Genel

“Öğrenci” Paradoksu – “Talebe” İhtiyacı

Yayınlandı

-

Kıymetli Okur,

Bizzat mağduru olduğum ve şikayetçi olduğum bir konudan bahis açmak istiyorum. Öğrencilik mi, talebe olmak mı sorularının cevabı yıllar yılı zihnimi meşgul etmiştir.

Talebe, isminden ve lügatçesinden anlaşılacağı üzere ve eski mânasıyla “taleb eden, ilim peşinde koşan” demektir. Talebe, “ilim ümmetimin kaybolmuş malıdır, nerde bulursa onu almalıdır” hadis-i şerîfine uygun davranan, Rasulullah’ın tavsiye ettiği yoldan ilerlemeyi kendine misyon edinmiş kimsedir. Talebe, yaptığı işin sadece ve sadece Allah rızâsı için olduğunu bilerek ilim tahsil eder. O, ilim için yanıp tutuşur. Yeni bir şey öğrenmenin heyecânını tüm coşkunluğu ile hisseder. Tüm zorluklara göğüs gererek, ilim öğrenebilmek için canını dişine takar. Dışardan bu kutlu kişiye bakılınca dîvâne zannedilir. Halbuki kalabalık onun aşkını ve vecdini kavrayamaz. Onun ilim öğrenme aşamasında kendi nefsine musallat edeceği bahaneleri yoktur. Çelik gibi irâdesiyle işine sımsıkı sarılır. Vazgeçmez, bıkmaz, usanmaz. Başarı kazansa Allah’tan bilir. Başarısız olsa, teslimiyet ehlidir, isyan etmez. Gecesini gündüzüne katar. Talebe, hocasının biricik evlâdıdır. O’nun sözünden çıkmaz. Hocasına hürmet, herşeyden önce gelir. İlim erbâbı başının tâcıdır. O, öğrendiği ilmi bir nurdan bir ışık misali etrafına yaymak görevinin yegâne mîmarıdır. Tahsilini bitirir, ve dünyayı imâr etmekten daha evlâ olan insan yetiştirmek vazîfesi ile ilgilenir. Kendi yetiştiği tarz ve istikâmette bir silsile oluşturur. Böylece bir ilim geleneği oluşturmuş, Allah ve Rasûl’ünden, yani İslam’dan aldığı misyonu gerçekleştirmiş olmanın verdiği huşû bir ömür ona yeterli gelir…

Öğrenci, eski misyonunu kaybetmiş olandır. Baştan belirtmek gerekir ki ,maksadım “talebeyi” yüceltip “öğrenciyi” yerin dibine sokmak değil, aksine “öğrenciyi” şu anda içinde bulunduğu duruma getiren âmillleri dile getirebilmektir. Öğrenci, eğitim sisteminin ezici çarkları ile küçük yaşta tanışır. Kendisi taleb ettiği şeyleri değil, dikte ettirilen şeyleri öğrenmekle mükellef tutulur. Bu sistemde onun yararına olan şeylerin yanında gereksiz birçok şey öğrenir. Öğrenciye bir okul numarası verirler. Devlet için öğrenci o okul numarasından ibârettir. Onun gelecekte iyi bir yer sahibi olması ve kaliteli bir insan olması tamâmen kendisine denk gelecek öğretmenin nitelikli ve şuurlu olup olmaması ihtimâli kadardır. İstemediği birçok şeyi yapmaktan duyduğu rahatsızlıkla okula iyi gözle bakmamaya başlar. Bu çarkların cebrine karşı dik durmaya gayret edenler ise derslerde başarılı olurlar. Bu esnâda aile faktörünü atlamamak gerekir. Âile evlâdının motivasyonunu yüksek tutarsa, öğrenci zorluklarla mücâdele azmini kendinde bulacaktır. Öğrenme esnâsında okulda öğretilenleri çoğu zaman sorgulayamaz. Bu yüzden fikrî açıdan eleştiri yeteneğini pek kullanamaz. Bu yeteneğini ancak –belki lise- ve çoğu zaman da üniversite yıllarında kullanmaya başlayacaktır. Temel olarak öğrenmesi gerekenlerin yanında, gerçek hayatta bir karşılığı olmayan şeylerle haşır neşir olur. Sınavlara girmek zorunda kalırlar. Öğrencinin ne okumak istediği asla sınav yapanlar için önemli değildir. Meselâ edebiyat aşkı ile yanan bir adama, matematik suâli sorarlar. Üniversite kazanmak tamamen bir bilmecedir. Küçük yuvarlakları karalamaktan ibârettir. Muâmele berbattır. Sınav kağıdında “dışına taşırmayın” yazar…Ne kadar acıklıdır. Liseyi bitirme seviyesine gelen bir adam o yuvarlağı dolduramayacak bir adam değildir ki böyle aşağılayıcı bir tâlimat yazılıyor…Velhâsıl öğrenci, üniversiteyi de bitirdikten sonra eğer memur olmaya yönelik bir bölüm bitirmişse müthiş bir hakâretle daha karşı karşıya kalır. Okulunu bitirmeyi başarmış adama güvenmezler, diplomasını görmezden gelirler ve onu sınav üstüne sınava sokarlar…Sonuç olarak eğer şanslı ve kallavî bir azmi varsa sistemin çarklarında kendine bir yer edinir. Milli eğitim sisteminin sıkıntılarını ayrıntılı olarak yazamıyorum, çünkü sayfalar kifâyet etmez… Bu sebebden şimdilik bu kadarıyla iktifâ ediyorum…

“Günümüzde, milli eğitimden mes’ul olan idârecilerin derhal bu mes’elelere ehemmiyet verip iyileştirici istikamette müdâhale etmeleri gerekmektedir.. Bizlerin yarınlara gerçek mânada umut ile bakabilmesi için, okulları fikir, sanat, fen, edebiyat ve sosyal bilimlerde pek çok aydın ve kaliteli insan yetiştiren bir ülke olmamız şarttır. Bu yüzden şu anda “talebe” ihtiyâcı bârizdir. Derhal “öğrencinin” fikir ve madde âlemindeki pozisyonu “talebeye” devşirilmek zorundadır. Ne kadar “talebe” yetiştirilirse, bilinmelidir ki, yarınlar güzel ülke Türkiye için o kadar aydınlık olacaktır…

“Geleceğin alnı ak, yüzü pak, gözünü Allah rızâsına dikmiş, îman neferleri gençlerine, “talebelere” ithâfen…”

1 Yorum

  1. ömer sami

    13 Şubat 2014 at 09:05

    Matlûbu Hak olan her dâim talebkâr olacaktır. Hayrı ve ilmi taleb eden nesiller olmak ümidi ve duası ile, emeğinize sağlık… hayra karşıefendim…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ÇOK OKUNANLAR

Exit mobile version