Genel

Hicret ve Hicrî Yılbaşı

Yayınlandı

-

Bu yazı tumhaber.com’dan alıntılanmıştır.

Hicrî 1 Muharrem 1434 tarihinin miladi karşılığı olan 15 Kasım 2012 Perşembe günü Müslümanların hicrî yılbaşısıdır. Bununla, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinin üzerinden 1434 yıl geçmiş oluyor. Yani dünya 1434 senedir Hz. Peygamber’in kutlu şahsiyetinden mahrum vaziyette. Ancak O’nun getirdiği mesaj elimizde taptaze duruyor ve uygulanmayı ve hayata geçirilmeyi bekliyor. Aslında insanlığa düşen, bugünkü bunalımlardan ve zulümlerden kurtulup dünyevi ve uhrevi mutluluğa kavuşmak için O’nun bu taptaze mesajına uymaktan başka bir şey değil.

Sözlükte terk etmek, ayrılmak, bir yerden başka bir yere göç etmek anlamına gelen Hicret kelimesi, İslâmî ıstılahta özelde Mekkeli Müslümanların Medine’ye göç etmelerini, genelde ise Müslüman olmayan bir ülkeden Müslüman bir ülkeye göç etmeyi ifade ediyor.

On üç yıl Mekke’deki tebliğ faaliyetlerinden istenen neticenin alınamadığını gören Hz. Peygamber, Taif’te de İslam’a ve Müslümanlara bir hareket alanı bulunamayacağını görünce Yüce Allah’ın emriyle Medine’ye göç etmeye karar vermişti. Böylelikle Peygamberliğinin on ikinci yılının son ayı olan Zilhicce’de yapılan İkinci Akabe Biatı’nda Medine’ye hicret kararlaştırılmıştı. Temmuz 622’ye karşılık gelen on üçüncü yılın Muharrem ayında Medine’ye hicret başladı. Peygamberimiz hicret beldesi Medine’yi, “Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi” hadisiyle ifade etmiştir. Böylece Müslümanlar Muharrem ve Safer aylarında hicret etmeye başlayarak Ensâr tarafından Medine çevresindeki “Avâlî” denilen köylere yerleştirildiler.

Hz. Peygamber en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir ile birlikte yaşadığı hicret yolculuğunda 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 Pazartesi Medine’ye bir saat uzaklıktaki Kuba köyüne ulaştı. Hemen Kuba’da bir mescit yaptırarak burada namaz kıldı. Bundan 14 gün sonra da bir Cuma günü Medine’ye hareket ederek yolda “Rânûnâ Vâdisi”nde ilk Cuma Namazını kıldırdı. Bundan sonra eski adı Yesrib, medeniyetin beşiği olarak yeni adı Medine olan kutlu belde İslam’ın nurunu bütün cihana yayacağı merkez nokta olacaktı. Nitekim hicretten Hz. Peygamber’in vefatına kadar geçen on yıl içinde İslam ve Müslümanlar muhteşem bir gelişme göstererek Mekke fethedilmiş, neredeyse bütün Arap yarımadası Müslüman olmuş, İslam’ın mesajı Hz. Peygamber’in yazdığı davet mektupları ile çevre ülkelerin hükümdarlarına kadar ulaşmıştı.

Şüphesiz Hicret bir kaçış ve bir acziyet değildir. İslâm inkılâbının bir dönüm noktası olarak alternatif bir çözümdür ve yeni bir solukla yeni bir başlangıç yapacak yeni bir mekan edinmek ve yeni şartlar aramaktır. Hicret Allah için gerektiğinde canını, malını ve her şeyini terk etmek ve dünyanın gerçekten ama gerçekten fani olduğunu idrak etmektir.

Bu durumuyla Hicret Allah katında şüphesiz çok büyük karşılığı olan bir ibadettir. Nitekim Yüce Allah bununla ilgili şöyle buyurmaktadır: “İman edip hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe, 9/20). “Onlar hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler. Andolsun ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım”. (Al-i İmran, 3/195).

Yüce Allah’ın bu müjdesi, öncelikle Hz. Peygamber ve ashabını kapsamakla birlikte, O’ndan sonra her hangi bir devirde hicret etmek zorunda kalan Müslümanları da kapsamaktadır. Bu yüzden aşağıdaki ayetler hicretin gereğinden açık bir şekilde söz etmekte ve dinlerini ve inançlarını yaşamak için hicret yolunu tutmayanların mazeretlerinin geçersiz olacağını beyan etmektedir:

“Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, ‘Ne işte idiniz?’ derler. Onlar da, ‘Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik’, derler. Melekler, ‘Allah’ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?’, derler. İşte bunların varacakları yer Cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir. Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç”. (Nisâ, 4/ 97, 98).

Kur’an’ın bu ayetlerine göre gerek Hz. Peygamber devrinde, gerek kendisinden sonra Hicret etmek zorunda olup da buna gücü yettiği halde hicret etmeyenlerin günah ve haram içinde oldukları, üzerinde Müslüman bilginlerin icmâ/sözbirliği ettikleri bir husustur. Bu hüküm kıyamete kadar devam edecek olan genel bir hükümdür. Hz. Peygamber’in “Fetihten sonra hicret yoktur” (Müslim) hadisi, Mekke’nin fethinden sonra Mekke’den Medine’ye hicreti kapsamaktadır.

Yüce Allah kendi yolunda hicret edenlerin gittikleri yerde rahatlık ve ferahlık içinde olacaklarını, hicret esnasında ölenlerin de Cennet’e gideceklerini de şu sözleriyle beyan buyurmuştur: “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek, barınacak birçok yer bulur, genişlik de bulur. Kim evinden Allah ve Rasulune muhâcir olarak çıkıp da sonra yolda ölürse, onun mükâfatı Allah’a aittir”. (Nisâ, 4/100). Bu yüzden geçim endişesi ve yolda karşılaşılacak zorluklar hicret etmenin önünde bir mazeret kabul edilmemiştir.

Burada özellikle dikkat çekmemiz gereken çok önemli bir husus daha vardır. O da Hicret’in yalnızca bir tarihi olay olmadığı, gerektiğinde bu tarihi olayın tekrarlanmasıyla birlikte Müslüman için bütün kötülüklerden kaçarak Allah’a yönelme anlamını da ifade ettiğidir. Nitekim Hz. Peygamber bu durumu şu hadis-i şerifleriyle ifade etmişlerdir:

“Gerçek muhacir, Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınan, onları terk eden kimsedir.” (Buhari). “Hicret, kötülüğü terk etmendir.” (Müsned). “Gerçek muhacir, hata ve günahları terk edendir.” (İbni Mace). “Gerçek muhacir, Allah’ın üzerine haram kıldığı şeyleri terk edendir.” (Ebu Davud). “Mekke fethinden sonra hicret yoktur, ancak aynı derecede sevap olan cihat ve iyi niyet vardır. Cihada çağrıldığınız zaman severek koşun.” (Müslim).

Görüldüğü gibi Hicret, İslam tarihinin dönüm noktası olmakla birlikte Müslümanın hayatında her zaman devam edecek olan kutlu bir olaydır. Hicretin bu önemine binaen Medine’ye hicretten 17 yıl sonra, Hz. Ömer’in hilâfeti sırasında Hz. Peygamber’in hicret ettiği yılın 1 Muharrem günü olan 16 Temmuz 622 tarihi hicrî/kamerî takvim için yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Hz. Peygamber’in hicreti 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622’dir.

İslam Dini’nde mübarek günler ve geceler ve dini bayramlar hicrî/kamerî yıl itibariyle kutlanmakta ve hac, oruç, kurban ve bayram günleri, kameri aylara göre tespit edilmektedir. Ayın hareketlerine göre düzenlenen hicrî/kamerî yıl 354 gün çektiği için güneşin hareketlerine göre düzenlenen miladî yıla göre her yıl on gün önce gelmekte, bu yüzden oruç, hac ve kandil geceleri her yıl on gün erken başlayarak bu ibadetlerin yılın her mevsiminde yaşanması sağlanmaktadır.

Hicrî yılın ilk ayı olan Muharrem ayı İslamiyet’ten önce de Araplar arasında Zilkâde, Zilhicce ve Receb ayı ile birlikte hürmete layık anlamında haram aylar olarak kabul ediliyordu ve bu ayda savaşılmazdı. Ancak Muharrem ayında savaşmak isteyince hile yaparak o yılda Muharrem ayının ismini sonraki aya koyarlar, sonraki ayın ismini de Muharrem ayına verirlerdi. Tövbe suresinin 37. ayeti ile haram ayların yerlerinin değiştirilmesi yasaklanmıştır.

Değerli okuyucularımın hicrî yılbaşını ve Muharrem ayını tebrik ediyorum. Hepimizin kazalardan, belalardan, musibetlerden, hastalıklardan azade, hayırlı, mutlu, huzurlu ve müreffeh bir yıl geçirmemizi Yüce Allah’tan diliyorum. Allah’a emanet olunuz…

4 Yorum

  1. Adınız...

    16 Kasım 2012 at 23:30

    Allah razı olsun hocam.

  2. Düzltme

    17 Kasım 2012 at 09:10

    “Bununla, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinin üzerinden 1434 yıl geçmiş oluyor. Yani dünya 1434 senedir Hz. Peygamber’in kutlu şahsiyetinden mahrum vaziyette.” Sayın Hidayet hocam: Burada MADDİ hata var. Düzeltirseniz daha doğru bir mesaj verilmiş olur. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ahirete göçü 1434 sene önce değildir.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Hicret
    Hicret (Arapça: هجرة), Muhammed ve diğer müslümanların baskılar yüzünden 622’de Mekke’den Medine’ye göçüne verilen isimdir. Bu göçün sonucunda Medine’de bir İslam Devleti kurulmuştur.
    Son günlerini Hz. Âişe’nin yanında geçiren Hz. Peygamber, vefatına üç gün kala hastalığı ağırlaşınca namazları Hz. Ebû Bekir’in kıldırmasını emretti. Kendisini iyi hissettiği bir sırada Hz. Ali ve Fazl b. Abbas’ın yardımıyla mescide gitti; halka namaz kıldırmakta olan Ebû Bekir geri çekilip mihrabı kendisine bırakmak isteyince devam etmesi için işarette bulundu ve yanında namaza durdu. Vefat ettiği günün sabah namazından sonra Ebû Bekir kendisini ziyaret etti ve hastalığının hafiflediğini görünce izin isteyip evine gitti. Fakat Hz. Peygamber’in durumu birden ağırlaştı. Hz. Âişe’nin söylediğine göre Rasûlullah vefat etmeden önce hafif bir sesle “Lâ ilâhe illallah, ruh teslimi ne zor şeymiş!” dedi ve onun kolları arasında “Maa’r-refîki’l-a‘lâ” (en yüce dosta) sözüyle ruhunu teslim etti (13 Rebîülevvel 11/8 Haziran 632 Pazartesi).

    • Hidayet Işık

      17 Kasım 2012 at 18:17

      Arkadaşımıza yaptığı düzeltmeden dolayı teşekkür ediyorum.Hicret 622’de, Hz. Peygamber’in ahirete hicreti ise ondan 10 sene sonra 632’de. Dolayısıyla dünya 1434 değil 1424 senedir O’nun kutlu şahsiyetinden mahrum olmuş oluyor. Tabi burada ben yaklaşık olarak şu kadar sene dünya O’ndan mahrum demek istemiştim. Gözden kaçan bu nokta için özür diliyor, okuyucumuzun dikkatini ve hassasiyetini tebrik ediyorum. H.Işık.

  3. nurullah donkar

    29 Kasım 2012 at 16:24

    Allah islam alemine barış ve huzur versin..
    muharrem 10 mübarek bir gün..
    *Hz.Eyübün duası kabul oldu
    *Hz. Yunus balıgın karnından kurtuldu.
    *hz. Nuh gemisiyle karaya çıktı.
    *Hz. Adem affedildi.
    *Hz.Yakub Yusufa kavustu.
    *Hz.Musa kzıldenizi aştı.
    *Hz.Süleymana mal mülk bugunde verildi.
    *Efendiler efendisinin şehit edildigi gündür bugun..

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version