Genel
Bir yabancının gözünden anatomimiz!
Kıymetli Okur,
Tarih sahnesi bizler için ibret ve nasihatlerle doludur. Geçmişten ders alıp, geleceğe daha sağlıklı bakabilmek buradan geçer. Sultan 2. Abdülhamid Han bu konuda “Tarih değil, hatalar tekerrür eder.” diyerek asıl odak noktamızı işaret etmektedir. Özellikle şuna inanıyorum ki, biz kendi tarihimizi defalarca ve defalarca okumalıyız. Altı yüz sene boyunca cihana ışık tutan bir devletten geldiğimiz noktaya bizi getiren amilleri dikkatle incelememiz gerekir. Hatalarımız ne olmuştur? Niçin bu duruma geldik? İşte tam burada ülkemizin başlıca problemlerinden birisi ortaya çıkıyor: Okumak. Biz okumayan bir milletiz. Yanında oturanın gazetesini göz ucuyla kesip okuma oranı, kitap okuma oranından fazla çıkacak bir toplumdan bu konuda fazla performans beklememek gerekir. Hâlbuki %98 veyahut 99’u Müslüman olan bir toplumun fertleri olarak niçin “Kalem Suresi”ni ve mahiyetini hiç bilmiyoruz? Hepsine değil sadece ilk ayetine bakmak ve düşünmek yeterlidir. “Kaleme ve yazılı olan satırlara yemin olsun ki,”Gördüğünüz üzere Allah-u Teâlâ, kaleme ve yazıya önem veriyor. Neden? Cevabı ise başka bir ayet-i kerimede : “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Eğer bu yazıyı okuduysanız, sizden bu kardeşinizin ricasıdır: Kitap okuyorsanız lütfen devam edin. Yok, okumuyorsanız derhal bir kitapçıya girin ve hoşunuza giden bir kitabı satın alın. Okuyun, okuyun ve zihin dünyanızı genişletin.
Toparlayalım. Özellikle yeni yetişen nesil, tarih okumaya mecbur hatta mahkûmdur. Çünkü aynı nesil geleceği inşaa edecektir. Ve bu mukaddes görevi üstlenecek olan nesil eğer kendi geçmişinden bî-haber kalırsa, geleceği inşaa etme hususunda pek üzücüdür ki bizden olmayan fikirleri benimseyecektir. Tarih eğitiminde yaşanan sıkıntıları ise bahsetmeye gerek duymuyorum, milli eğitim sistemimizin ezici ve öğretici olmayan çarklarında her birimiz ezilmişizdir. Milli eğitim hezeyanımızı daha iyi anlayabilmek için kısa bir anekdot aktarmak isterim: Halit Akçatepe bir tv kanalında Hababam Sınıfı filmi yönetmeni Ertem Eğilmez ile aralarında geçen bir diyaloğu anlatıyordu. “Bak evlat, bizim milli eğitim sistemimiz düzelmedikçe bu film tutacaktır…”
Ne kaybettik?
Yahûd ne değişti?
Dükkânlarımızın ismi gavurca olunca neden daha kaliteli olduğunu düşünürüz? Niçin bizi hep başkalarının yönettiğini düşünüyoruz? Birbirimize neden artık güvenemiyoruz? Bu duruma bizleri kim getirdi? Bu bozulma nereden başladı? Neler kaybettiğimizi anlayabilmek, ancak ve ancak geçmişimizi okuyarak oluyor. Ve hüviyet-i asliyemize dönüşümüz de geçmişimizi okuyarak olacaktır. Aşağıda paylaşacağım hatıratı dikkat ve ibretle okuyunuz. Ve bunu yaparken rica ederim kendinizi ve aslınızı okuduğunuzu unutmayınız. Tarihimizde bir Patras Vakası vardır. Bu vakada isyana sebeb olan Patrik Gregorius idam cezasına çarptırılmıştır. Bu olaydan sonra Osmanlı Ülkesinde elçi olan Rus General İgnatyev, taziye için patrikhaneye gitmiştir. Yerine seçilen yeni Patrik Vermanos, Gregorius’un Çar’a verilmek üzere bir mektub yazdığını, ancak idamından dolayı yetiştiremediğini söylemiş ve bu mektubu Çar’a ulaştırmasını rica etmiştir. General İgnatyev de bu mektubu hatıratına koymuştur. Sizleri bu ibret dolu satırlarla başbaşa bırakıyorum… Üzerinde günlerce düşünülebilecek bir vesika…Bir yabancının hakkımızdaki tahlilleri…
‘Çar Cenapları, siz Türk milletini yok etmenin yegane çaresi harptir zannediyorsunuz. Bu görüşünüz yanlıştır. Onları tesadüfen hazırlıksız bir zamanında yakalayıp mağlup etseniz dahi bunla Türk milleti yok olmaz. Oturup düşünürler, hatalarını giderir eksiklerini kapatırlar. Yani her ne hataları varsa düzeltirler ve yine karşınıza çıkarlar.
Ve siz şunu bilmiyorsunuz ki bunların kuvveti ve kudretleri askerlerinin çokluğundan veya silahlarının çokluğundan değil. Bunların kuvveti ve kudretleri imanlarından doğuyor. İslam’ın kıyamete kadar baki olacağına inançlarından doğuyor. Yalan, riya, rüşvet gibi kötülükleri bilmeyerek mücessem bir ahlaka sahip olmalarından doğuyor. Onlar İslam’ın kıyamete kadar baki olacağına inandıkları için İslam’ı temsil eden kendilerinin de mağlup olmayacağına inanarak rahatça savaşıyorlar. Eninde sonunda gerekli tedbirleri alıp, karşınıza çıkarlar ve sizi yine mağlup ederleri.
Onları yok etmenin yegane çaresi şudur, uzun vadeli çalışarak bunların imanlarını sarsın. Büyüklerine itaatsiz edin, fuhuş ve rüşveti aşılayın. Bunların kan kardeşliğinden ileri saydıkları din kardeşliğini zaafa uğratmanız lazım gelir.
Bu nasıl yapılacak derseniz bunun gayet kolay bir yolu vardır. Türkler, sonradan Müslüman olanları doğuştan Müslüman olanlara nazaran çok severler ve bağırlarına basarlar. Bunların aralarına yalandan din değiştiren adamlar sokunuz. Bunlar bir müddet onlardan görünerek yüksek mevkilere gelsinler. Bunlar kelimeyi şaadet getirenler arasında ırk farkı gözetmezler. Onlara en yüksek mevkileri verirler. Aralara giren ajanlar, bir kere imanı ve ahlakı zaafa uğrattığı zaman bir kere yenerseniz çürük ağaç gibi kırılırlar ve yeniden büyüyemezler. Ama siz bunları ahlakı sağlamken yenerseniz sağlam ağaç budaması gibi olur ve yeniden o ağaç büyür.‘