Editörün seçtikleri
Bilimadamları neden idareci olmak ister?

Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir üzerinden, Türkiye’deki bilim adamlarını eleştiren bir yazı yazdı.
Ahmet Turan Alkan’ın yazısı
Mesele şahsî değil arkadaşlar; ontolojik!
Ali Demir için üzülüyorum; eminim ki parlak ve temiz bir akademik kariyerini, aslında idarecilik nosyonuna sahip herkesin üstesinden gelebileceği bir bürokratik mansıp uğruna gölgede bıraktı.
Prof. Dr. Ali Demir: Konyalı, ülkenin en iyi teknik üniversitelerinden birinden makine mühendisi unvanıyla mezun olmuş; ardından yüksek lisans, İngiltere’de doktora. İTÜ’de tekstil mühendisliği anabilim dalında görev üstlenmiş, ardından Fen Bilimleri Enstitüsü’nde müdürlük.
Bu kariyer hikâyesinde, yüz kişiden 99’una garip gelmeyen ama beni hep hayretlere sevk eden bir nokta gizli: Parlak bir öğretim üyesi ve özel sektörde iş yapabilecek derecede rekabet nitelikleriyle donatılmış bir endüstri mühendisi niçin, üniversitesinde yöneticilik görevine tâlip olur? Bizatihi bilimle uğraşmanın hazzı ona yetmemiş midir; öğrenci yetiştirme, araştırmalar, projelerini uygulamaya koymak fırsatı gibi imkânlar, niçin bir yerden sonra Türk bilim adamlarına yetersiz görünür de “idari” görevlere tâlip olurlar? Üniversitelerimizde idari görevden âdeta kaçan, sadece işiyle yani bilimle meşgul olanları ancak parmakla göstermek mümkündür; buna mukabil üniversitelerde idari görev edinmek için çabalamak sıradan ve tabii bir uğraş haline gelmiştir.
İçlerinde bazıları arkadaşımdır, bana kızacaklardır; kızsınlar ama doğruyu söylesinler: Akademik eğitim süreçlerinin herhangi bir yerinde öğretim üyesinde idari nosyon kazandıran bir eğitim programı var mıdır? Yoktur; yazılı olmayan kurallara göre üniversitelerde idari görevleri bilim adamlarının üstlenmesi âdet olmuştur. Niçin? Bilimle uğraşanların idari işlerde başarılı olacaklarına dair bir karine mi var? Yoo! Bilakis başarılı hali istisnâidir; başarısızlık ise mukadder.
Peki, YÖK bu duruma niçin müdahale etmez? Çünkü onlar da idari görev üstlenmiş akademisyenlerdir aynı zamanda. Öğretim üyelerini idari işlerden uzak tutacak radikal bir kararın altına imza koyamazlar; kendi aralarında bu meselenin sohbetini yaparlar mı bilmem…
Ali Demir’e dönelim; Anadolu Ajansı’na uzun bir mülakat vererek kendini ve kurumunu savunmuş. Beyhûde gayret, nâfile çaba. Artık kreş çocukları bile farkına vardı ki, ÖSYM başkanlığına atandığı andan itibaren, bu kurumda kemikleşmiş bürokratik yapıyla aralarında doku uyuşmazlığı ortaya çıktı ve büyük ihtimâlle içerden yönlendirilen manipülasyonlarla neredeyse ÖSYM’nin yürüttüğü her imtihanda şaibe aranır oldu. Oradaki nasıl bir yapıdır ki, süvarisini eyerden düşürmek uğruna kurumun güvenilirliğine gölge düşürebilmektedir? Kaldı ki, ÖSYM’deki selefinin, kurum etrafında halkalanmış “sektörel dayanışma”yı savunmak ve kaleyi “yad”lara bırakmamak için nasıl tahkim ettiğini bilenler biliyor. Her şeye rağmen Sayın Demir, kurumunu savunmak nâmına bildiklerinin hepsini anlatmıyor gibi bir his içindeyim, bir devlet adamı tavrı seziliyor bu ketum duruşta. Ne olursa olsun, direnmek, meseleyi şahsi bir izzetinefis konusu yapmak yerine çekilse, belki pek sevdiği o kuruma daha fazla hayrı dokunacaktı sanki…
Ali Demir’i tanımam ama dürüstlüğüne, ahlâkına gözüm kapalı kefil olurum; dürüstlük ayrı şey, idarecilik başka bir mahâret. Yazdıklarım, onun şahsıyla değil, menşe’iyle ilgili olarak okunursa memnun olurum. ÖSYM’den gelen kötü kokularda Ali Demir’in şahsen hissedar olmadığına eminim ama yöneticilik başka bir maden, başka bir kimyâ. Ben olsam, ilk patırtıda, “Bu iş bana göre değil, alın emanetinizi” der çekilirdim, o dayandı; hâlâ direniyor. Ne için? Kendisinden önce efsanevi bir dürüstlük şöhretine erişmiş ÖSYM’yi yeniden güvenilir kılmak için.
Şahsi değil umumî konuşuyorum: Öğretim üyelerimizin kısm-ı âzâmında bilim denilen şey, Ontolojik bir hayatiyet taşımıyor, bürokratik bir meslek gibi algılanıyor; öyle olduğu için bilimin kendisi hakkında bir fikir sahibi olmak bâbında “Epistemolojik” bir endişe de üzerlerinde durmuyor pek. İdari görevlere bu derece inhimâki zaaf göstermenin bana göre en mâkul izahı budur. O yüzden ben, maaşının azlığından sızlanan öğretim üyelerine hiç saygı duymadım; bilim olsun, öğretim görevliliği olsun bunlar birer hayat tarzıdır ve hayatın temel rüknü haline konulmuş konularda maaştan yakınmak yakışık almaz; bilime baş koymuş adamlar, değil üç beş kuruş kandile yağ damlatacak diye başkaca idari görev aramayı, zorla görevlendirilmeyi bile angarya addeder, üstlenmeyi zül sayarlar.
Ali Demir için üzülüyorum; eminim ki parlak ve temiz bir akademik kariyerini, aslında idarecilik nosyonuna sahip herkesin üstesinden gelebileceği bir bürokratik mansıp uğruna gölgede bıraktı.
Zaman
Editörün seçtikleri
TÜBİTAK’ın burs miktarları artırıldı

TÜBİTAK’ın araştırmacı, bilim insanları ve öğrencilere sunduğu burs miktarlarında artışa gidildi. Bakan Kacır, “Türkiye’yi dünyada en üst sıralara taşıyacak, bu ülkenin aydınlık geleceğini inşa edecek araştırmacı insan kaynağımıza yönelik desteklerimizi sürdüreceğiz” mesajını paylaştı.
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığı (ARDEB), Bilim İnsanları Destekleme Programı Başkanlığı (BİDEB) ile Genel Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) tarafından desteklenen projelerde, öğrencilere yapılan burs ödemelerinin aylık üst limitlerinde artışa gidildi.
Buna göre, ön lisans veya lisans öğrencilerine verilen burs miktarı 4 bin liradan 4 bin 800 liraya yükseltildi. Yüksek lisans öğrencilerine verilen burs miktarı 13 bin 500 liradan 16 bin 500 liraya, doktora öğrencilerinin aldığı burs miktarı da 20 bin liradan 24 bin liraya çıkarıldı. Doktora sonrası araştırmacılara verilen burs miktarı ise 27 bin lira iken 32 bin lira olarak güncellendi.
Bu arada, BİDEB 2250 Lisansüstü Bursları Performans Programı’nda yer alan performans kriterlerine göre başvuru yapmaları durumunda, doktora öğrencileri 8 bin 700 liraya ve doktora sonrası araştırmacılar da 10 bin 500 liraya kadar performans ödemesi alabilecek.
“İnsan kaynağımıza yönelik desteklerimizi sürdüreceğiz”
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır da sosyal medya hesabından konuya ilişkin paylaşımda bulunarak, “Bilim insanlarımıza, araştırmacılarımıza ve öğrencilerimize sunduğumuz TÜBİTAK burslarını artırdık. Türkiye’yi dünyada en üst sıralara taşıyacak, bu ülkenin aydınlık geleceğini inşa edecek araştırmacı insan kaynağımıza yönelik desteklerimizi sürdüreceğiz. Milli Teknoloji Hamlesi hedeflerimizi yetişmiş insan kaynağımızla gerçekleştireceğiz” dedi.
Kaynak: trthaber.com4
Editörün seçtikleri
3 Nisan’da isteğe bağlı yüz yüze eğitime geçiliyor

YÖK, 3 Nisan itibarıyla üniversitelerde uzaktan öğretimle birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebileceğini açıkladı.
6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketinin ardından Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), üniversiteler için yeni bir karar almıştı.
Buna göre üniversite öğrencilerinin eğitimine devam edebilmesi için uzaktan eğitim modeline geçilmişti.
Alınan kararın ardından bugün Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, kameraların karşısına geçti.
3 Nisan’da isteğe bağlı yüz yüze eğitime geçiliyor
Özvar, üniversitelerde 2022-2023 eğitim öğretim yılı bahar döneminin nasıl devam edeceğine ilişkin kamuoyunu bilgilendirdi.
Buna göre 3 Nisan itibarıyla üniversitelerde uzaktan öğretimle birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebileceği açıklandı.
Ara sınavlar uzaktan yapılabilecek
YÖK Başkanı Özvar ayrıca, bahar dönemindeki ara sınavların şeffaflık ve denetlenebilirlik ilkesi esas alınarak uzaktan öğretim yöntemleriyle çevrim içi yapılacağını da bildirdi.
İşte YÖK Başkanı Özvar’ın açıkladığı kararlar
YÖK Başkanı Erol Özvar’ın açıklamalarına göre alınan kararlar şu şekilde:
“Halihazırda uygulanmakta olan uzaktan öğretim ile birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebilmesine,
Yükseköğretim kurumlarının bir dersin hem uzaktan öğretim ile hem de yüz yüze verilebilmesine ilişkin kararları ilgili kurullarında alarak gerekli düzenlemeleri yapmalarına,
Yürürlükte olan “Yükseköğretim Kurumlarında Uzaktan Öğretime İlişkin Usul ve Esaslar”ın 6 ncı maddesinde yer verilen bir yarıyıldaki derslerin AKTS kredilerine göre en fazla %30’unun uzaktan öğretim yoluyla verilebileceği” yönündeki kısıtlamanın uygulanmamasına,
Özel öğrenci olarak başka bir yükseköğretim kurumunda eğitime devam etmekte olan öğrencilerin bu eğitimlerini aynı şekilde sürdürebilmelerine,
Nisan ayına ertelenmiş olan “derslere ait uygulamalar”ın, yükseköğretim kurumlarının ilgili kurullarının alacağı kararlar ile ödev, proje vb. şekilde veya bahar dönemi içinde, yaz döneminde ya da bir sonraki eğitim ve öğretim döneminde yüz yüze yapılabilmesine,
Bahar dönemindeki ara sınavların (özel öğrencilik hakkı verilen uygulama eğitimi içeren programlar hariç) “şeffaflık ve denetlenebilirlik” ilkesi esas alınarak uzaktan öğretim yöntemleriyle çevrimiçi yapılmasına,
Yapılacak değerlendirmelerde; açık uçlu ya da çoktan seçmeli çevrimiçi sınavlar, ödevler, çevrimiçi kısa sınavlar, projeler, Öğrenme Yönetim Sistemi (ÖYS) etkinlikleri, ÖYS kullanım analitikleri ve benzeri uygulamaların kullanılabilmesine,
Yarıyıl sonu, tek ders, tez izleme, yeterlilik sınavı gibi sınavların ise ne zaman ve nasıl yapılacağının yükseköğretim kurumlarının yetkili kurulları tarafından belirlenmesine karar verilmiştir.”
Kaynak: ensonhaber.com
Editörün seçtikleri
ÜBYS’den ders seçimi ve kayıt yenileme işlemleri nasıl yapılır?

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ders seçimi ve kayıt işlemleri 26 Eylül- 7 Ekim 2022 tarihleri arasında yapılacak.
Peki bu işlemleri nasıl mı yapacaksınız? İşte cevabı:
-
Genel6 ay önce
İŞKUR Gençlik Programı Kura Sonuçları ve Başvuru Şartları
-
Kariyer7 ay önce
İŞKUR Gençlik Programı Başvuru Tarihi Açıklandı
-
Kariyer6 ay önce
ÇOMÜ’de 1406 Öğrenci İŞKUR Programından Faydalanacak!
-
Üniversiteler7 ay önce
ÇOMÜ’nün 17 Programı Daha Mezuniyet Belgelerinde “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi” Logosu Kullanacak
vatandaş
10 Eylül 2012 at 00:06
Maalesef ülkemizdeki akademisyenler doçent olunca idari makam bekliyorlar. Profesör olunca da idari makam peşinde koşuyorlar. Herhalde bilim artık heyecan vermiyor? Neden acaba? Bilim eğer Cenab-ı Allahın sanatını anlama, seyretme, merakını giderme olmayınca sırf maddi imkanlar için yapılınca bir süre sonra zevk vermiyor. Benim tesbitim bu. Gerçi aldıkları ücretler de düşük ama yine de idari görevler peşinde koşmamalı. Heyhat böyle akademisyenler nerde?