Akademik çalışmalarımda daha çok su ürünleri üzerinde yoğunlaştım. Ancak, mevcut eğitimimi öğrencilere sunarken hiçbir zaman suyun formülü, balığın omur sayısı, bileşimi vs. gibi sadece fizik kurallarında dönüp durmadım. Bunların yanı sıra, teorinin esrarını kurcalamaya da çalıştım. Yaratılış mucizesi olan ‘su’yun özellikleri de bunlardan biridir. Yaşamın temel maddesi olan ‘su’ ile ilgili yazılacak çok fazla şey var. Bu yazımda, suyun çok fazla bilinmeyen ve aslında hayatın döngüsünü sağlayan gizemlerinden bahsetmek istiyorum.
Su, fizikte temel bir maddedir. Donma noktası ile kaynama noktası arası yüze bölünerek dereceler oluşturulmuştur. Yine suyun yoğunluğu ‘1’ kabul edilerek, diğer tüm maddeler buna göre ayarlanmıştır. Suyun sıcaklığı ile yoğunluğu arasında ters bir ilişki vardır. Sıcaklık düştükçe yoğunluk artar. Bu durum 4OC’ ye kadar devam eder. Bundan sonra ise aksi olur. Yani, suyun en ağır olduğu sıcaklık 4oC olmaktadır. Bu durum göllerde yatay ve düşey hareketlere sebep olur. Yaz aylarından sonbahara geçerken; göllerde üst sular soğuyup 4OC’ye indiği zaman ağırlaşarak zemine doğru iner. Bu suyun yerinin dolması için de zemin suları üstlere çıkar. Böylece bu iki tabaka yer değiştirmiş olur. Aynı şekilde kışın soğuyup 4OC’nin altına düşen üst sular, ilkbahara doğru ısınarak 4oC’ye yükseldikleri an tekrar alta doğru hareket etmekte ve böylece göllerde sonbahar ve ilkbaharda yılda iki kez alt ve üst sular yer değiştirmiş olmaktadır.
Aynı olay denizlerde de belirli sıcaklıklarda, belirli tuzluluklarda su kütlelerini meydana getirmekte, bunlar KOVERGENS denilen hareketlerle zemine inmekte, DİVERGENS denilen olaylarla alt sular üste çıkmaktadır. Bazen şiddetli hortumlar, 12000m derinlikteki suları dahi UPWELLİNG denilen olayla üste çıkarabilmektedir.
Bu hareketlilikler alt suların havasız kalarak kokuşmalarını, yani ölmelerini önlemektedir. Ayrıca, bu hareketler sayesinde su tabakalarının yılda iki kez yer değiştirmesi ile sulardaki yaşamın devamlılığı sağlanmaktadır.
Yeryüzündeki bütün sıvıların yoğunlukları dondukları zaman artmasına rağmen, yukarıda da belirttiğim gibi sularda tam tersi olmaktadır. Donduğu, yani katı hale geçtiği zaman yoğunluğu azalmaktadır. Eğer sularda da diğer sıvılarda olduğu gibi katı halinde yoğunluğu artmış olsaydı, buzlanma alttan başlar ve tüm su canlılarının ölümüne sebep olurdu.
Suyumuzun başka bir güzelliği de kaynağından ilk çıktığı anda anamızın ak sütü kadar temiz olmasıdır. Tahripkâr insan eli tarafından kirlendiğinde de, ya kendi temizlenmekte; ya da sanki kudretli bir el tarafından bulutlara çıkarılarak temizletilmektedir. En büyük deryanın, en derin noktasındaki su damlası dahi, her 30 altı yılda bir bulutlara çıkıp inmektedir. Suyun bu devri daimi, büyük bir şairimiz tarafından şu şekilde şiirleştirilmiştir;
“Su, şekiller üstü ruh kalıplarda gizlenen,
Yerde kire batınca bulutta temizlenen”
Yaşamın suda başlamış olduğunu anlatan ve suyumuza yazılmış en güzel beyitlerden birisi ile yazımı bitiriyorum. Su gibi aziz olun:
“Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce,
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce”.
—
Not: Su konusunda başka hususlara da girmek isterdim, ancak şehirden kendimi kovdurmak istemediğimden bu faslı başkalarına bırakıyorum
Su
05 Eylül 2012 at 17:58
Suyun bilmediğimiz ne ilginç özellikleri varmış şaşırdım valla.