Genel
Üniversite ve Şehir
Kültürümüzün ilime, bilime vermiş olduğu önem herkesin malumudur. Bu hususta ciltlerce eserler yazılmış, daha da yazılabilir. Sadece “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Kutsi cümlesi bile yüzlerce ciltlik bilgiyi ihtiva etmektedir. Bu sırra mazhar olmuş olan atalarımızın kurdukları yerleşim birimlerinde, fethettikleri şehirlerde ilk işleri ilim müesseselerini özellikle de üniversiteleri kurmak olmuştur.
Bir süre önce “Kim Milyoner Olmak İster” yarışmasını izliyordum. Sorulardan birisi; “Fatih İstanbul’u fethettikten ne kadar sonra İstanbul Üniversitesini kurmuştur” idi. Seçenekler ise;
bir gün sonra
bir hafta sonra
bir ay sonra
3 ay sonra
şeklindeydi.
Usta sunucu Kenan IŞIK, Fatih’in ve Türk Milletinin ilme verdiği önemlerden bahsederek ipucu vermeye çalışmıştı. Ancak yarışmacı mantığı ile hareket etmiş “3 aydan önce olamaz” cevabını vermişti. İtiraf edeyim ki ben de olsaydım aynı şıkkı tercih ederdim. Ancak doğru cevap, birinci şıktı ve Fatih’in dehası her türlü mantık ölçülerini altüst etmişti. Yani büyük Hakan’ımız, düşmanının göğsüne sapladığı kılıcını kınına koymadan, kalemini kınından çıkarmış, çok önemli bir ilim müessesesinin yol haritasını çizmiştir. İftiharla belirtmeliyim ki; milletimizin tarih boyunca hareket stratejisi hep bu olmuştur.
Birkaç yıl önce Erzurum’da çalışmış olduğum bölümde İskandinav ülkelerinden bir bilim adamı misafirimiz olmuştu. Bir sohbet esnasında Müslümanları, Türkleri küçültücü mahiyette, kendi atalarını ise yüceltici cümleler kurarak misafirliğin vermiş olduğu imtiyazları zorlamıştı. Söyledikleri bölüm başkanımızın sabrını taşırmış olmalı ki söz alarak; “Atalarınız olan Vikingleri tanıyoruz, çizgi filmlerde korsanlıkları ile çocuklarımızı eğlendiriyorlar. Belki onlardan müzelerde olan kırık dökük bazı gemiler kalmış olabilir. Aynı yıllarda yaşayan bizim atalarımız ise bulunduğumuz şehirde üç tane olmak üzere Anadolu’nun çeşitli köşelerinde halen daha tüm görkemleri ile arz-ı endam eden üniversiteler kurmuşlardır” cevabını vermişlerdi.
Üniversitelerin hizmetleri
Üniversitenin kurulmuş olduğu şehre olan birçok hizmetleri içerisinde özellikle ikisi öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi maddi ve manevi tüm gelişmeleri takip edip bu hususta öncülük yapmak, diğeri ise doğrudan ve dolaylı harcamalarla ekonomik kalkınmaya yardımcı olmaktır. Tabii bunlardan birincisi çok daha önemlidir.
Bilindiği gibi halkımızın yüzyılların süzgecinden damıtılarak gelen çok önemli tecrübeleri bulunmaktadır. Üniversiteler ise çağın son gelişmelerine, tekniklerine ulaşabilme imkânına sahiptirler. Bu ikisi birleştirilip sentezlenecek yerde maalesef yıllar yılı birbirlerinden habersiz olarak kendi yörüngelerinde dönüp durmuşlardır. Neyse ki son yıllarda bazı kıymetli idarecilerimiz, etraflarını çeviren fildişi kuleleri yıkarak üniversiteye düşen misyonun icabını yerine getirme çabası içine girmişlerdir. Ancak başarıya ulaşabilmesi için mutlaka karşılık bulmaları, şehirlerimizden de aynı yaklaşımı görmeleri gerekir. Nasıl ki bir makineyi çalıştıran iki çarktan sadece birisinin dönmesi yeterli olmuyorsa, burada da iki aktörün de çarklar gibi uyum içinde olması gerekir. Dışarıdan çarkların dişlilerine çakıl taşlarının atılmaması gerekir ki beklenilen sonuçlara varılabilsin.
Üniversitenin ikinci önemli hizmeti ise; doğrudan ve dolaylı harcamalarla kalkınma hamlesine yardımcı olmaktır. Batı ülkelerinde bazı şehirlerin tüm ekonomileri üniversite eğitimine odaklanmış ve giriş kapılarına “bu şehir üniversite şehridir” tabelaları yazılmıştır. Anadolu’da da bazı şehirlerimiz bu durumdadır. Geçen sene Ramazan ayında Erzurum’da bulunuyordum. Bir alışveriş merkezinde gezinirken üniversitede öğretim üyesi olduğumu bilen bir işyeri sahibi “Hocam, Ramazan dolayısı ile Allah ağızlarımızı kilitledi, üniversiteyi tatil ederek de sizler iş yerlerimizin kapılarını kilitlediniz” diye serzenişte bulunmuştu. Yani, üniversite kapanınca bugün pek çok kentimizde iktisadi hayat da durma noktasına gelebilmektedir. Dolayısı ile üniversitenin, özellikle de öğrencilerin kıymetleri herkes tarafından bilinmelidir. Üniversitesinin kıymetini bilmeyen şehirler ellerindeki hazineyi görmeyen kişiler gibidir. Çanakkale bu açıdan ülkemizin en şanslı illerinden biri. Fakat hazinenin kıymeti bilinmez ise şans kısa sürede talihsizliklere de dönebilir, diğer illerin başarısı bu şehri zorlayabilir.
Selim
09 Ağustos 2012 at 12:52
Bu konuda Çanakkale gibi enteresan bir şehir daha yoktur herhalde. Üniversiteyi eleştirmek için sürekli fırsat kollayan bir kesim tetikte. Kıymetini bilmek nerede? Onlar gibi Çanakkaleli olmaktan bazen utanıyorum…
Musa
10 Ağustos 2012 at 15:57
Hocam kaleminize sağlık, yazılarınızın devamını bekliyoruz
Keremcem
11 Ağustos 2012 at 17:21
Şükriye Hocamın kaleminin bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Bu yazı gerçekten profesyonel köşe yazarlarına taş çıkartır nitelikte. Aynı konunun onlarca kez kaleme alındığını düşünürsek aslında çok zor bir konu seçtiğini düşünüyorum. Ama hoca, bu zorluğu bir kenara bırakıp adeta satırlarla oyun oynamış ve farklı bir bakış açısı ve kıymetli örneklerle okuyucunun ilgisini çekmeyi başarmıştır. Tebrik ediyorum.
Hep Destek Tam Destek
13 Ağustos 2012 at 12:33
Üniversitemizle uğraşmak yerine destek olsalar ne güzel olacak. Elinize, kaleminize sağlık…
Eleştiri
09 Eylül 2012 at 20:07
Yazının çok büyük bir bölümüne katılıyorum. Tırnak içindeki yazdıklarınız hariç “Yani, üniversite kapanınca bugün pek çok kentimizde iktisadi hayat da durma noktasına gelebilmektedir”
İşte bu çok acıklı bir durum hocam. Bir kentin ekonomisi üniversitede okuyan öğrencilerin bırakacağı paralara teslim oluyorsa bu durama getirenler utanmalıdır.
Manisada Çomuyle aynı tarihte kurulmuş Celal Bayar Üniversitesi var, var ama, Manisa ekonomisi içindeki payı oldukça az. Yatırım plancılarını ve onlara yol gösterenleri Allah ıslah etsin.