ve tevazu örneği göstermiştir. Hz. Bilal de aynı şekilde yüksek bir asaletle Ebu Zer Hz.nin başını yerden kaldırmış ve “Bu yüz, yerde sürünmeye değil öpülmeye layıktır” diyerek onu muhabbetle öpmüştür. Şüphesiz bu olay Hz. Peygamber’in terbiyesinde gerçekleşen yüksek seviyede bir ultra kardeşlik anlayışıdır.
Resul-i Ekrem Efendimizin kardeş kıldığı sahâbîler birbirlerini sık sık ziyaret etmişler, her biri diğerinin her türlü derdi ve ihtiyacı ile ilgilenmiş ve kendi öz kardeşlerinin hukukuna riayet ettikleri gibi din kardeşlerinin de hukukunu koruyup gözetmişlerdir. Hz. Peygamber’in Ebu’d-Derdâ ile kardeş kıldığı Fars asıllı Selmân, bir gün din kardeşi Ebu’d-Derdâ’nın eşini pejmürde kıyafetler içinde görünce, niçin bu durumda olduğunu sormuştur. O da Ebu’d-Derdâ’nın dünyalıkla ilgisi olmadığı, o yüzden kendisinin böyle olduğu yönünde şikâyette bulununca, Selmân, Ebu’d-Derdâ’nın evinde kalıp gecelemiş, onu gece ibadeti başta olmak üzere çeşitli konularda eğitmiş, kendisine nasihatler yapmış ve kardeşlik görevini yerine getirmiştir.
Burada son olarak vermek istediğimiz örnek Yermuk savaşındaki çok ibretli bir ultra örnektir. Hz. Huzeyfe Rh. Anh’ın anlatımına göre o, savaş sonunda yaralılar arasında amca oğlu Hâris’i aramaya başlamıştır. Bir kan seli içinde yatan amcasının oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabilmektedir. Huzeyfe daha evvel hazırladığı su kırbasını göstererek “Su istiyor musun?” diye sormuştur. Çünkü Hâris’in dudakları hararetten âdeta kavrulmuştur. Huzeyfe su kırbasının ağzını açıp suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötede yaralıların arasında Hazret-i İkrime’nin sesi duyulmuştur: “Su! Su! Ne olur, bir damla su!”. Amcasının oğlu Hâris bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen İkrime’ye götürmesini istemiştir. Huzeyfe kızgın kumların üzerinde yatan şehidlerin aralarından koşa koşa İkrime’ye yetişmiş ve hemen su kırbasını kendisine uzatmıştır. İşte bu anda İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken İyaş’ın (radıyallahu anh) iniltisi duyulmuştur: “Ne olur bir damla su verin. Allah rızası için bir damla su!”. Bu feryadı duyan İkrime, elini hemen geri çekerek suyu İyaş’a götürmesini işaret etmiştir. Huzeyfe kırbayı alarak şehidlerin arasından dolaşa dolaşa İyaş’a yetiştiği zaman kendisinin son nefesinde kelime-i şehâdeti söylediğini duymuştur. Iyaş getirdiği suyu görmüş, fakat içmeye vakit kalmamıştır. Başladığı kelime-i şehâdeti ancak bitirebilmiştir. Derhal geri dönen Huzeyfe, koşa koşa İkrime’nin yanına gelmiş, ancak kırbayı uzatırken onun da şehid olduğunu müşahede etmiştir. “Hiç olmazsa amcamın oğlu Hâris’e yetiştireyim” diyerek koşa koşa ona gelmiş, ne çare ki o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim etmiştir. Son nefeste gerçekleşen bu olay şüphesiz tamamen doğal olarak içerden gelen bir duyguyla yapılmış yapmacık olamayan bir davranıştır. İşte bu da sahabe-i kiram arasındaki zirve noktasındaki kardeşlik hukukuna en uç bir örnektir.
Son olarak ibretli bir kıssa ile yazımıza son vermek istiyoruz. Vakti zamanında iki erkek kardeş babalarından kalma çiftlikte birlikte çalışmaktadırlar. Kardeşlerden biri evlidir ve beş çocuğu vardır. Diğeri ise bekârdır. Her günün sonunda iki erkek kardeş ürünlerini ve kârlarını eşit olarak bölüşmektedirler. Günün birinde bekâr kardeş, kendi kendine düşünür. Ağabeyi ile ürünü ve kârı eşit olarak bölüşmesinin hiç de adaletli olmadığına karar verir. Çünkü kendisi bekardır ve pek fazla ihtiyacı yoktur. Oysa kardeşinin ailesi ve çocukları vardır. Ağabeyine hasattan daha fazla pay ayrılmalıdır. Ancak bunu ona söylese, itiraz edecektir. Bu takdirde hak yerini bulmamış olacaktır. Öyleyse başka bir yol düşünmek gerekir. Kendi kendine böyle düşünen genç, ertesi günden tezi yok, her gece geç bir vakitte, sırtladığı bir çuval tahılı, ağabeyinin ambarına taşımaya başlar. O böyle düşünür, her gece bir çuval buğdayı bir ambardan diğerine taşırken, evli olan ağabeyi de olup bitenden habersiz eşiyle dertleşmekteydi. Ona göre de ürünü ve kârı kardeşiyle eşit olarak bölüşmek hiç de hakça değildir. Çünkü onlar evlidirler. Oysa kardeşi bekârdır. Bir başına yaşamaktadır. Daha evlenecek, yuva sahibi olacaktır. Dolayısıyla daha çok paraya ihtiyacı vardır. O halde bir yolu bulunup onun hasattan payını arttırmalıdır. Evli olan ağabeyin de tek alternatifi vardır. O da her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başlar. İki kardeş, yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadan çuvalları birbirlerinin ambarlarına sırtlarında taşırlar. Yalnız her ikisinin de dikkatini çeken bir şey vardır ki depodaki tahılın miktarı değişmemekte, ne artmakta ve ne de eksilmektedir. Derken bir gece, herkesin uykuya daldığı bir vakitte, iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken birbirleriyle çarpışıverirler. İşte o anda olan biteni, tahılın artmamasının ve eksilmemesinin sebebini anlarlar. Hemen bu iki fedakâr kardeş çuvalları yere bırakıp birbirlerini kucaklarlar.
Yukarıda saydığımız örnekler gerçekten ultra örneklerdir. Bunlar günümüzde bizlere artık mitoloji gibi gelmekte ve sanki uygulanamaz gibi görünmektedir. Ancak unutmayalım ki bunlar tarihte yaşanmış canlı örneklerdir. Bizler de toplum olarak aynı seviyeye yaklaştığımız ölçüde kurtuluş kapısını aralamış olacağız diye düşünüyoruz.
öğrenciniz
03 Haziran 2012 at 16:12
Allah razı olsun hocam,
Rüstem
04 Haziran 2012 at 21:16
Çok doğru söylüyorsunuz hocam kaleminize sağlık,
Doğrucu Davut
04 Haziran 2012 at 22:17
Hikayeler anlatmayın. Kardeşlik örneklerini kendi hayatınızdan verin. Öylesi daha iyi ve daha samimi olur
engin 17
05 Haziran 2012 at 20:42
doğrucu davut kardeş.sizin tabirinizle hocanın anlattığı o hikayeler geçmişte birebir yaşanmış olaylardır.isbatlı şahitli belgeli.daha sonra diyorsunki kardeşlik örneklerini kendi hayatından ver daha samimi olurdu diyorsun.olmazdı arkadaş.çünkü sizin burada hidayet hocayı tanımadığınızı yaşayışını karakterini vs bilmediğiniz ortaya çıkıyor.hidayet hoca gibi biri ben işte şöyle yapıyorum böyle yapıyorum sizde öyle yapın böyle yapın mı diyecekti.demez diyemez dememeli.zaten hocamızda demedi.şimdi davut kardeş bir zahmet hidayet hocayı bir tanı araştır.ha gayret.daha sonra görüşelim.istersen tlf.mail. adresimi veririm.
Levent Öztürk
05 Haziran 2012 at 17:31
yüreğinize sağlık hocam. gerçekten çok iyi anlatmışsınız. oysa günümüzde bu örnekleri görmek çok zor. özellikle yanı başımızda suriye de yaşanan katliama karşı müslümanım diyenlerin sessiz kalması ‘Müslümanlar ancak kardeştir’ ilkesi ile ne kadar örtüşüyor?
ultracı
05 Haziran 2012 at 18:54
Kullandığınız ‘ultra’ kelimesine bayıldım. Size bundan sonra ultra-İlahiyatçı diyelim mi? Ne dersiniz ultra Hocam
ütopya
06 Haziran 2012 at 13:23
ilahiyatçılar böyle örnekleri verirler. sonra aksini uygularlar. orn. comu ilahiyat. ne diyelim darısı ilahiyatın başına.
Davut
10 Haziran 2012 at 11:31
ultra-kardeşlik örneklerini kendimizden verebilmeliyiz. Beklentisiz olmalıyız. Gıybetten, dedikodudan, arkadan konuşmaktan çekinmeliyiz. Yaşamımızla örnek olmalıyız