Çanakkale
Kerem İriç: “Gazeteci mi, Dilenci mi?”
Çantacı alışkanlık haline getirdiği üzere Çanakkale’nin ulaşımda gözbebeği olan kurumuna ziyarete gidiyor, kurum müdürü herkese açık olan kapısını mecbur gazeteci diye bildiği çantacıya da açıyor. Çantacı başlıyor muhabbete “ramazanda işler arttı, işadamları sağolsun fitre, zekatların filan bana veriyorlar” müdür çantacının giyimine bir bakar “Allah Allah bu adama fitre, zekat geçiyor mu, hem bu adam gazetecilik yapmıyor muydu?” diye kendi kendine sorar.
Çantacı “kurbanda da derileri toplayacağım, çok kişiden söz aldım hem artık bir elemanım da var, ona isimleri vereceğim, bayramın ilk günü pikapla toplayacak, biliyorsun ben Bigalı’yım bizim tabahanelerden birisiyle de anlaştım, iyi para kazanacağım” der, müdür çantacının söylediklerini hayretler içerisinde dinleyerek, tekrar sorar kendine “bu adam gazeteci değil miydi arkadaş, sorsam mı acaba gazeteyi kapattın mı, ne yaptın? Ama, neyse boş ver, yeni bir muhabbet konusu açmayayım” diye çantacı dinler.
Müdür çantacının gözlerinin içine “hadi işim, gücüm var, ne söyleyeceksen söyle” edasıyla bakar, çantacı ağzındaki baklayı çıkarır; “Bana para ver”, müdür de üslubu biraz kaba bulsa da içinden; “hiç yol, yordam bilmiyor bu adam, önce Allah rızası için diyerek sadaka istenir ama neyse” ramazandır hayrımız dokunsun, başımın, gözümün sadakası olsun düşüncesiyle, cebinden çıkardığı iki yüz lirayı, çantacıyı rencide etmeyecek şekilde, hızlıca gömleğinin cebine koyar, çantacı, müdürün gömleğinin cebine koyduğu parayı çıkarıp, pantolunun sol cebine koyar sonra müdüre; “dalga mı geçiyorsun sen?”, 13 bin lira para istiyorum.” Müdür şaşırır, çantacıya; “delirdin mi sen! Tamam hayırda bulunalım dedik ama her şeyin bir ölçüsü var, işi abarttın, böyle bir parayı başımın, gözümün sadakası olsun diye veremem, kazancım belli, hele sana hiç veremem” der. Ayrıca “dilenciler ne zamandan beri, dilenirken istedikleri miktarı da söylüyorlar” diye de içinden geçirir.
Müdür “hadi Allah versin kardeşim, benden bu kadar, herkes benim gibi yapmaz, devlet dairelerinden gidip bu kadar para istiyorum diye dilenme, vallahi hayır hasenattan anlamayan birisine denk gelirsin, şikayet eder seni, polise, zabıtaya topladığın tüm paralara da el koyarlar” diyerek çantacıdan odasından çıkmasını ister. Çantacı, müdüre; “en azından bin lira verseydin, sen görürsün, sana neler edeceğim, dilenci ha!” diye tehditler savurarak odasından çıkar.
Müdür yaşadığı bu olay sonucunda çantacının, gazetesini artık çıkarmadığını düşünerek “hey Allah’ım nasıl bir şehir oldu burası? Bu adam gazeteciydi, hatta ara sıra ufak tefek evrak baskı işlerimiz oluyordu bu adama veriyorduk, Allah kimseyi düşürmesin” diye kendi kendine söylenir.
Pazar günü müdüre bir telefon gelir; “Müdürüm malum gazeteyi gördün mü? Çantacı kuruma da, sana çakmış, hem de manşetten.” Müdür; “emin misin, yanlış görmüşündür, çantacı artık gazete çıkarmıyor, hatta cuma günü bana geldi dilendi, Allah kimseyi düşürmesin diye geçirdim içimden, başımın gözümün sadakası olsun diye de 200 lira verdim çemkirdi, neymiş efendim 13 bin lira istiyormuş, sonra da “en azından bin lira verseydin, sen görürsün, sana neler edeceğim” diye tehditler savurarak gitti.”
Müdür, yaşadığı bu olay karşısında hayretler içerisinde kalarak “neyse bu da sebep oldu, biz insanlık ettik, odamıza buyur ettik, başımızın gözümüzün sadakası olsun diye 200 lira da sadakamızı verdik, benim vicdanım rahat, bu olay da sebep oldu bir daha da bu kuruma ayak basamaz” der.