Genel
Yitik Hazine
Nisan ayının 16’sı ile 18’i arasında Uluslararası Alevilik Bektaşilik Sempozyumu düzenlendi üniversitemizde. Bu alanda uzman pek çok akademisyen sempozyumu teşrif ettiler. Üniversitemizin son dönemlerde öğrencilerin istifadesi için hazırladığı onlarca etkinlikten sadece birisiydi bu. Fakat gelin görün ki öğrencilerin sempozyuma teveccüh etmemeleri herkesi hayal kırıklığına uğrattı. Üniversite olarak, katılanlar müstesna, boş konuşmanın, dilediğince atıp tutmanın, “anlaşılmıyoruz, hakkımız yeniyor” diye ağlamanın; bilgi edinerek konuşmaktan, kendi tarihinden ve de kültüründen haberdar olmaktan, var olduğunu düşündüğün sorunlara cevap aramaktan, yeniyorsa hakkını savunmaktan daha basit olduğunu gördük. Bunun yanında talebelerimizin, ilim ve irfan tahsil etmeye yanaşmadıkları görülmüş, “şuraya gideyim de ne varmış bir göreyim” düşüncesine, hiç olmadı “ya hu bunlar buraya bir şey asmışlar, acep ne diye?” merakına sahip olmamaları yapılan bunca hazırlığı, verilen emeği tabiri caiz ise yerin dibine batırmıştır. Üniversitede tanıdığım, bildiğim ve de yeri gelince “ben Aleviyim, hakkım yeniyor, hor görülüyorum, ibadetim engelleniyor vs.” pek çok kişi var. Damarları atınca böyle hayıflanan bu arkadaşlarımız ne yazık ki kendilerini tanımaktan bile acizlerdir. Diğer talebelerimize bir şey söylemiyorum bile. Programın ilk günü, belki biraz da rektörümüzün tesiri ile salonun doluluk oranı “idare eder” diyebileceğimiz seviyedeydi. Sonraki günlerde ise dinleyici sayısı elli altmış gibi komik rakamlara düştü ki bunların yirmi otuzu sempozyumda bildiri sunan akademisyenlerdi. Durumumuz verdiğim bu sempozyum örneği ile sınırlandırılmamalıdır. Ülkemiz çapında düzenlenen pek çok programda bu vaziyet görülmektedir. Bu durum hem ülke çapında üniversitemiz hem de dünya çapında ülkemiz adına bir yüz karasıdır.
Her fırsatta “ilim yuvaları, ülkenin geleceği” diye nitelendirdiğimiz üniversitelerimiz şu zamanda, partiler için organizasyon yapma, siyasi örgütlenmelere meydan arama, liseden sonra biraz vakit geçirme bahçelerine dönüşmüş durumda.
“Cehalet, cehalet, cehalet… Daha fazla cehalet istiyorlar. Bizler uyandık.” diyerek ortalığı velveleye veren cehalet-perver gençliğimiz rüya içerisinde rüya görmeye devam etmektedirler.
Bugün, varlığı ile önce benliğimizi, ardından ülkemizi mamur edeceğimiz ilim kapılarına sadece ‘ilim’ için yönelmeli ve “İlim, müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır.”, “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir, fendir.” sözlerini virt edinmeliyiz. Kurtuluşumuzun yegane çözümü bunlardadır.