Genel
Ruhban Sınıfının İslam’ı Seçiş Nedenleri – 1
Bu yazı tumhaber.com’dan alıntılanmıştır.
Doğrusu, “İslam’la Şereflenen Papazların Hikâyeleri – Neden Müslüman Oldular?” adlı son derece kıymetli bir eseri literatürümüze kazandırdığı için hem Defne Bayrak Hanımefendiyi, hem de böylesine önemli bir eseri yayınladığı için İnsan Yayınları yetkililerini yürekten kutluyorum. Elbette bu kutlamanın çok çok gecikmiş bir kutlama olduğunun farkındayım. Çünkü kitap 2008 tarihli. İtiraf edeyim ki eseri yayınlandığı yıl alıp okuduğum halde meşguliyetimden ve yoğunluğumdan söz konusu kutlama ve eser üzerinde böyle bir yazı bu güne kadar gecikmiş oldu. Yine de “böylesine bir gecikme, söz konusu kutlamanın hiç olmamasından elbette daha iyidir” diyerek -en azından- teselli bulmak istedim ve bu şekildeki bir yazıyı kaleme almanın her hâl u kârda faydalı olacağını düşündüm.
Eser bende ilk etapta birçok şey çağrıştırdı. Gerçekten de İslam’ın ilk yıllarından bugüne kadar ihtida hareketleri kesintisiz süregelmiş, diğer dinlerden, özellikle de Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan İslam’a gelenlerin sayısı artarak devam etmiştir. Günümüzde ise hızını daha da artırarak sürmektedir. Burada değerli okuyucularımızın dikkatini çekmek istediğim çok önemli bir husus vardır ki o da, bu dinlerden İslam’a gelenleri, o dinlerin ruhban sınıfından olan kişilerin, aydınların ve entelektüellerin oluşturduğudur. Müslümanlardan ise dinlerini terk edip başka bir dine girenlerin hemen hepsini eğitimsiz ve bilgisiz kişiler oluşturmakta, bunlar da çoğunlukla ya evlilik ya da maddi menfaat karşılığında böyle bir yola tevessül etmektedirler. Gerçekten de tarih boyunca hiçbir gerçek Müslüman âlimin/bilginin/ düşünürün/entelektüelin/aydının, İslam dinini terk edip başka bir dine girdiğine rastlamadım. Bunun istisnası yoktur denebilir. Oysa diğer dinlerden Müslüman olanlar bunun tam tersi bir özellik göstermektedirler. Bu yüzdendir ki bir Batı’lı filozof, “Hıristiyanların dinlerini öğrendikçe, Müslümanların ise dinlerinin cahili kaldıkça dinlerinden uzaklaştıklarını” söyleyerek meselenin odak noktasını yakalamıştır.
Aslında, tarihten bu güne ihtida/Müslüman olma hareketleri çok karşılaşılan bir olgu olduğu için, -teolojik açıdan çok önemli olmakla birlikte sosyolojik açıdan- artık neredeyse sıradan bir olay gibi gözükmektedir. Doğrusu bu açıdan benim de çok fazla ilgimi çekmemektedir. Bu yüzden “hidayete ermişler, kurtulmuşlar, ne güzel, Allah mübarek etsin” deyip üzerinde pek fazla durmuyorum doğrusu. Ancak yazının girişinde söz ettiğim “İslam’la Şereflenen Papazların Hikâyeleri – Neden Müslüman Oldular?” adlı eser bu ihtida olaylarının farklı bir boyutuna dikkat çekmekte ve bu yönüyle övgüyü hak etmektedir. Bu farklı boyut, ihtida hikâyeleri anlatılan kişilerin istisnasız hepsinin aydın ve entelektüel olmalarının yanında Kilise’ye mensup bulunmaları, ruhban sınıfından, yani papaz olmaları ve misyoner olarak çalışmalarıdır. Kendi dinlerini en iyi şekilde bilen, üstelik diğer insanları kendi dinlerine çağıran bu insanlar niçin dinlerini bırakıp Müslüman olmuşlardır? Eski dinlerinde hangi eksikleri, yanlışları görmüşlerdir ve İslam’da ne bulmuşlardır da Müslümanlığı tercih etmişlerdir? İşte bu nokta meselenin can alıcı noktasıdır ve eserin cezbedici tarafı da budur. Bunu merak ettiğim ve bu gözle eseri okuduğum için eserden çok ibretli bazı yerleri ve hemen hepsi de papaz ve misyoner olan mühtedilerden bazılarının Müslüman oluş hikâyelerini aktarmak üzere bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Adı geçen kitaptaki mühtedi papazlardan birisi Amerikalı Yusuf Estes’tir. (s. 25-35). Estes’in algısında önceleri Müslümanlar putperest, barbar, teröristtirler ve çöldeki siyah bir yapıya tapmaktadırlar. Estes, İslam’la ilgili sağlıklı hiçbir bilgiye sahip olmamasına karşın Hıristiyanlık’la birlikte Yahudiliği, Hinduizm’i ve Budizm’i de okumuştur. Ancak Estes’in, Amerika’ya ticaret için gelmiş Mısırlı -Müslüman bir âlimle bile değil- sıradan bir tüccarla tanışması hayatını değiştirir.
Bir akşam kendisi, eşi, babası, bir Katolik papaz ve adı geçen Mısır’lı Müslüman tartışmak üzere toplanırlar. Ancak Hıristiyanların hepsinin elinde farklı bir İncil versiyonu/nüshası vardır. Dahası Katolik rahibin kendi mezhebi ile ilgili problemleri bulunmaktadır. Estes’in babası İncil’in vahiy mahsulü olduğuna inanmamaktadır. Eşi daha iyimser bir yaklaşımla İncil’in Tanrı katından olduğuna inanmakta, ancak onda bazı hatalar bulunduğunu söylemektedir. Estes’in kendisi ise Teslis/üçlü tanrı inancı başta olmak üzere İncil’deki bazı şeylere inanmamaktadır. Üstelik Teslis inancını açıklamalarını isteği dünyaca meşhur papazlardan da doyurucu cevap alamamıştır. Onlar bunun bir sır olduğunu, rasyonel bir problem olmadığını, buna böyle inanılmasını gerektiğini söylemişlerdir.
Az da olsa mantıklı cevaplar vermeye çalışanlar da bulunmuştur. Söz gelimi kimisi bunu elma misaliyle açıklamaya çalışarak, elmanın dışında kabuğu, içinde özü, onun da içinde çekirdeği olduğunu söylemişlerdir. Oysa Estes, bununla ikna olmaz. Çünkü elmanın içinde birçok çekirdek vardır. Bununla ilahların sayısını artırmak mı gerekir? Kaldı ki elma çürük de çıkabilir. Oysa o, çürük bir rabbe inanmak istemediğini söylemektedir. Bazıları ise bunu yumurta gibi açıklamaya çalışmışlardır. Zira yumurtanın da kabuğu, sarısı ve beyazı vardır. Estes, bununla da ikna olmaz. Çünkü yumurtanın sarısı artabilir. Bununla ilahların da mı sayısı artacaktır? Yine elma gibi yumurta da bozuk ve çürük çıkabilir. Estes burada da çürük bir rabbe inanmak istemediğini tekrarlar. Diğer bazıları ise teslisi adam, kadın ve çocukları gibi açıklamaya çalışır. Estes buna da kanmaz. Zira kadın tekrar hamile olabilir. Bununla ilahlar çoğalacak mıdır? Boşanmayla ilahlar dağılacak mıdır? Ölen olursa ilahlar azalacak mıdır? Estes bu açıklamalarla da ikna olmaz.
Bütün bunlara ilaveten Estes, Mısırlı Müslüman Muhammed’e, “1400 yıldır Kur’an’ın kaç versiyonu olduğu” sorusuna aldığı cevapla tam bir şoka girer. Çünkü İncil’lerin aksine bir tek Kur’an olduğunu, üstelik milyonlarca insanın bu Kur’an’ı ezberlediklerini öğrenir. Bu tam bir şok dalgasıdır. Ardından ikinci şok gelir. Çünkü toplantıdaki Hıristiyan papazlardan her birinin Teslis’i açıklayamamasına karşılık Muhammed, yalnızca İhlas suresiyle İslam’ın Tevhit inancını fevkalade şekilde açıklamıştır.
Estes bunun yanında Kur’an’ın bütün insanlara, kendi gibi bir kitap getirmeleri noktasında meydan okumasından da çok etkilenir. Daha sonra Rum suresindeki, Rumlar’ın İranlılara galip geleceği gibi geleceğe ait mucizelerinin oldukça tesiri altında kalır. Aynı şekilde Zilzal/Deprem suresi, insanların uzaya gideceklerinden bahsedilmesi kendisini tabiri caizse çarpar. Nihayet Alak suresinde, Kur’an’ın indiği sırada henüz keşfedilmediği şekilde mucizevi olarak insanın yaradılışından bahsedilmesi, Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğu konusunda kendisinde hiçbir şüphe bırakmaz. Kelime-i şahadet getirerek Müslüman olur. Ardından babası ve eşi de İslam’la şereflenirler.
Görüldüğü gibi misyoner Estes’in Müslüman olmasına İnciller ve teslis inancı hakkındaki şüpheleri ile İslam’ın tevhit inancı ve bizzat Kur’an’ın tanrısal kelam olarak cazibesi sebep olmuştur.
(Devam edecek).