Merhaba sayın okuyucu. Uzun bir aradan sonra yazılarıma kaldığım yerden tekrar başlama gereği hissettim. Aslında hiçbirinizin benim cümlelerime, kelimelerime, fikirlerime ihtiyacı yok biliyorum.
Zaten bu ülkede yetmiş beş milyon çeşit fikir var yetmez mi? Ama bir şeyler yazmak, bir şeyler karalamak artık benim için hobiden öte bir ihtiyaca dönüşmüş vaziyette.
Her şey bir pazartesi sabahı kalemimin kağıda mürekkep akıtmasıyla başladı. İlkokul 1. sınıftaydım. Harfler, heceler, kelimeler, cümleler derken o gün bugündür yazıyorum… Bu yazı döneminde de kalemim mürekkep verdiğince sizler için gerekli-gereksiz birçok konuya değinmeni düşünüyorum. Geçmiş yazılarımı gözden geçirdiğimde siyasi muhtevaların daha ağır bastığını gördüm. Ama doğrusunu söyleyecek olursam siyasi meselelerden gerçekten sıkıldığımı hissediyorum. Sadece ‘’siyaset’’ sözcüğünü yazarken bile ‘’si’’ den sonrasını zor getiriyorum; o derece…
Ama neden siyaset üzerine yazıyorum onu da henüz anlamış değilim. Memleketi kurtarmak gibi bir derdim hiç olmadı. Utanarak söylüyorum ki millete hizmet etmek gibi bir dava içinde de değilim. Allah’a şükür Yılmaz Özdil’lerimiz, Bekir Coşkun’larımız, Uğur Dündar’larımız hala ölmedi de böyle rahat rahat konuşabiliyorum. Yoksa gemimin içindeki bir yolcu olarak bu memleket elden giderse ben de elden gideceğimi adım gibi biliyorum.
’’Hani siyaset yazmak yoktu la? ‘’ dediğinizi duyar gibiyim. Siyasetin daha çok mizah yönünü yazmayı seviyorum. Komik siyasetçileri, politikacıları…Hem siyaset çok iyi bir yazı malzemesidir aynı zamanda. Ucuz bir siyasi olayla bir köşe yazısını geçiştirebilirsiniz. Bu konuyla ilgili Yılmaz Özdil’i okumanızı tavsiye ederim. 3-5 cümle ve uzun satır aralarıyla okuyucusunu tatmin edebilen ender köşe yazarlarımızdandır. Ben de ilerleyen yazılarımda malzeme sıkıntısı çekersem sık sık bu yola başvurabilirim. Hatta 2-3 cümleden sonra yazıyı bitti sanıp kapatabilirsiniz. Ama o benim yazı tarzımla alakalı bir tercihimdir ve yazılarımı uzun aralıklarla yazmayı seviyorumdur.
Sayfanın aşağısına indiğinizde yazının devam ettiğini görürsünüz.
Neyse sayın okuyucu, sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Beni seveniniz var, sevmeyeniniz var. Sevmeyenler için bu giriş yazımı kısa tutmak istedim. Oldu sanırım.
Oldu o zaman, görüşmek üzere…
Anonim
24 Ekim 2012 at 14:47
Hoşgeldin sayın Felek.Kalemini gayet başarılı buluyorum.Aynı zamanda ilginç bir kafa yapısına sahipsin.Yeni yazılarını da merakla bekliyorum…
Kenan TOSCALI
28 Ekim 2012 at 23:07
Kubilay sen çok harbi bir yazarsın. Üslubunu çok beğeniyorum. Yeniden sahalara dönmene çok sevindim.
beş gittin
29 Ekim 2012 at 00:56
hoş geldin beş gittin.