Genel
Homeros Destanları’nın En Trajik Sahnesi
Homeros dünyasının temelini oluşturan İlyada Destanı’nda öyle sahneler vardır ki, aradan binyıllar geçmesine rağmen, etkisini hiç kaybetmemiş; farklı sanat dallarında sürekli yeniden ele alınarak, dünya kültür tarihinde derin izler bırakmış/ bırakmaktadır. İşte bunlardan biri de Troialı Hektor’un Karısı ve Çocuğundan Ayrılışı Sahnesidir.
Anlatılamaz, dayanılamaz, hiçbir zaman unutulamaz acılar; kahramanlıkların öte yüzündedir bu sahnede. Sur duvarlarlarının her hangi bir köşesinde, İlion’un „güzelce örülmüş caddelerinde“; o önünde çok mücadeleler verilmiş Batı Kapısı’nda, İlyada Destanı’nın en acıklı sahnesi yaşanmıştır. İşte kentin böylesine önemli bir yerinde Hektor, „beyaz tenli“ karısı Andromakhe’ye veda eder.
Andromakhe, Akhaların büyük bir güçle savunma duvarlarına karşı saldırya geçtiklerini duyar. Çatışmaları seyretmek için, büyük bir telaşla bebeği Skamandros’u da alarak batı kulesine gider. Tam bu sırada Hektor savaşmaktan yorgun düşmüş bir halde kalenin içine geri çekilir; ama sarayında karısı Andromakhe’yi bulamayınca, telaşlanır ve onu aramaya başlar. Caddenin ortasında karşılaşırlar. Andromakhe içinde ölüm korkusu, gözyaşlarıyla kocası Hektor’u savaşa gitmemesi için ikna etmeye çalışır. Kale duvarlarını en azından bir kez başkalarının koruması için Hektor’a yalvarır:
„Andromakhe yanında ağlayıp duruyordu.
Tuttu kocasını elinden, diller döktü:
“Ah kocacığım, bu hırs yiyecek seni,
yavruna, talihsiz karına acıma yok sende,
dul kalmama, biliyorum, az gün var,
Akhalar üstüne saldırıp öldürecekler seni.
Sensiz kalmaktansa toprak yutsun beni daha iyi.
Benim senden başka dayanağım yok,
alıp götürdüğü zaman ölüm seni
yalnız acılar kalacak bana.
(İlyada, VI, 406-14)
Hektor, karsına „herşeyi düşündüğünü“ söyler. İkisi arasında bir konuşma geçer. Homeros dünyası aristokratlarının sosyal görevlerini, bir tür gurur „yasasıyla“ dile getiren kısa bir düşünce anıdır bu. İkisi de bilmektedir ki, Hektor’un kaderindeki ölüm ve Troia’nın yıkılması kesindir. Kaçış yoktur bu sondan. Troialıların kendisini koruyucuları olarak gördüğü kahraman Hektor, diğer Troialıların da başına geleceklerden haberdardır. Ancak onu en çok üzen, yaralayan ise, Akhaların Andromakhe’yi köle yapacak olmalarıdır. Tüm olacaklara karşı kendisini kurban etmesinin de bu olacakları değiştirmeyeceğini bilmektedir. Aslında onu savaşa zorlayan hiçbir şey de yoktur, ama buna rağmen savaşa geri döner. Çünkü onun ölümden çok korktuğu, Troialıların kendisini korkak sanmasıdır. Önemli olan onun kahraman bir savaşcı olarak anılmasıdır:
„ Benim üzüntüm sensin asıl,
tunc zırhlı Akhalardan biri alacak hür gününü,
götürecek seni göz yaşları içinde,
düşünüyorum o zaman çekeceğin acıyı,
bu yüzden arkada kalacak gözüm.
Argos’a gidip tezgah dokuyacaksın,
gireceksin bir yabancı kadının buyruğu altına.
Su taşıyacaksın Messeis ırmağından, Hyperie ırmağından,
çökecek omuzlarına kara kader,
çekeceksin bin türlü sıkıntı.
Göz yaşı dökerken görecek biri, diyecek ki:
„Hektor’un karısıydı bu kadın,
Hektor, İlyon’un çevresindeki kavgada,
Troialıların en başında dövüşürdü.“
İşte böyle diyecek bir gün bir adam,
yeniden tazelecek senin acın,
seni kölelik gününden kurtaracak
böyle bir erkeğin olmadığına yanacaksın.
Köleliğe sürüklenirken çığlığını duymaktansa
Dağlar gibi toprak örtsün beni daha iyi.“
(İlyada, VI, 454-465).
Hektor veda etmek için oğluna doğru yönelir; ama Hektor’un başındaki zırh korkutur çoçuğu, başlar ağlamaya Skamandros. Zırhını çıkartır Hektor, son kez oğlunu kucağına alır ve Troia kalesine veda eder.
İşte bu ve bezeri sahnelerdir Homeros’un destanlarının unutulmaz kılan.