Genel
‘Sol mahalle’nin namus bekçileri!
Bir bayrak yarışı gibi adeta her yıl eski tüfek solculardan biri görevi devralıyor ve mahalle arkadaşlarını döneklikle suçluyor! Levent Kırca, birkaç gün önce bu kutsal görevi (!) yerine getirdi, Sezen Aksu, Halil Ergün ve Ali Poyrazoğlu’na ağır hakaretlerde bulundu. Bu üç isim de büyük bir suç işlemiş, hükümetin demokratikleşme ve ekonomi alanındaki icraatlarına destek vermişlerdi! Kırca, hiç tereddüt etmeden cezalarını kesti, gıyabında yüzlerine tükürdü ve onları vatan haini ilan ederek, “Her dönemde dönekler vardır. Ben sadece kendi sanat kolumdaki döneklerden söz edeyim. Onlardan dolayı da çok üzülüyorum. Sezen Aksu ile başlayan döneklik furyası Halil Ergün ile devam etti ve sonra da Ali Poyrazoğlu girdi devreye.” dedi.
Her geçen gün biraz daha marjinalleşen bir grup solcu dışında bugüne kadar döneklikle suçlanmayan neredeyse kimse kalmadı. Listedeki isimleri saysak bizim köye yol olur! İlk akla gelenler arasında Çetin Altan, Cem Karaca, Ertuğrul Günay, Hasan Cemal, Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Halil Berktay, Hasan Kaçan, İsmet Özel, Ufuk Uras, Oya Baydar, Gülay Göktürk ve Zeynep Tanbay var. Solcu çevreler, Cem Karaca’yı yakın dönemin en büyük döneği ilan etmişti mesela… Karaca, sürgünde olduğu Almanya’da, Başbakan Turgut Özal ile görüşmüş, yurda dönmek istediğini söylemişti. Atatürk Havalimanı’na ayak bastığında takvimler 29 Haziran 1987’yi gösteriyordu. Sanatçı, o yıllarda maneviyata yönelmiş, verdiği röportajlardan birinde, “Allah’la barıştım.” demişti. Ezan okuyup Fethullah Gülen ile ilgili müspet düşünceleri de basına yansıyınca infazı da gecikmemiş, tez elden dönek ilan edilmişti. Bir dönem onun hakkında, “Sahnelerin Che Guevara’sı” diyenler bir anda ağız değiştirmişti. Ölümünün ardından bir yazı kaleme alan yakın dostunun söylediği şu cümle aslında fazla söze gerek bırakmıyordu: “Devrim marşlarıyla girdiği hayatımızdan tekbir sesleriyle çıktı…”
Son olarak Levent Kırca’nın üstlendiği bu yüce misyonu (!) 2007 yılında oyuncu Tarık Akan yerine getirmiş, AK Parti’ye geçtikten sonra kültür ve turizm bakanı olan Ertuğrul Günay için “Onunla dört yıl aynı mahkemelerde süründük. Günay hariç yargılananlardan hiçbiri dönmedi.” demişti. Geçtiğimiz yıl ise Rutkay Aziz beklenmedik bir çıkış yapmıştı. Altın Portakal Film Festivali’nde ölene kadar değişmeyeceğinin sözünü vermişti adeta, “… Bana verdiğiniz ödüle gelince dilerim hak etmişimdir. Yaşadığım sürece de hak etmeye çalışırım. Ola ki moda deyimle bir döneklik ya da bir sapma olursa bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz…”
Her dönemin değişmeyen yaftası: Mürted!
1983 yılında Turgut Özal’ın partisi Anavatan iktidara gelmiş, döneklik tartışmaları da alevlenmişti. 12 Eylül sonrasında kendini sorguya çeken sol cenahtaki bazı aydınlar, yeni dönemle birlikte hayata daha özgürlükçü bir pencereden bakmaya başladı. Gazeteci Çetin Altan, Özal ile yakınlaştığı o dönemde mürtetlikle suçlanmış, kendisine yöneltilen eleştiri oklarına ise şu şekilde cevap vermişti: “Kendi ülkemde yıllarca hapislerde yattım. İlk kez bir başbakan beni yemeğe davet etti. Belki ben ona değil, o Çetin Altan’a dönmüştür.”
Şüphesiz sadece Çetin Altan değildi döneklikle yaftalanan. Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Oral Çalışlar da eleştiri oklarından nasibini almıştı. Liberalleşen aydınlara karşı gayz o kadar artmıştı ki haklarında hakaret dolu köşe yazıları kaleme alınmış, kitaplar yazılmıştı. Cengiz Çandar, döneklikle ilgili yazılan bir kitapta, ‘dingili kırık adam’ şeklinde aşağılanmıştı.
Döneklik tartışmaları, AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte tarihinin en yoğun tırmanışına geçti. Parti, ilk yıllarında Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde önemli reformlar gerçekleştirdi. Bu alanda atılan adımlar liberal kanattan büyük destek gördü. Kürt meselesinin çözümü adına gösterilen gayrete sanat ve fikir dünyasından müspet karşılık geldi. Basına yansıyan her ‘destek’ haberi sol mahalleyi biraz daha karıştırdı, hırçınlaştırdı. Başta Sezen Aksu olmak üzere vicdanının sesini dinleyen sanatçılar eleştiri yağmuruna tutuldu. Ergenekon operasyonları, sol camia içerisindeki kutuplaşmayı artırdı. Bardağı taşıran son damla ise 12 Eylül referandumu oldu. Referandum, bir manada turnusol vazifesi gördü. Yapılacak olan yasa değişikliğiyle birlikte darbelerle hesaplaşma imkânı sağlanacaktı. ‘Evet’ oyu kullanacaklarını açıklayanlar büyük bir mahalle baskısına maruz kaldı. Çok kısa bir süre önce oyuncu Halil Ergün AK Parti’ye oy verdiğini açıklayınca büyük bir kişilik katline uğradı. Ergün, döneklik yaftalamalarına karşı herhangi bir cevap vermek istemiyor. Levent Kırca’yı mahkemeye verdiğini söyleyen Ali Poyrazoğlu ise, “Benim duruşumu yıllardır herkes biliyor. Ben bu piyasaya dün gelmedim.” diyor.
‘Dogmatik bir ideoloji anlayışları var’
Prof. Dr. Halil Berktay: Türkiye’deki marjinal sol örgütlerin maalesef insanları ötekileştiren, aşağılayan ve küçük gören bir dili var. 1977 yılında yaşanan kanlı 1 Mayıs gösterileriyle ilgili “Ateş açıldığı bir palavra. Birbiriyle çatışan solcular kendi rezaletinden mağduriyet yarattı.” şeklinde ezber bozan bir yazı kaleme alan tarihçi Halil Berktay, bu aşağılayıcı dilden kendi payına düşeni aldı. Marjinal sol gruplara ait internet sitelerinde ‘dönek tarihçi üfürüyor’ başlıklı yazılar kaleme alındı. Uzun bir süredir döneklikle suçlanan Berktay, şunları söylüyor: “Sovyetler Birliği’ndeki gelişmeler karşısında, Maoculuğa özgü, özel teorik pozisyonun ne kadar absürt, zırva ve gerçeklere aykırı olduğunu algılamaya başladım. Bugün sol mahallede bir ideolojik namus bekçiliği var. Bu çok komik bir durum. Kafası değişmeyen, yeni realiteleri algılayamayan insanlar hep böyle bekçilik heveslerine soyunuyor. Dünyaya bakış tarzını değiştiren insanlara saldırmak konusunda kendilerini yetkili hissediyorlar. Bunun kökeninde bir kilise ilişkisi var. Dogmatik bir ideoloji anlayışları var.” diyor.
‘İşsiz kalmanın hezeyanını yaşıyorlar’
Ufuk Uras: Bir zamanlar aynı davaya gönül vermiş yoldaşları tarafından, ‘bir avuç dönek’ şeklinde yaftalanan kişiler arasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin kurucularından Ufuk Uras da var. 12 Eylül referandumuna verdiği destek sonrasında Uras, iyiden iyiye yalnızlaştı, yalnızlaştırıldı. Mahallesinden insanlar onu AK Parti’nin kuyruğuna takılmakla suçladı. Siyasette kendisini yenileyenlerle yeterli görenlerin ayrışmasının kaçınılmaz bir son olduğunu dile getiren Uras, kendilerini Mustafa Kemal’in asker sanatçıları (!) olarak değerlendirenlerin siyasette sivilleşme, demokratikleşme ve çoğulculuğa tepki duymalarını doğal olarak karşılıyor. Teşhis koymayı da ihmal etmiyor: “Bu durumu psikosomatik zeminde değerlendirmek gerek.” diyor. İnsanları döneklikle suçlayanların hezeyanlar içerisinde psikolojik bazı sıkıntılar çektiğini söylüyor. Uras, sözlerine şöyle devam ediyor: “Kemalist aydınların çektiği sıkıntıların bir nedeni de bugün çoğunun işsiz kalması. Bir fikri tartışma üretemiyorlar. Pozitif bir enerjileri yok. Toplumun gerisinde kaldılar. Onlara dönüp bakan kimse yok. İşte bunu hazmedemiyorlar.”
Onlar da yaftalardan nasibini aldı
Yazar Oya Baydar: Türkiye’nin hatırı sayılır kadın gazeteci, yazar ve sanatçıları da döneklik tartışmalarıyla rencide edildi. Yazar Oya Baydar, daha önce, sol kesim tarafından dışlandığını hatta bazı İzmirlilerin kendisini okumayı bıraktığını ifade etmişti. Gazeteci-yazar Gülay Göktürk, Orta doğu Teknik Üniversitesi’nin (ODTÜ) kapısından adım attığında ilk iş olarak Sosyalist Fikir Kulübü’ne üye olup en profesyonellerinden bir militan olur. Aydınlıkçı kanata dâhil olduğu bir dönemde fabrika işçilerini örgütlemek için bir ay boyunca Adana’da kalır. 12 Eylül darbesinden sonra kendi içindeki entelektüel hesaplaşması hız kazanır. 90’ların ortasında Sabah Gazetesi’nde yazmaya başlayıp liberal düşünceleri benimseyince dönek ilan edilir. Modern dans sanatçısı Zeynep Tanbay ise geçmişte, Kürt sorununun çözümü adına Başbakan Erdoğan’a destek verdiğini açıklamış, 12 Eylül referandumu için, “Sadece askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasıyla ilgili madde bile evet demek için yeterli.” deyince, adı ‘mürtedler listesi’nin en başına eklenmişti.
zaman.com.tr