Genel

Bir İdeoloji Olarak Mitoloji

Yayınlandı

-

Avrupa kültür tarihinin temeli büyük oranda, en eski yazılı eseri olan Homeros Destanlarına dayanır. Destanların binyılar boyunca her alanda işlenmesi, bu eserler ve eser karakterlerinin her anlamda içselleşmesine, kültürel kodlara dönüşmesine neden olmuştur. Tarihin belli dönemlerinde bu eserlere dayanan mitolojik öyküler ideolojik çıkış noktası olarak da kullanılmıştır.

Buna verilebilecek en iyi örnek Troia mitolojisinin Orta Çağ’daki kullanımı ve ideolojik bir silaha dönüşmesidir. Günümüz Avrupa’sının kültürel, sanatsal ve hatta politik reflesklerini anlayabilmek için,  kültürel kökeni olan mitolojiye bakmak şarttır:

Orta Çağ Troia edebi eserleri 12. ve 13. yüzyıl şövalye öykülerinde  “Troia’nın Eski Askerleri” ile ilgili, sözde iki şahidin Troia’nın yıkılışını anlatan ifadelerine yer verir: Giritli Diktys (M.S. 1./3. yüzyıl) ve Frigyalı Dares (M.S. 2./5. yüzyıl). Onlara göre Franklar, Burgonyalılar, Normandiyalılar, İngilizler ve Türkler, Romalılar gibi Troialılar’ın soylarındandılar. Büyük Karl döneminden beri yeni bir imparatorluk halkı olarak Frankların, Troia’dan gelme destanı, politik talepler için, hatalı bilgilere dayandırılmış olsalar da oldukça yararlır.  M.S. 1202-1204 yıllarına rastlayan 4. Haçlı Seferi, Kudüs yerine İstanbul üzerine yönelince, şövalyeler, yaptıkları bu haksız saldırıyı örtbas etmek amacıyla, Troia yenilgisinin öcünü almaya geldiklerini ileri sürmüşlerdir. Haçlı askeri Peter von Bracheux düşman bir komutana şu açıklamayı yapar: “Troia bizim atalarımızındı ve oradan kaçıp kurtulanlar, varıp geldiğimiz yerleri yurt edindiler; onlar ki bizim atalarımızdı, geldik buralara, onların yurdunu yeniden fethetmeye”. Troia Savaşı’nın öyküsü, Yunanistan ve Roma’nın etki alanına giren ülkelerde -yani eski dünya kültürlerinde- eğitim temelinin önemli bir bölümünü oluşturmuş, oluşturmaktadır. Orta Çağ’daki “Haçlılar” ve “Soylular” bu ortak tarihe bağlanırlar. Troia’da olanlar ve daha sonraki etkileri, orada Batı kültürünün ve tarihinin en önemli köklerinin bu topraklarda olduğunu bize gösterir. Orta Çağ için belirleyici olan, insanların kendilerini Troia sayesinde dünya tarihi ile birlikte görmeleriydi. O dönemin insanları için dünya tarihi Antik Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ şeklinde üçe bölünmemişti. Orta Çağ’ın entellektüelleri için dünya tarihi Tevrat ve İncil’in kılavuzluğunda milattan önce ve milattan sonraki dönem, Eski ve Yeni Ahit şeklinde bölümlere ayrılmıştı. İşte bu tarihte Troia Savaşı merkezi bir rol üstlenmişti. Kentin yakılıp yıkılması ve onun mirasından,  Roma’nın kurulması dünya tarihinin sabit bir noktasını, bir mihenkg taşını oluşturuyordu. Troia Savaşı, doğrudan Avrupa tarihinin aslı, şimdiki zamanın kökü olarak ortaya çıkıyordu. Troia ve onun yıkılmasının sonucunda meydana gelen olaylar hep birlikte Tevrat ve İncil’in dünya tarihi açısından doldurulamamış bir boşluğa denk düşüyordu. Şövalyeliğin ortaya çıkması, şimdiki halklar ve hanedanlıkların kökeni, pek çok kentin kuruluşu hakkında insanlar Tevrat ve İncil’de hiçbir bilgi bulamıyordu. Ancak Troia onlara pek çok özdeşleşme olanağını sunuyordu. Dünya ve din tarihi açısından bulundukları konumu kavrayabilmek için Troia özellikle dünya kroniklerinin yansıttığı tarihsel dünya resminin içine eklenmişti. Orta Çağ’da, özellikle, İngiltere kralı II. Heinrich’in sarayında (1170’lerde), Troia Savaşı ve sonuçlarının hikayeleri ve Normandiyalı eklemeleri ile büyük ilgi görmüş ve tekrar tekrar anlatılmıştır. Dinleyen ve okuyanları, daha çok olayların egzotik uzaklığı ve askeri başarılardaki kahramanlıklar etkiliyordu. Orta Çağ elitleri,  Ceasar ve Roma’nın uzun ömürlüğünü örnek alarak, asil bir soya ve kraliyete talip olanlar geçmişlerini Troia’ya dayandırmak çabası içindeydiler.

Orta Çağ’da Troia destanıyla köken hikayesi olarak herhalde yalnızca, dünyadaki bütün halkların Nuh ve üç oğlundan geldiğine dair İncil hikayeleriyle de rekabet edebilecek durumdaydı. Evrenin oluşumunda da ” destanın gücü”etkisini göstermekteydi; ancak katı anlamda burada söz konusu olan ne mitos ne de tarih idi. Bu tarih düşüncesi tamamen tek tanrılıdır ve evrensel düzenlenmiştir; yaratıcı tanrıdan yola çıkılmanın tüm çeşitliliğine rağmen dünya bir bütün olarak algılanmaktadır. Avrupa’nın, Yunan Ortodokslarının da dahil olduğu Hıristiyanlıkla eş tutulması, Türklerin eski mitolojik birlikten dışlamasının bir neticesiydi. Yeni eleştirisel tarih bilimi, kanıta dayalı tartışmada, güncel politikanın değer sorularıyla artık yabancılaşmış eski akrabalara sınır çekilmesine ön ayak olmuştur. Modern çağda 18./19. yüzyılda bilim ile ideoloji, gerilimli karşılıklı değişken etkiyleriyle ortaya çıkmıştır. Bu ortaklığın temeli, Troia destanını anlatmaya devam ettiği halde, politikaya malzeme yapan hümanizm zamanında atılmıştır ve mitolojiden ideolojiye bir köprü atılmıştır.

Bu nedenle günümüzdeki pekçok alandaki ‘Avrupalı’ refkleslerini anlaşılması,  mitoloji doğru yorumlayarak anlayabilmeye bağlıdır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version