Genel
Organize Suç Örgütlerinin Kökeni
Antik dönemdeki aristokratik aile yapısında; New York’daki, İtalya Palermo ya da İstanbul ve Diyarbakır’daki gibi mafya benzeri organzie suç örgütleri yapılanması söz konusu muydu?
Belki de bu iki tür örgütlenme yapısını karşılaştırmak biraz garip kaçabilir! Ancak Sicilya örneğindeki mafya etkisindeki kırsal kökenli elitlerin, 1860’larda ortaya çıkarak bir yüzyıl sonunda uyuşturucu ticaretini kontrol altına alıp, 1960’lardaki „kentli babalara“ dönüşme süreci (ki bu süreç Türkiye’dekine de çok benzemekte) ve bu süreçteki gelişmeler; antik dönemdeki bazı benzeri gelişmelere hem sosyolojik hem de politik olarak öylesine benziyor ki, böylesi bir karşılaştırma oldukça öğretici olduğu için kaçınılmaz. Hem Grek yurdundaki erken dönem toplumlarında, hem de Sicilya’daki geleneksel yapılardaki örgütler, öncelikle kırsal kesimdeki grupları kontrol altına almışlardır. Söz konusu iki rejimde de „organize suç örgütleri“ toprak, büyükbaş hayvan ve diğer kaynakları ele geçirmişler ve bunun sonrasında da inanılmaz koşullarda verdikleri kredilerle/paralarla toplumun tüm kesminde etkili olmayı başarmışlardır. Antik dönem ve mafya karşılaştırması, eski sorunların yeni bir bakış açısıyla, yeninden değerlendirilmesine olanak sağlamakta ve böylece de günümüzdeki benzeri sorunlara da yeni cevaplar aramada yardımcı olmaktadır. Bu karşılaştırma ile, antik dönemdeki özellikle Grek yurdu ve komşu bölgelerde M.Ö. 6. yüzyıda ortaya çıkan ağır ekonomik ve sosyal sorunların, M.Ö. 594’de seçilerek başa geçen Solon’un oldukça radikal önlemleriyle (çiftçi borçların silinmesi, borçları nedeniyle başka bölgeler köle olarak yollanan kişilerin yeniden topraklarına geri dönmesi vb.) nasıl çözüldüğünü anlayabiliyoruz.
Bu karşılaştırmamızı biraz daha derinleştirerek devam ettirelim: Sicilya’daki kırsal kesim, bölgedeki signori ve galantuomini olarak tanımlanan elit bir kesim tarafınddan kontrol edilmektedir. Bunu Anadolu’daki ağa ve beylere de benzetebiliriz. Bunlar toprak ve para sahibi köklü ailelere ait kişilerdir. Bu elit kesim zenginlik ve güçleriyle (yine Anadolu’un bazı bölgelerinde de olduğu gibi) belediye başkanlığı, politikacılar, resmi ve yarı resmi kurumları kendi menfatleri açısında dönem dönem etkilyebilmektedirler. Yani mafiosi denilen kişiler öyle yeraltında yaşayan, karanlık kişiler değillerdir; saygı duyulan ailelerin üyeleridirler. Bu elit kesimi diğer mafiosilerden ayıran; söz konusu bu kişilerin „saygı duyulan bireyler olması“; diğerlerinin ise zor kullanan kişilerden oluşmasıdır. Ancak ikisi arasındaki ilişki ise, „dostun dostu“ biçimde tarif edilebilecek bir şekilde karşılıklı çıkar ilişkileriyle belirlenmekte ve şekillenmektedir.
Antik dönem toplumlarında ise, Sicilya’da olduğu gibi güç, „prenses – yani basileis“ ve „iyi“ ya da „efendi beyler“ olarak adlandırlan toprak sahibi zenginler ve küçük çitçilerin kontrolündedir.
Bu „iyi beylerin“ baskısı ve kontrolü altındaki yaşanılmaktan çıkan bozuk düzeni yeniden düzenlemek için seçimle başa gelen Solon’nun kanun ve şiirlerinde, çok sayıdaki „iyi efendilerin“ organize bir şekilde toplum üstünde nasıl baskı kurduklarını okuyabiliyoruz. Bu dönemin biraz daha öncesine gittiğimizde ise, antik dönemin Homeros’tan sonra en ünlü ozanı olan Hesiodos, İşler ve Günler isimli eserinde, prensesler hakkıda oldukça sert sözler söylemektedir. Ancak Hesidos’un ikinci eseri Thegonia ve Homeros’un destanlarında ise prenslerin, fakir ve güçsüz kişileri sömürdüklerinden bahsedilmekle birlikte, bu kişilerin aristokratik rollerinden övgüyle söz edilmektedir. Bütün bunlardan şöyle bir sonuç çıkartabiliriz: Antik dönem toplumlarındaki yönetici sınıf, M.Ö. 7. yüzyılın sonundan M.Ö. 6. yüzyılın başına kadar büyük saygı görmektedir. Ancak gelişen ve değişen siyasi koşullar yönetici aristokratik kesim ile sıradan halk arasındaki uyumlu ilişkinin bozulmasına, sistemin şekil değiştirerek başka bir grubun kontolüne geçmesine neden olmuştur. İşte bu şekil değiştirme sırasında varolan yasa ve kuralların dışında, kendi kural ve yasaları olan yeni bir ‚güç’ doğmuş. Bu güç de varlığını sürdürebilmek için öldürme, korkutma ve sindirme ile tüm topluma nüfus etmiştir. Ancak bir süre sonra toplumun tüm damarlarını tıkayan bu sistem, yine toplumun kendisi tarafından temizlenmiştir.