Genel

Savaşın Denizi Çanakkale

Yayınlandı

-

Avrupa ve Asya’nın hiçbir kıyısında, bir tarafı Avupa yakasındaki Gelibolu Yarımadası, öte yakası Asya’daki Biga Yarımadası’nda yer alan, 67 km. uzunluğundaki Çanakkale Boğazı’nda olduğu  kadar, derinlikli,yoğun, tarihsel ve mitolojik anılara sahip değildir. Karadeniz’den gelen, saatte yaklaşık üç kilometreye yaklaşan üst akıntılar boğaza görkemli bir ırmak izlenimi vererek, adeta  bu anıları daha de pekiştirmektedir.

Antik ismiyle Hellespont ya da Dardanel,  Batı’dan Doğu’ya; Doğu’dan Batı’ya atılan bir köprüdür. M.Ö. 3000’lerdeki küçük bir kaleyle başlayıp, M.Ö. 1200’lerdeki Troia Savaşı’na kadar, önem ve ilişkilerini Orta Asya’da Avrupa’nın içlerine kadar geliştiren Troia Kalesi; hiç kuşkusuz Çanakkale’nin dünya tarihine açılan eşiğidir. Ama Troia’nın jeopolitik önemini kabetmesi sonrasında ise, Doğu-Batı çekişmesinin, çatışmasının, birleşmesinin, özdeşleşmesinin en can alıcı sularıdır buralar.  Perslerle Greklerin ilk çatışması sonrasında Mardonios ilk kez bu kıyılardan Trakya topraklarına geçer.  M.Ö. 480’de büyük kral Kserkes bu, yine bu sulardan  geçerek Athenalılar karşı başlattığı Batı seferini devam ettirir. 674 ve 717 yıllarında Arap savaşcılar İslamı yaymak için bu kıyılardan Bizans kentine doğru yol alırlar. Osmanlılar, Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’i feth ederek, Batı’nın içlerine kadar devam eden seferlerine bu kıylardan, bu sulardan geçerek devam ederler. Bir anlamda Batı’nın Doğu’ya bir cevabı olan Büyük İskender seferine M.Ö. 334’lerde bu sulardan geçerek başlar. Sanki bunun bir kopyası olan 1190’deki Barborossa’nın haçlı seferi bu kıyılardan geçerek Asya topraklarına adım atar.

Buradaki suların, kıyıların, akıntıların, koyların, limanların diğer bir işlevi ise, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bir geçiş yolu ya da bir kilit işlevinde olmasıdır. Stratejik önemi çok net. Konstantinapolis’in büyük bir imparatorluğun başkenti ve ticaret merkezi olduğu yüzyıllar boyunca, Çanakkale Boğazı tüm dünya için büyük önem taşımıştır. Dünya ticaretinin en zengin damarını besleyen bu sular aynı zamanda başkente giden geçiş yoludur. İşte bu nedenle Bizans İmparatorluğu’nun hükümdarları, yüzyıllar boyunca Abydos’un limanında bir gümrük ve donanma merkezine sahip oldular. İşte bu nedenle Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u feth ettikten sonra, denizin kilitleri olan kaleleri yaptırtır. Ancak Bizans deniz güçlerinin zayıfladıkları dönemlerde, yabancı korsanlar 12. 13. 14. yüzyıl boyunca boğazda bir güç gösterisinde bulunmuşlardır. Bu çarpışmalar, genelde aşırı yüklü, manevra kabiliyeti olmayan kürekli gemiler, kıyının hemen ötesinde birbirleriyle savaşa girmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Sadece 14. yüzyılda, Venedik, Ceneviz, “Savoy’un Yeşil Kontu” VI. Amadeus ve Katalonya Bölüğüyle Roger da Flor’un güçleri Çanakkale’de savaşmışlar ve geçici olarak bazı mevziler elde etmişlerdir. Yabancı devletlerin bu nöbetleşe savaş oyunu, ancak Osmanlıların bu yöreyi fethetmesiyle son bulmuştur. Osmanlılar boğaza hakim olduktan sonra, “eski tabyalar” Çanakkale ve Kilitbahir’de birer kale inşa ettirmişlerdir.

Çanakkale Boğazı’nda verilen mücadeleler en serti, Osmanlı İmparatorluğu’nun Venediklilerden  aldığı Girit adası için verilen “Kandiye Savaşı”ında meydana gelmiştir. Venedikliler nerdeyse çeyrek yüzyıl boyunca, (1645-1669) bu duruma karşı direnmeye çalışmıştır. Kadırga ve kalyonlardan (yelkenli gemiler) oluşan Venedik donanmasının hedefi, Çanakkale Boğazı’ndan Girit’e gitmek üzere her sene çıkış yapan Türk donanmasının karşısına geçip adadaki Osmanlı ordusunun ikmal imkanını kesmektir. Osmanlı donanmasının onarımda bulunmasından yararlanan Venedik donanması, 15 Mart 1650 günü, önce yirmi kalyon ve sekiz kadırga ile Çanakkale Boğazı abluka altına alır. Bir süre sonra bu kuvvetlere altı kalyon daha katılır. Böylece Venedik donanmasının Girit Adası’na gitmesi olası Osmanlı yardım kuvvetlerini ve malzemesini Boğaz’da yakalayıp yok etmek ve bu suretle adadaki Osmanlı kara kuvvetlerini açlığa, cephanesizliğe uğratarak, teslim olmaya zorlamak olduğu anlaşılmaktadır. Donanmanın İstanbu’da hazırlanması sırasında Çanakkale Boğazı muhafızı Ankebut Ahmed Paşa, Soğalıdere’ye kadar sokulmuş olan Venedik gemilerini uzaklaştırmak için civar tepelere birkaç top koyduysa da bir faydası olmamıştır. Hatta Venedik kalyonları Kilitbahir kalesine kadar yaklaşarak kaleyi ateş tutar. Bunun üzerine İstanbul’dan altı gemi ile bir miktar asker gönderilir. Anadolu yakasındaki uygun mevkilere top yerleştirilerek, Venedik gemilerinin iki taraftan ateş altına alınması öngörülür. Derya Kaptanı Haydar Ağaoğlu Mehmed Paşa, 4 Haziran 1650 tarihinde Girit’e yardım götürmek için İstanbul’dan yola çıkar. Fakat Çanakkale Boğazı’na geldiğinde Ciakomo Riva komutasındaki Venedik filosunun Boğaz içinde demirleyerek Osmanlı donanmasının yolunu kesmiş olduğunu görürür. Rumeli ve Anadolu sahillerine konmuş toplar ile düşman filosu ateş altına alınarak ve bu sırada Derya Kaptanı denize açılacaktır. Bu taktik sürerken gemilerdeki yeniçeriler isyan ederek, gemileri bırakıp karaya çıkınca, sahil bataryalarının Çanakkale Boğazı’nı açmaları hiçbir işe yaramaz. Bunu üzerine Osmanlı donanması boğazdan çıkmayarak Gelibolu’ya geri çekilir.

Önümüzdeki hafta Çanakkale Boğazındaki savaşları anlatmaya devam edeceğiz.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version