Genel
Fikirsizliğe Dair
Geçen günlerde “Āyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” adlı yazımıza “Bırak bunları, Erdoğan Bayraktar’ı da cıa ve mossad konuşturmuş diyorlar. Sen ne diyorsun :D?” şeklinde bir yorum aldık. Aslında cevabımız çok açık: “Abesle iştigāl işim değil diyorum.” Kimi kim konuşturmuş kim ne demiş bu beni ilgilendirmez. He siyasi görüşlerim yok mu, elbette var ama bu da kimseyi ilgilendirmez. Siyaset konuşmaya gelinceye kadar yememiz gereken binlerce fırın ekmek var. Benim inancıma göre insanlar bir şey hakkında konuşmak, yorum yapmak ve de faydalı olmak istiyorlarsa önce kendilerini geliştirmeliler. Yumurtadan henüz çıkmış bir kuşun uçmasını beklemezsiniz değil mi, bu da aynı durumdur. Bugün sokağa dökülen binler, yumurtadan yeni çıkmış kuş sürüsü. Henüz kanat açmadan uçmaya kalkışmaktalar.
Bilgisayar başında hükumet deviren, onca devrimler yapan, insanlar asan, vatan kurtaran nice kahraman; aslında kafalarının içerisinde koca bir saman yığınını tutuşturan esrarkeşlerdir. O dumanın verdiği hayal dünyası ile yapmaktalar tüm bunları.
Hâlbuki nedir bunlardan istenen? İstenen okumaktır, anlamaktır, dayatılan test mantığından sıyrılıp olaylar arasında sebep sonuç ilişkisi kurmaktır, vicdanlarına dönüp biraz olsun konuşmaktır, bir elde Kur’an-ı azimüşşan diğer elde Einstein ’in teorileri olduğu halde yürümektir, her duyduğu hurafe ile “Gördüğü her ışığı, yangın diye söndürmeye” koşmamaktır, derhal birilerini vatan haini diğerlerini kahraman yapmamaktır, at gözlüğü takmış gibi bir yeri görüp diğerlerini yok saymamaktır, bugün kendi sapkın özgürlükleri namına çıkıp yeni çeriler gibi kazan kaldıran vatandaşa! “İlletli bir hastalık gibi bu sana yarın zarar verecek, görmezden gelme” diyebilmektir. İşte bu felsefeye ulaştığınız zaman gerçekten bir şeyler hakkında konuşabilecek, hak talep edebilecek, “Ülkemi seviyorum, onu koruyorum ve onu yüceltiyorum.” diyebilecek kıvama geleceksiniz.
Tüm suçu bu şuurları çalınmış gençlere mi yıkmalı? Tabiki hayır. Cehālet, nefret ve kin seyelanı içerisinde bocalayan bu eşhas, başlarında bir doğru mürşid olmadığı için bu haldeler. Bunlar kendilerine, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. Okuyun, bir yerlere gelin, söz söyleyebilecek kıvamda olun ondan sonra konuşun, hak arayın.” diyecek yerde; her defasında “Çıkın, hakkınızı arayın, bu meydanlar sizin, sizinle gurur duyuyoruz çocuklar.” diyen şeytanların, bu vesveseleri yüzünden “Güzel işler yaptık, yapıyoruz.” Hüsn-ü zannı ile doğru yoldan sapmış, ilimden, fenden uzaklaşmış, birer Kābil olmaktalar.
Yalnız ve yalnız ilmin, fennin ve de ìmānın düşüncelerimize en doğru, en gerçek şekli verebileceğini anladığımızda, bugün bizi zir ü zeber eden bu halden muhteşem ufuklara doğru tırmanacağız.