Genel

Gümüş Hançer

Yayınlandı

-

Homeros ve Troia Savaşı’nın arkasındaki tarihsellik konusuna değindikten sonra, bir de bütün bunlara kaynaklık etmiş İlyada’nın ortaya çıktığı dönemdeki  koşullara ve İlyada’daki M.Ö. 2. bine ait öğlerin neler olduğu konusuna açıklık getirelim. Gerçekten destanın özünde bir çok eskilere giden bir gerçekliğin olup olmadığını sorgulayalım.

Homeros’un İlyada’yı yazıya geçirdiği dönem genelde bir gelişme ve çağ atlama dönemidir. Grekler arkalarında ‘karanlık bir çağı’ geride bırakmışlardır. Kendilerini büyük bir gelişme çağı beklemektdir. 8. yüzyıldaki kolonizasyon hareketi ile uzak çoğrafyaların kapıları tekrar kendilerine açılmıştır.  Bütün bu gelişmeler olup biterken Myken yüzyıllarına ait eski gelenekler devam etmiş ve doğudan gelen sanatsal ve dinsel etkiyle yeni bir biçim almıştır. Ticaret ve politik ilişkilerin sekillendiği  bütün Akdenizi ve kısmen Karadeniz coğrafyasını içine alan bu bölge, aynı zamanda Homeros’un dda ünyası olmuştur. Anadolu topraklarındaki ozanımız, o dönemde kültürün, tarihin ve şiirin  hızlı atan damarını tutmuştur.

Ancak Homeros neden kendisine bir başka konuyu değil de Troia’yı seçmiştir? Neden bu koca destanı on yıl süren bir savaşın sadece son 51 gününü, aslında geçekte son 6 gününü uzun uzun anlatmıştır?

İlyada’nın ana temesı iki kralın, Agamemnon ve Akhilleus’un köle Briseis’i sahiplenme savaşıdır. Soyluların hayatını ilgilendiren konular hakimdir destana: Sadakat, direniş, tutku, kazanma hırsı, zafer, ölüm, kahramanlık. Homeros dinleyicilerini ilgilendiren konular bunlardır.

Ozanımız da destanında bütün bu konuları ele alıp, yaşadığı dönemden mitolojik döneme geçişler yaparak akıldaki soruları cevaplamaktadır. Kahramanları hazırdır. Homeros’un dinleyicileri kahramanların kendi yaşadıkları dönemden çok daha önce yaşadığını, Troia’ya yapılan saldırıları da bilmektedirler. Uzun zamalardan beridir devam ettirilen Homer araştırmaları İlyada’yı  dinleyenlerin olayların akışını bildiklerini ya da destanı anlamak için bilmeleri gerektiğini açıkca ortaya koymuştur. Olayların akışı dinleyiceler tarafından bilindiğinden ozana daha az görev düşüyor, kim kim olduğunu, kimin kimin düşmanı olduğunu açıklamak gibi ayrıntılara pek girmek yorunda hissetmez kendini, bunları bilen dinleyicler de kendilerini tümüyle ozanın anlattıklarına verebilmektedirler. Dinyleciler için savaşın nasıl bir savaş olduğu ya da ne zaman meydana geldiği o kadar önemli değildir. Sonuçta bütün olanlar uzak bir geçmişe aittir. Troia ve savaş İlyada’daki anlatılanlar için bir tür kulis niteliği görmektedir. Bütün anlatılardan Homeros dönemi saraylarındaki soyluların çıkartığı pekçok ders olmalıdır.

Homeros’un ya da diğer ozanların İlyada’yı kendi yaşadıkları dönemde uydurmadıkalrını,  İlyada’da geçmişe ait olayları anlattığını kabul edersek, o zaman  İlyada’daki M.Ö. 2. bine ait öğeler bulunmalıdır.

Peki nedir İlyada’daki geçmişe ait bu öğeler?

Myken saraylarında bulunan Linear B yazısının çözülmesinden sonra artık Mykenlere ait bazı tipik kelimeleri, isimleri ve nesneleri kesin olarak bilmekteyiz.

Myken dönemi buluntuları arasında en iyi tanınan sapı gümüş işlemeli olan bir tunç kılıçtır. Bu kılıçtan  İlyada’da  iki kez söz edilmektedir. Bir keresinde, ölen  Patroklos’un onuruna düzenlenen oyunlarda Akhilleus birinciye verilecek ödül olarak anılır bu kılıç:

‘‘Önce kim saldırıp dokunursa ötekinin güzel derisine,

geçirip tuncun, kara kara kanın içinden

önce kim daldırırsa etlere kargıyı,

gümüş kakmalı hançeri vereceğim ona’’

… (İlyada XXIII/ 805-808)

İkincisinde ise Hektor’a karşı savaşan Aias’ın elinde görmekteyiz bu kılıcı:

‘‘ Önce ünlü Hektor attı kargısını Aias’ın üstüne

Aias dönmüştü Hektor’a doğru,

yanılmadı Hektor, göğsünden vurdu onu,

iki kayışın gerildiği yerden vurdu,

kayışın biri yarardı kalkanını taşımaya,

öteki gümüş kakmalı kılıcını taşımaya…’’

(İlyada XIV/ 400-405)

Arkeolojik buluntu envanterleri tanımlara uyan bu tür kılıcı şimdiye kadar sadece M.Ö. 15. yüzyıldan kalma buluntulardan tanımaktadır. Daha sonra ise M.Ö. 7. yüzyıldan (yani Homeros’dan sonra) tanımlara uyan bu tür kılıçlar tekrar ortaya çıkar. Myken mezarlarından İlyada’daki ‘gümüş işlemeli’ tanımına uyan bu tür pekçok kılıç ve hançer bulunmuştur.

Silahlar ve savaş kıyafetleri Schliemann ve Dörpfeld’den beri arkeologları oldukça yakından ilgilendirmiştir. Bu konuda oldukça ilginç buluntular da ele geçmiştir. Aiasın, biçimi açık bir şemsiyeyi andıran o ünlü kule biçimli kalkanın benzerlerini Myken mühürlerinde, mezarlardan çıkan işlemeli hançerlerde (M.Ö. 1600 yüzyıl) görmek olasıdır. İlyada’da sözü geçen metal eserler ve 18. bölümde tanımlamaları yapılan kalkanların, özellikle Akhilleus’un kalkandaki doğu metal sanatının etkileri de arkeologlar tarafından kesin olarak saptanmıştır.

İlyada’daki Myken dönemi kalıntılarından bir başkası da savaş arabalarıdır. İlyada’daki tanımlamalar uyan savaş arabaları Myken freskoları ve mezar stellerinde de resmedilmiştir. Bu arada savaş arabaları tasvirlerine daha eski dönemlerde Mısır ve Mezopotamya’da da rastlanıldığını belirtmek gerekmektedir. İlyada’daki tek kişilik savaş arabaları tasvirleri arkeolojik buluntularla örtüşmektedir.

İlyada’daki askeri giysilere işaret eden en önemli buluntusu ise Myeken ve Tiryns’e pek uzak olmayan Midea bölgesindeki Dendra’da kazılarda mezar odasında açığa çıkartılan dövme tunçtan yapılmış zırhdır. Zırh göğüs, sırt, boyun ve omuzları koruyan çok sayıdaki tunç levhalardan oluşmaktdır. Bu zırh buluntularıyla birlikte ayakları ve başı koruyma yarayan miğfer parçaları bulunmuştur.Savaş teçhizatı arasında adı literatura üstündeki domuz dişleri nedeniyle ‘erkek domuz dişli miğfer’ olarak anılan ve yukarda da adı geçen miğferden Yunanistan’nın pekçok bölgesinde bazen resmedilmiş olarak, bazen de buluntu olarak ele geçmiştir. Genç Tunç Çağı’nda oldukça yaygın olduğu anlaşılan bu miğfer türü İlyada’nın onuncu bölümünde Odysseus’a kalmış eski bir olarak da tanımlanmaktadır:

‘‘Meriones yayını, okluğunu, kılıcını verdi Odysseus’a

Odysseus öküz derisinden bir tolga geçirdi başına,

kayışlarla iyice geçirlmişti tolganının içi,

dışında bir yaban domuzunun ak dişleri

çepeçevre, sık sık, ustaca dizilmişti,

dibine de keçe döşenmişti.

Ormenosoğlu Amyntor’un sağlam evine girdiğinde

Autolykos, Eleon’dan getirmişti onu,

Skandeia’da Kythere’li Amaphidamas’a vermişti,

Amaphidamas da Molotos’a konuklukarmağanı diye vermişti,

o da oğlu Myriones’e vermişti, giysin diye,

Myriones de işte o gün Odysseus’un kafasına geçirmişti.’’

(İlyada X / 260-2071)

İlyada’daki anlatımlar M.Ö. 13. yüzyıla ait bulunmuş miğferler oldukça uymaktadırlar.

İlyada’daki Son Tunç Çağı’na ait öğelerden diğeri ise uzun yıllardır bilinmekte olan Kaş kıyılarındaki bir Son Tunç Çağı’ına batığındaki araştırmalarda ortaya çıkartılmış fildişi menteşelerle tuturulmuş bir ahşap bir yazı panosudur. Bu buluntu bize birincisi, saray arşivi dışında da yazının kullanıldığını ve İlyada’da bu konuyla ilgili anlatılanların, (Gönderdi onu Lykia’ya / eline uğursuz işaretler verdi, / üstüste katlanan bir levhaya / yazdı bir sürü ölüm yazıları. İlyada VI / 170-174) Homeros’un yaşadığı dönemden kaynaklanmadığını, çok daha da eski olduğunu ispatlamıştır.

İlyada’daki sarayların anlatımları da büyük bir olasılıkla eski bir geleneğe dayanmaktadırlar. Örneğin Priamos’un, Menalaos’un ve Odysseus’un saraylarında bir bodrum katta bulunmaktadır. Bu tür yapılara hem Myken’deki hem de Troia’daki kazılarda yeteri kadar rastlanmıştır.

Destanda anlatılan gömü törenlerinin de eskiye dayandığı ortaya çıkmıştır.

İlyada’nın 23. Bölümünde Patroklos’un, 24. ve son bölümünde ise Hektor’un cenazelerinin nasıl yakıldığı ayırıntılı bir şekilde anlatılır. Myken döneminde pek sık görülmeyen ölü yakma geleneği M.Ö. 11. yüzyılın ortalarından itibaren daha da yangınlaşmaktadır. Destanda bütün kahramanların, Akhalılar gibi Troialı kahramanların cenazeleri de yakıldıktan sonra, küller bir kabın içinde gömülmekedir. Son Tunç Çağı’ına ait bu tür ölü gömme geleneğine ait arkeolojik buluntular Yunanistan’da olduğu gibi, Troia’nın limanı olarak kabul edilen Beşik Koyu’undaki mezarlık kazılarında da bulunmuştur.

İlyada destanında 2. bine ait şimdiye kadar tespit edilen buluntular daha da uzatılabilir. İleride daha başka buluntular da karşımıza çıkabilir. Homeros araştırmaları da Troia kazıları da devam ediyor, edecek.

Ancak antik dönemden beri Homeros, İlyada ve Troia Savaşı’yla ilgili sorulara vardır, yoktur gibi kesin cevaplar vermek  mümkün değildir. Ancak Homeros diye bir şairin yaşadığı ve İlyada destanında anlattığı Troia Savaşı’nın tarihsel bir öze dayandığı olasılığı her geçen gün bir az daha güçlenmektedir. Bu olasılığın tersini iddia eden argumanlar ise yüzyıl öncesinden farklı değildir.

Özetle gekeçek dönem Troia ve Homeros araştırmaları pekçok süprizi gün ışığına çıkaracaktır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version