Genel
Hüsrandan Kurtuluş Yolu
Bu yazı tumhaber.com’dan alıntılanmıştır.
İnsanlık bugün maddi manevi büyük bir buhran içinde bulunmaktadır. Dünyanın neredeyse tamamına yayılan ekonomik kriz, terör ve anarşi, gelir dağılımındaki uçurum, stresin ve psikolojik rahatsızlıkların artması insanlığın içine düştüğü hüsranı gözler önüne sermektedir. Buna karşılık geliştirilen çözüm reçeteleri insanlığın derdine derman olamamakta ve sorunlarını çözememektedir.
İnsanlığın gerçek anlamda kurutuluşa erebilmesi ve içine düştüğü buhrandan ve hüsrandan kurtulabilmesi için Yüce Allah’ın son ilahi mesajı olan Kur’an’ın sesine kulak vermekten başka çaresi yoktur. İşte bu noktada Kur’an’ın Asır suresinde sunulan özlü reçeteye dikkat çekmek istiyorum. Gerçekten Asır suresi yüksek bir fesahat (sözün kapalılıktan uzak açıklıkla anlatılması) ve belagat (güzel beyan ve kuvvetli etkileme) içinde, insanlığın kurtuluş reçetesini çok kısa ve öz sunması bakımından çok önemli olan surelerden bir tanesidir. Surenin îcâz (kısa ve özlü söz ile çok mana ifade etme) ve i’câz (karşısındakini aciz bırakma -mucize de buradan gelir-) noktası zirvededir.
Asır suresinde, her devirdeki insanlığın buhrandan kurtularak dünyevî ve uhrevî mutluluğa kavuşmasının yolu çok kısa ve özlü olarak, adeta formüle edilmiş bir şekilde anlatılmaktadır. Bunun içindir ki mezhep imamlarımızdan İmam Şafii, “Allah bu sureden başka bir sure indirmeseydi, insanlara yine de yeterdi” buyurmuştur. Bir diğer rivayette de, “İnsanlar Asır suresinin manasını iyice düşünselerdi, onlara fazlasıyla yeterdi” demiştir. Hadis imamlarımızdan Beyhakî de, “Hz. Peygamber’in ashabından iki kişinin buluştukları zaman, birinin diğerine Asır suresini okumadan ayrılmadıklarını” rivayet etmektedir.
Adı geçen surede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
1. Asra yemin olsun ki,
2. İnsan hiç şüphesiz hüsran içerisindedir;
3. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.
Surede geçen “hüsran” noksanlık, buhran, alışverişte aldanmak, helâk olmak, sapıtmak, eksik yapmak, zâyî etmek manalarındadır. Buna göre insanın hüsranda olması helak olması, ukubet ve cezaya uğraması, şer ve kötülük içinde bulunması olarak izah edilmektedir.
Görüldüğü gibi Yüce Allah bu surede insanların hüsranda olduklarını, ancak şu dört özellikle vasıflananların hüsrandan ve buhrandan kurtulacaklarını söylemektedir. Bunlar; 1. iman, 2. salih amel, 3. hakkı tavsiye etmek ve 4. sabrı tavsiye etmektir.
Dikkat edilirse bu esaslar, insanlığın bütün zaman ve mekânda muhtaç olduğu dünyevî ve uhrevî kurtuluşunun anahtarıdır. Yine dikkat edilirse bu esaslarda, Allah hakkı ile kul hakkının bir araya getirildiği görülmektedir. Çünkü kişinin kendisini kemâle/olgunluğa erdirmesi iman etmesi ve salih amel işlemesiyledir ki bu, Allah hakkıyla ilintilidir. Başkasını kemâle erdirmesi de nasihat ve irşat, yani hakkı ve sabrı tavsiye etmesiyledir ki bu da, kul hakkıyla ilintilidir. İnsanın mutluluğu da aslında, bu iki hakkı yerine getirmesindedir.
Sure, Yüce Allah’ın asra yemin etmesiyle başlamaktadır. Asır kelimesi de; 1. ya mutlak manada zaman, 2. ya güneşin tam tepeye yükselmesinden sonraki batımına kadar olan zaman, 3. ya da ikindi namazı manasındadır.
Burada, Allah’ın niçin asra yemin ettiği şeklindeki bir soru hemen hatıra gelecektir. Bunun sebebi asrın her üç anlamına göre değişik şekilde açıklanmıştır. Asrı birinci anlamıyla mutlak manada zaman olarak alacak olursak, onda akıl sahipleri için Allah’ın varlığına ve birliğine delâlet eden ibretler vardır. Çünkü genişlik, darlık, sıhhat, hastalık, zenginlik ve fakirlik zamanın içinde bulunmaktadır. Nitekim insan ömründen bin sene faydasız işlerle geçse de kişi son anda iman ederek mutluluğa kavuşsa ebedi cenneti kazanacaktır. Öyleyse kişi için en kıymetli şey o andaki zamanıdır. Yani bir anlık zaman bile bu kadar kıymetlidir.
Eğer asrı, ikinci anlamıyla güneşin tam tepeye yükselmesinden batımına kadar olan zaman olarak alacak olursak insan ömrü ile bu vakit arasındaki ilişkiye bakmak gereklidir. Zira güneşin batmaya yüz tutması gibi, insan ömrü de devamlı geçmekte, sanki batmaya yüz tutmakta, bu durumu ile hüsranı ifade etmektedir. İşte Yüce Allah burada, güneşin tepeye yükselişi ile batışı arasındaki zamana yemin ederek insanın ömründen az bir zaman kalsa bile, -güneş batmaya yüz tutsa bile- henüz vaktin geçmediğini, kalan vakitte tövbe ile Allah’a dönmek için fırsatın bulunduğunu hatırlatmaktadır.
Asrı üçüncü anlamıyla ikindi namazı olarak alacak olursak, bu durumda Yüce Allah’ın, faziletinden ve üstünlüğünden dolayı asra yemin ettiğini söylememiz mümkündür. Çünkü ikindi namazı “orta namaz”dır. Allah Kur’an’da “Namazlara ve bilhassa orta namaza devam edin” buyurarak, namazlara devam etmemizi emretmiş, orta namazı da ayrıca zikrederek önemine işaret etmiştir. Bu bakımdan ikindi namazı çok önemlidir.
Asır suresinde geçen “İnsan hiç şüphesiz hüsran içerisindedir” ayetindeki “el-insan” kelimesinin başındaki elif-lâm takısı “cins” manasındadır. Yani, bununla tek bir insan değil, insan cinsi kastedilmekte ve bütün insanların hüsranda oldukları anlatılmaktadır. Müslüman bilginler bunun manasını şöyle izah etmişlerdir: Aslında insan hüsran halinden hiç ayrılmamaktadır. Çünkü insan için hüsran, ömrünün elden gitmesidir. İnsan, ömründen giden her saatte, ya iyilik ve Allah’a itâatte ya da kötülük ve isyandadır. Eğer kötülük ve isyanda ise zaten bu apaçık bir hüsrandır. Eğer iyilik ve itâatte ise belki de elden kaçırdığı ondan daha büyük bir iyilik ve itâat vardır ki bu daha faziletli olanı elden kaçırması da kendisi için bir hüsran olmuştur. Demek ki insan her hâl u kârda hüsrandadır. Buradaki hüsranda olan insan ile “İnanmayan insanın kastedildiği” de söylenmiştir. Çünkü zaten “İman edenler” sözü ile müminler bundan hariç tutulmuştur.
Sûrede insanın hüsranda olduğu yemin ile ifade edildikten sonra iman edenlerin, salih amel işleyenlerin, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin bundan müstesna olduğu zikredilmektedir. Yani, hüsrandan kurtulmak için bu dört özellik ile sıfatlanmak şarttır.
İmanın ne olduğunu geniş olarak açıklamaya gerek yoktur. İmanın altı şartına inanarak Kur’an’da zikredilen ve Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiği bütün İslâmî esasları tasdik eden kişi mümindir.
Salih amel de kısaca Allah’ın emirlerine sarılmak ve yasaklarından kaçınmaktır. Allah’ın rızasını gözeterek yapılan her iş salih amel kapsamı içine girer. İbadetler, iyilikler ve insanlığın faydasına olan her şey salih amel kategorisindedir.
Tavsiye, vasiyet, kişinin öğüt ve nasihat ile başkalarını hayra ve iyiliğe teşvik etmesidir. Hakkı tavsiye etmeye gelince, buradaki “hak” sözü, iman ve iman üzerindeki sebat ve devamlılık halidir. Daha geniş ifadesiyle Allah’ın varlığı, birliği ve ona yapılan ibadet, kitaplarına ve peygamberlerine uymak, dünyadan yüz çevirip ahirete yönelmek gibi İslam dininin emrettiği ve inkârı kabil olmayan bütün hususların gerçek, doğru ve hayır olduğunu bilmektir ve başkalarını da bunlara uymaya teşvik etmektir.
Sabrı tavsiye etmeye gelince sabır sadece insanın kendisini, yapılması gereken şeylere yöneltmek ve terk edilecek işlerden men etmek değildir. Bilakis gizli ve açık olarak Allah’tan gelen her şeye razı olmaktır. Bu da üç şekilde olur: İbadetleri yerine getirmek için gösterilen sabır, haramlardan, yasaklardan kaçınmak için gösterilen sabır ve belâlara karşı gösterilen sabır.
Hakkı ve sabrı tasavvufî manasında alacak olursak, buradaki hakkı tavsiye etmek, ibadet rütbesinden ibarettir ki o da Allah’ın razı olduğu fiilleri yapmak ve insanları buna yöneltmektir. Şüphesiz ibadet Allah’ın razı olduğu şeyleri yapmayı gerektirir ve bunların yapılmasından Allah elbette razı olacaktır. Sabrı tavsiye etmek ise kulluk rütbesinden ibarettir ki o da kulun Allah’tan gelene razı olmasıdır. Demek ki birincisinde kulun Allah’ın isteklerini yapması ile Allah kulundan razı olacak, ikincisinde ise Allah’tan gelene rıza göstermek ile kul Allah’ından razı olacaktır. İşte birincisi hakkı, ikincisi ise sabrı tavsiye ile ilgilidir. Yani kul, iman edip salih amel işlemekle beraber hakkı ve sabrı tavsiye etmeden ve bu suretle de kul Allah’tan Allah da kuldan razı olmadan hüsrandan kurtulamayacak, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşamayacaktır.
Görüldüğü gibi Kur’an, Asır suresi ile insanlığın kurtuluş reçetesini üç kısa ayet içinde dört özlü esas halinde özetlemiştir. Tarih boyunca büyük düşünürlerin ve ilim adamlarının üzerinde fikir yürüttükleri ve tespit etmeye çalıştıkları kurtuluş esaslarını Kur’an’ın üç âyet ve dört madde ile tespiti, şüphesiz onun ilahi kelâm ve ilahi mucize olduğunu ortaya koymaktadır.
İnsanoğlunun buhrandan ve hüsrandan kurtulması, dünya ve ahirette huzurlu ve mutlu yaşaması için özelde Asır suresindeki ve genelde Kur’an’daki esaslara uymaktan başka çaresi yoktur. Kur’an -ve Asır suresi-, insanlığı, içinde bulunduğu her türlü bunalımdan, buhrandan ve hüsrandan kurtarmak için bütün haşmetiyle önümüzde durmaktadır.
Yüce Allah’a emanet olunuz…