Genel

Homeros ve ‘Derin Devlet’

Yayınlandı

-

Antik dönemdeki, özellikle de Grek yurdu ve komşu bölgelerde M.Ö. 6. yüzyıda ortaya çıkan ağır ekonomik ve sosyal sorunların, M.Ö. 594’de seçilerek başa geçen Solon tarafından, oldukça radikal önlemlerle (çiftçi borçların  silinmesi, borçları nedeniyle başka bölgeler köle olarak yollanan kişilerin yeniden topraklarına geri dönmesi vb.) nasıl çözüldüğünü kısmen anlayabiliyoruz. Bu düzenlemelerle, o dönem toplumlarının kontrolü ,, „prens – yani basileis“ ve „iyi“ ya da „efendi beyler“ olarak adlandırlan toprak sahibi zenginler ve küçük çitçilerin kontrolüne geçmiştir. Bu „iyi beylerin“ baskısı ve kontrolü altındaki yaşanılmaktan çıkan bozuk düzeni yeniden düzenlemek için seçimle başa gelen Solon’nun kanunlarında, çok sayıdaki „iyi efendilerin“ organize bir şekilde toplum üstünde  nasıl baskı kurduklarını görebiliyoruz. Bu dönemin biraz daha öncesine gittiğimizde ise, antik dönemin Homeros’tan sonra en ünlü ozanı olan Hesiodos,  İşler ve Günler isimli eserinde, prensler hakkıda oldukça sert sözler söylemektedir. Neredeyse onları ‚devletin içinde başka bir devlet’ gibi tanımlamaktadır. Ancak Hesidos’un ikinci eseri Thegonia ve Homeros’un destanlarında,  prenslerin, fakir ve güçsüz kişileri sömürdüklerinden bahsedilmekle birlikte, bu kişilerin aristokratik rollerinden de övgüyle söz edilmektedir. Yani güçlü kahramanlar zamanla acımasız efendilere dönüşmüştürr.  Bütün bunlardan şöyle bir sonuç çıkartabiliriz: Antik dönem toplumlarındaki yönetici sınıf, M.Ö. 7. yüzyılın sonundan M.Ö. 6. yüzyılın başına kadar büyük saygı görmektedir.  Ancak gelişen ve değişen siyasi koşullar yönetici aristokratik kesim ile sıradan halk arasındaki uyumlu ilişkinin bozulmasına, sistemin şekil değiştirerek başka bir grubun kontolüne geçmesine neden olmuştur. Peki ama bu değişim nasıl olmuştur? Acaba Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarındaki kahramanları da böyle bir tehlike bekliyor muydu? Onlar güçleri ve bilgelikleriyle, diğer insanların hayatlarını gölgede bırakıyorladı. O kahramanlar, düşmanlara karşı koyarak yaşadıkları toplumdaki yasa ve düzeni koruyorlardı. Bu ideal ödev en iyi şekilde Sarpedon’da kendini göstermektedir. Zeus ile Laodamia’nın oğlu,  Anadolunun uzak bölgelerinden Troia’yı savunmaya gelen Lykia’lı önderde bu özellikler biraradadır:

Düştü Sarpedon, savaşçı Lykialıların önderi,

o korurdu Lykia’yı gücüyle, tüzesiyle“ (İlyada, XVI. 541-542).

Kahraman prensler, yani yasal güçler, duruma  göre yaptırımlar da uygulamaktadırlar. Bu savaşcı erkekler Zeus’un adına konulmuş kuralları (yasları) korumak için mızrakla, kılıçla mücadele verirler ve bu mücadele adına bir değnekle yemin içerler. Bunun karşılığında ise İlyada Destanı’nındaki  kahramanların (prensler) bazıları kendilerine yakışır hediyler alırlar. Özellikle Akhaların kahramanı Akhilleus bir tanrı gibi saygı görürür, onun emri altındaki kişiler ona değerli hediyeler vermekle kalmayıp, aynı zamanda ona bol vergi de ödeyeceklerdir. Yine aynı prensler, insanlar arasında anlaşmazlık olduğunda en doğru kararı vererek, en uygun hediyeyi alırlar; yani bu âdil karar, aynı zamanda âdil hediye anlamına da gelmektedir. Prenslerin savaştaki rolleri ise öylesine önemlidir ki, nerdeyse savaş sahneleri sadece bu kahramanların çatışmalarıyla belirlenmektedir. Bu nedenle  bu kahraman prensler ayrıcalıklı konumları nedeniyle savaş alanında tüm cesaretlerini göstermek durumundadırlar. Bu kahramanlardan birçokları bağlı oldukları birliklerin en iyi savaşcıları olarak anlatılmaktadırlar. Savaş alanında sadece onların sözü geçer. İstediklerini yaparlar. Bu kahramanların çıkarları ise en iyi yerlerde oturmak, yemek içmek ve savaş ganimetinden en iyi payı almaktır. Bazen bu konuda tartışılsa da sonuç değişmez: Örneğin Odysseus ganimetten en büyük bir payı alır; Agamemmnon ise mücadeleye hiç katılmadığı halde kendi payına düşeni çekinmeden almaktadır. İlyada Destanı’nın son bölümünde de, Hektor’un ölümünden sonra Priamos’un geride kalan oğullarına sinirli bir şekilde çatarak söylediği sözlerin ardında da, prenslerin haksızca başkasının mal mülküne el koyduğuna (çaldığına) tanık oluruz. Yani, artık zor zamanlarda kahramanlar adaletsiz işlere de bulaşmaktadırlar.

Priamos’un anlattığı olaylardan, yaşlı kralın sözünün o kadar geçmediğini; kendi çocuklarının kendi topraklarındaki çiftlikleri talan ettiklerini anlarız. Geride kalan bu hayırsız evlatlar, Priamos’un geriye kalan oğulları, Hektor ve ölen diğer kahramanlara hiç benzememektedirler; dans etmekten başka bir şey bilmeyen bu prensler, sadece kendi topraklarındaki  kuzu ve oğlakları çalmaktadırlar.  Destanda anlatılanlardan, eski dönemlerde (yani Hektor gibi kahramanların yaşadığı zamanlarda) kahraman prenslerin karakterleri daha farklıdır. Uzayan ve ağırlaşan savaş, sonunda kahramanların karakterlerini de değiştirmiş, onları kendi toprağının malını talen eden soyguncuya ve devletin içinde ‚derin bir devlete’  dönüştürmüştür.

Sonuç olarak, güç, silah ve otorite kontol edilmediğinde  kendini yok eden bir karaktere bürünmektedir. Yani tarih tekerrür eder…

 

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version