Genel
Kanatlı Sözler
‚Kanatlı Sözler’ ilk kez Homeros tarafından kullanılan bir kavramdır. İlyada Destanı’nında 46 kez, Odyessia Destanı’nında ise 58 kez bu tanımlamayı okuruz. Sözün gücünün ne kadar sınırsız ve büyüleyici olduğunu anlatmak için kullanır ozan bu kavramı.
İşte Troia’yı binyıllardır yaşatan da Homeros’un ‚kanatlı sözlerle’ örülü destanlarıdır.
Uzaktan bakıldığında binyıllardır insanları kendisine çeken bu dörtbin yıllık tepe (höyük/Hisarlık Tepe) hiç de öylesine görkemli değildir. Etrafını saran doğal yakın çevresinde de aslında gözebatan önemli bir özellik yok gibidir. Uzayıp giden Troia Ovası’ın batısından kıvrılarak giden ve Çanakkale Boğazı’na dökülen Karamenderes (Skamandros) Nehri; kanallar arasında kaldığı için, neredeyse varlığı ve yokluğu seçilemeyen doğudaki Dümrek Çayı (Simeios) ovanın en önemli su kaynaklarıdır. Kuzeyde, uzaklardan seçilebilen Yeni Kumkale yerleşmesi, hemen onun ardındaki mavi bir çizgi gibi akıp giden Çanakkale (Dardanel) Boğazı. Bu mavi suların ardında bir gölge gibi uzayıp giden, Avupa kıtasına ait Gelibolu Yarımadası. Kimi zaman ufuk çizgisinde denizden fırlayan bir deniz canavarı gibi beliriveren Gökçeada (Imbroz) ve hemen ardındaki Semadirek (Samothrake) adası. Güneyde çok uzaklardaki iki farklı tepe gibi belirveren Bozcaada (Tenedos). Bozcaada’nın hemen önünden içeri doğru sokulan Beşik Koyu. Ancak kendi halindeki coğrafya, günümzden yaklaşık üçbin yıl önce yaşamış ozanlar ozanının anlattığı bir savaşa, Troia Savaşı’na sahne olmuştur.
M.Ö. 730’da yazıya geçirilen İlyada Destanı ve ondan kısa bir süre yazılan Odysseia Destanı, daha destanın yazıldığı dönemde bile mitolojik bir geçmişe ait, on yıllık savaşı anlatmaktadır.
Troia gücünü işte ozanın bu dizelerinden almaktadır. Pekçok kent ozanın kendi topraklarında doğduğunu iddia etmiştir. Ozanımız ise, insanları, hayvanları ve bitkileri tüm ayrıntılarıyla anlatmış olmasına rağmen; kendin sonra yaşayanlar tarafından „kör“ olarak betimlenmiştir. Hatta bunun da ötesinde, onun olduğuna inanılan eserlerin, onun mu, yoksa birçok başka ozanın mı olduğu tartışılagelmiştir. O nerede doğmuş nerede, nasıl ölmüş olursa olsun; araştırmacıların Homeros Troiası’nı buldukları Troia VI (M.Ö. 1700-1250) ve Troia VIIa (1250-1180) katmanları görkemli duvarlarıyla herkesi halen etkilemekte.
Homeros’tur işte bu kalıntıları, unutulmaz trajik bir savaşın şahidi yapan. Onun destanlarında bu duvarların önünde dokuz yıl savaşır büyük kahramanlar ve onuncu yılda Troia Atı hilesiyle yıkılır bu bayındır kent. Ölümü göze alan yiğitler, bu duvarların önünde; Skamander Nehri’nin yatağında yitirir hayatlarını: Hektor, Patroklos, Akhilleus, Aias, Sarpedon. Nehrin suları kahraman kanından kızıl akar günlerce. Günümüzde, mısır ve domates tarlalarının olduğu bu topraklarda, savaştan önce, Homeros’un onur duyarak anlattığı „uzun elbiseli Troialı kadın ve erkekler“ dolaşırmış
İşte binlerce yıllık bu arka planla Troia’yı dolaştığınızda, taşların arasından düş ve gerçeğin içiçe geçtiğini hissederseniz. İşte kaderler höyüğü bu tepenin her köşesinde, ozanlar ozanı Homeros’un bitmeyen bir nefesle yazıya geçirdiği İlyada Destanı’nın izleri gizlidir.
Dünya tarihi ve edebiyatını binyıllardır besleyen bu destan, on yıllık bir savaşın birkaç gün içine sığan trajedileri anlatır. İşte bu birkaç gün içinde, savaşcılar ölülerini onlara yakışan bir törenle gömmek, yaralarını sarmak, silahlarını onarmak için savaşkes ilan ederler. Her yüreğin kaldırmayacağı böylesi iniş çıkışlarla devam eden destan, aslında sadece son elli günde olup biteni anlatır.
Her şey Akha ordusu komutanı Agamemnon’nun bir kötü davranışı ile başlar. Agamemnon, kendi kayıplarına karşılık, Akhaların en görkemli savaşcısı Akhilleus’un savaş ganimeti payından, kendise bir köle alır. Bir savaşcının en önemli onuru olan savaş ganimetine yapılan bu davranış, Akhilleus’u öfkelendirir ve savaştan çekilir. Akhilleus’suz Akha ordusu zor anlar yaşar. Orduyu zor durumdan, Akhilleus’un en yakın dostu ve onun oğlu yerine geçen Patroklos kurtarır. Patroklos, Akhilleus’un savaş aletlerini kuşanarak Akhilleus kılığında savaş alanına yeniden çıkar. Ancak tanrılar Hektor’dan yana olur ve Troia ordusunun kahramanı Hektor, Patroklos’u öldürür. İşte bu an aynı zamanda savaşın da dönüm noktası olur. Dostunun ölümüne ağıtlar yakan Akhilleus intikam duygusuyla savaşa geri döner ve Hektor’u insan yüreğinin dayanamayacağı bir şekilde öldürür. Destanın en trajedik anı ise, yaşlı Priamos’un gözyaşlarıyla oğlunun cenazesini alıp Troia kalesine taşımasıdır. Böylece bu essiz destan, Troialı Hektor’un cenaze töreniyle son bulur. Akhilleus’un ölümü, Odysseus’un Troia’yı yıkan Troia Atı hilesi ise, İlyada Destanı’nından yirmi yıl sonra yazılan Odysseia Destanı’nında anlatılır. Çağları ve sınırları aşan, pekçok politikacı, sanatçı ve edebiyatıcıya kaynaklık eden bu trajik olaylar, iki kitaptaki 28 000 ‚kanatlı sözlerle’ anlatılır.
Destandaki olaylar, insanlar ve zaman dar olmasına rağmen, ozanmız Homeros, ölümsüz dizeleri, „kanatlı sözleriyle“ insan trajedilerini anlatan ölümsüz bir bütün kosmos (evren) yaratır. Destandaki bazı sahneler düşle gerçekliği, olaylarla yerleri bir bütün olarak okuyucuya sunar: Troia kalesine veda, surların önündeki mücadele, orduların ovadaki buluşması, Semadirek Adası’nın zirvesinde tanrıların buluşması ve sonunda Skamender Nehri’ndeki yürekler yakan savaş söze bürünür ve bizlere kadar ulaşır.