Genel

Divan Şiirindeki Aşık ve Sevgili Tipine Mizahi Bir Bakış

Yayınlandı

-

Yazımın giriş konusuna başlamadan önce baştan anlaşalım sayın okuyucu. Yazılarımı yazarken ‘’en az dört yüz kelime olsun’’ şeklinde bir türlü aşmayı başaramadığım bir takıntım var benim. Yunus Emre, Mevlana’nın Mesnevi’si için : ‘’ Ne kadar uzun yazmışsınız! Çok emek ve gayret sarf etmişsiniz. Bize kalsaydı aynen şunu söylerdik ; ‘’Ete kemiğe büründük Yunus diye göründük’’ demiş ya; herhalde bu zamanın çakma Yunus’larından birisi çıkıp yazılarım için ‘’Ah be Kubilay’ım! Vallahi 400 kelime çok yazmışsın. Bak ben olsaydım ne yapardım biliyor musun? Şöyle ortaya 2 dörtlük aşk şiiri yazar olayı bitirirdim. Hem senin yazılarından daha fazla okunur hem de sosyal medya âleminde durum güncellemelerinin vazgeçilmezi olurdum.’’ deseydi hoşgörüsüyle ünlü Mevla’yı günümüz dünyasında temsil edebilecek en son insan olmama sebep olacak bir cevap verirdin bu çakma Yunus’a. Yani sizlerden isteğim, dört yüz kelimeden bir kelime daha fazla okuyamam diyorsanız bu yazıyı okumaya hiç başlamamanızdır ki artık her şey için çok geç. Çünkü okumaya çoktan başladınız, bari biraz sabredip sonunu getirin şu mürekkebi sönük yazımın. Hem edebiyat bölümü okuyan arkadaşlar için de Eski Türk Edebiyatı derslerine yardımcı olabilecek küçük bilgiler vereceğim. Ya bu küçük bilgilerden birisi sınavda çıkar ve siz bu bilgi eksikliği yüzünden o dersten kalırsanız? Neyse bu sözlerimden sonra inşallah Eski Türk Edebiyatı notumun yer aldığı transkript kamuoyuna sızmaz diyerek yazımın asıl konusuna giriş yapıyorum.

Efendim, hepimiz liseden, üniversiteden ister istemez(ikilemenin ‘ister’ kısmında üniversiteye girerken isteyerek edebiyat bölümü seçip sonra pişman olanları,’ istemez’ kısmında ise YÖK’ün edebiyat bölümü dışındaki diğer bölümlere koyduğu zorunlu edebiyat dersine maruz kalan arkadaşları kastettim.) yetersiz de olsa bir edebiyat bilgisine sahibizdir. Ama nihayetinde insanoğlu olup, bildiklerimizi bazen unutabildiğimiz için yazımın konusu hakkında bir ön bilgi vermek istiyorum. Divan şiirinde beşeri aşk çerçevesinde âşık ve sevgili olmak üzerinde başlıca 2 meşhur tip vardır. Bu tipler yıllardan beri derslerde, kitaplarda bize şu şekilde tanıtılır : ’Aşığın sevgiliye karşı sonsuz bir sevgisi vardır. Sevgili her zaman aşığına ilgisiz davranır, aşığı tanımazlıktan gelir. Vefasızdır. Sevgili aşığa cevr-ü cefa ettirmekten zevk alır, aşığa sebepsiz yere eziyet eder. ‘’ falan filan. Yahu kitaplarda, makalelerde bu bilgileri okurken, derslerde dinlerken uyumaya, uyuklamaya o kadar alışmışız ki içimizden birisi de kalkıp : ‘’ Ya kardeşim Allah aşkına şu aşığın sevgiliye yazdığı beyite gönül değil de beyin gözünle bir bakar mısın? Allah için söyle, hangi sevgili şu beyitten bir anlam çıkarmayı başarıp karşısında kendisine âşık olan birisinin olduğunu fark edebilir! Hadi diyelim, bizim gibi sözlükten falan beyiti çevirmeye kalksa belki bir beyiti zar zor çevirir ki henüz İskender Pala’nın doğmadığı yıllar. Nereden bulsun garibim ‘’Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü’’nü. Hem İskender Pala o zamanda yaşasa bile matbaa yoktu. Kuş tüyü kalemlerle, el yazmasıyla olacak iş değil bu sözlük yazma işi. Harcanıp giderdi gül gibi adam. Hadi diyelim bu acıların sevgilisi kendisine en yakın tekkeye gidip hocasından yardım alıp bir beyiti çevirdi. Bir beyitle bitecek iş mi bu! Bunun gazeli var, kasidesi var kardeşim… Hadi diyelim bu sevgili saray çevresinden olmamasına rağmen babası zengin olan bir sevgili. Parası neyse tekke hocasına verip bin bir türlü nazını çektikten sonra gazelin tamamını çevirttirdi. Kardeşim, bu aşıkta biraz yüz, biraz utanma varsa sevgiliye o anlaşılmaz beyitleriyle çektirdiği bunca eziyetten sonra aşkına karşılık beklemez!  ’’  demiyor ki !

Şimdi elinizi vicdanınıza koyarak (birisi bana ne zaman elimi vicdanıma koymamı söylese vücudumun çeşitli yerlerinde vicdanımı arayarak o kısmın üstüne elimi koyama çalışır, bulamadığım da ise ‘’Vaay be hiç mi vicdan kalmadı bende! ‘’diyerek kendi kendime içerlenirim.)  düşünün sayın okuyucu. Yıllardan beri sevgili tipine attığımız bu kuru iftiralar yetmedi mi? Bizim şanlı ecdadımızın sevgili tipi bu kadar cani, bu kadar vurdumduymaz mıydı ?

Bu konuda sayın başbakandan da destek verecek bir açıklama bekliyorum.(Muhteşem Yüzyıl ile ilgili Sultan Süleyman hakkında yaptığı açıklamaya benzer bir şey olsa fena olmaz.) Bizim ecdadımızdaki sevgili tipinin ömrü aşığa cevr-ü cefa ettirmekle mi geçmiştir? Dinlemeyin o Muhteşem Yüzyıl tadındaki dersleri! Şu bizim meşhur aşık tipimiz, kendisini sevgiliye rakiplerinden farklı göstermek için sevgiliye açılırken o kadar Farsça-Arapça sözcük ve tamlamalara yüklenmeyip :   ‘’ Seviyorum seni işte be kadın! Baksana, sözlerimde ne bir tamlama var; ne de bir anlamı bilinmeyen Farsça-Arapça sözcük. Bir tek sana bağırırken nida sanatı yaptım. Onu da artistliğime ver be sevgilim. Olsun o kadar da… Bak ne diyeceğim, zaten yakında Avrupa’dan yeni edebi türler gelecekmiş, kalkacakmış bu beyitler falan. Ben de toplum için daha anlaşılır, sade bir dille yazacağım. İnanır mısın sevgilim, bazen yazdığım beyitleri ben bile anlamıyordum ama sırf dışarıdan bakıldığında daha afilli görünüyor diye yazdım işte… Her Osmanlı gencinde olan divan şairi olma hayaline kapıldım ben de. Anlamadığını bilseydim sadeleştirilmiş Türkçe ile açıklamasını yazardım beyitlerin yanına. İki kelimeyle: seviyorum seni. Gel izdivaç kuralım tez vakitte! ‘’ deseydi emin olun okullardaki Muhteşem Eski Türk Edebiyatı derslerinde tanıtılan sevgili; acımasız ve günümüzde bolca kullanılan ‘’cool sevgili’’ tipi olarak hafızalarımıza kazınmayacaktı.

 

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version