Çanakkale
Sultan Abdülhamit’in Çanakkale öngörüsü
1. Dünya Savaşı’ndan yıllar önce 1890 senesinde dönemin Osmanlı hükümdarı Ulu Hakan II. Abdülhamit Han komutanlarından Mareşal Asaf Paşa’yı Çanakkale Boğazı’ndaki top ve bataryaları yenilemek ve boğazı geçilemeyecek derecede tahkim etmek üzere görevlendirir.
1915 Mart’ı öncesinde Çanakkale’nin düşme ihtimalleri konuşulmaya başlanınca başkent İstanbul’un nakledilmesi gündeme gelir. Konuyu eski hükümdara arz etmek üzere bir heyet oluşturulur.
Mümin Munis’in Mostar Dergisi’nde yer alan makalesinde geçen çarpıcı anekdot:
Ercüment Ekrem Talu bu heyetin ziyaretini şöyle anlatır: “Talat Beyler ortada kısık sesle konuşmaya devam ediyorlardı. Yavaşça aralanan kapıdan içeriye, bu millete otuz üç yıl hükmetmiş olan Abdülhamit Han ağır adımlarla girdi. Yalnızdı ve tepeden tırnağa mermerden bir heykel gibi bembeyazdı.
Talat Bey bizleri takdim etti. Hepimiz huzurunda elpençe divan durarak dizildik. Talat Bey, uzun uzun ve pek hürmetkâr bir ifade ile ziyaretimizin sebebini anlattı: ‘Acil bir tehlike arz etmemekle beraber durum çok ciddidir. Düşman denizden ve karadan Çanakkale’yi zorluyor. Şiddetli müdafaaya rağmen, Allah göstermesin, boğazı geçerlerse bir musalehaya mecbur olmamak için gerek padişah efendimiz, gerek meclis ve hükümet karar vermiştir. Anadolu’ya geçip harbe oradan devam edilecek…
Hatta zat-ı şahane için Konya’da Çe¬lebi Efendi’nin konağı tahliye olunmuştur. Korkulan vaziyete karşı, Zat-ı Hümâyûnlarının hangi şehirde ikamet etmek isteyeceğini öğrenmek üzere, Birader-i Şahaneniz tarafından öğrenmeye memur edildik. Emir ve iradelerinize muntazırız.’
Eski hükümdar, dâhiliye nazırını sonuna kadar dinledi. O susunca keskin nazarlarını hepimizin üzerinde ayrı ayrı gezdirdi ve dedi ki: ‘Şevketli biraderimin bastığı yerlere dahi bağlılığımı arz ederim. Ancak endişeleri tamamen yersizdir. Eğer dokunulmamış ise, ben zamanında Çanakkale’yi fevkalade tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Amma farz edelim ki öyle bir felaket başa geldi. O halde hükümdarın yapacağı şey tacını tebaasını terk ederek kaçma zilleti değil, sarayındaki payitahtının taşları altında canını feda etmektir. Hazreti Fatih, bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman, Bizans İmparatoru Konstantin kaçmayıp, harp ede ede yıkılan kalelerin altında can vermek kahramanlığını göstermiştir. Biz Fatih’in soyu, Konstantin’den aşağı kalamayız. Zat-ı Şahane’ye böylece arz edin. Müsterih olsunlar ve ezeli iradeye boyun eğsinler. Şuradan şuraya kımıldamasınlar, düşman buraya giremez. Bana gelince, ben artık hiçbir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümet-i seniyyeden bu arzuma yardımcı olmalarını dilerim!’
Bunları söyledikten sonra kısa temennilerle bizi selamlayıp odadan çıktı. Heyetimiz sessizlik içinde dönerken Talat Bey bir ara bize dönerek, Aldık mı ağzımızın payını’ dedi ve o günü özetlemiş oldu.
haber 7
Adınız...
16 Mart 2013 at 18:40
İslama , Osmanlı İmparatorluğu dahil Atatürk kadar hizmet etmiş başka bir insan yoktur. Atatürk 1400 yıl Müslüman Türklerin Anlamadan okuduğu Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim in “Biz bu kuranı okuyup anlayasınız diye sizlere indirdik” yusuf suresi’ne Uygun olarak Türk Milletinin Anlaması için Elmalılı Hamdi Yazır Hocaefendiye Tefsir ettirmiş ve 1400 yıl boyunca Kur’an ı kerimi anlamadan okuyan Türk Milletine Kendi Kutsal kitabını Anlayarak okumasını sağlayarak Türk İslam Alemi için büyük bir Çığır Açmış Aynı zamanda Kur’an ın emrini yerine getirmiştir.
tarihmanyagi
31 Aralık 2014 at 09:41
bende oyle zannediyordum. ataturk kotu biri değil abdulhamidin temelini attıgı işleri devralıyor cumhuriyeti kuruyor fakat sonra ismet inonu araturku koske kapatıyor ve ülkeyi bin turlu rezilligin içine sokuyor. aynı zamanda inonu abdulhamidi tarihten sildirmeye calisiyor. abdulhamit gerçeklerini bilmeyen cok yazık eder kendine..