Önceki yazılarımızda Troia’nın özellikle Homeros Troiası olarak adlandırılan dönemin (Troia VI-VII), Anadolu karakterli bir kent olduğunu belirtmiştik. Bu dönemde yaşanan siyasi olaylarla ilgili Troia’dan çıkan yazılı belgeler olmasa da, o dönemin süper gücü olarak kabul edilen Hittit’in başkentindeki arşiv metinleri, Troia’nın (Wilusa)’nın siyasi konumu ve yaşadığı çalkantıları daha net bir şekilde anlatıyor. M.Ö. 1400’lerden itibaren hem Anadolu, hem Ege, hem de Mısır ve çevresindeki büyük siyasi krizler ve güç savaşları ortaya çıkıyor. Bu dönemde farklı bölgelerde küçük savaşların yapıldığını görüyoruz. Yani yavaş yavaş tüm Akdeniz havzası büyük bir krize doğru gidiyor. Arşiv metinlerinde dönemin siyasi olaylarını sıraladığımızda sanki Troia Savaşı, tüm bu krizlerin sonu gibi gözüküyor. Troia Savaşı ile birlikte süper güçler Hitit, Miken, Mısır çöküyor ve Anadolu ile Ege Bölgesi’nde yeni bir çağ, Karanlık Çağlar başlıyor. Arkeolojik terminolojide bu dönem yazının kullanılmadığı, teknik ve ticaretin dibe vurduğu 400 yıllık bir süreci anlatmak için kullanılıyor.
Gelin İmparatorlukların ve görkemli kentlerin bitişlerinin başladığı M.Ö. 1200’lerde Troia ile ilgili siyasi olayları dönemin belgeleriyle anlamaya çalışalım:
Özellikle M.Ö. 1280’lerde Wilusa (Troia) kralı Alaksandu (İlyada destanındaki Alaksandros/Paris) ile Hitit büyük kralı Muwatalli arasında antlaşma Troia’nın bir beyilk kenti olmasını sağlar. Alaksandu antlaşmasında Hitit-Wilusa ilişkisinin yanısıra Wilusa ile ilgili başka bilgiler de söz konusu:
Eskiden atam Labarna, Arzawa ülkerinin tamanı ve Wilusa ülkesi ile savaşmıştı. Ve onları köle yap(mış)tı. Sonradan Arzawa ülkesi tekrar düşman oldu. Ve Wilusa ülkesini Hatti ülkesinden ayırdı Fakat mesele uzun zaman(dı bilinmektedir) Hangi kraldan olduğunu (bilmiyorum). (Ve) Wilusa ülkesi, Hatti ülkesinden ayrıldığında, Hatti ülkesi kralları onun halkı ile gerçekten barış içinde idiler. (Ve) onlar (elçilerini (düzenli olarak) onlara gönderdi. Antlaşma M.Ö. 1280’lerde yapıldığına göre, Hattusa ile Wilusa arasındaki dostluk ilişkileri en azından 140 yıldır sürmektedir. Antlaşmanın 2. paragrafındaki … eskiden benim atam, labarna… labarna ünvanı Hitit tarihinde M.Ö. 1600’den önceki dönemi anlatmaktadır. Buradan yola çıkacak olursak Alaksandu Antlaşması’nın yapıldığı dönemde Hitit-Wilusa dostluk ilişkisi en az 320 yıllıktır.
– Antlaşmanın bir başka yerinde Hitit kralı Muwattali, …Ve (Arzawa) ülkesi (bir kez daha savaşa başladığında), büyükbabam Suppiluliuma geldi ve (Arzawa ülkesini yendi). (Wilusa) ülkesi kralı Kukkuni (onunla barış içinde idi). Ve o, ona karşı gelmedi..- der. Belki bir olasılıkla bu isim de bir izini Homeros destanlarındaki bulunabilir. Homeros İlyada Destanı’nda savaşın erken evrelerinde Akhilleus tarafından öldürülen Troialı büyük kahraman Kyknos’dan söz eder.
-Antlaşmanın 19. paragrafında ise …Üstelik sen Alaksandu için yaptığım bu tableti, her yıl üç kez senin huzurunde okusunlar… maddesi vardır. Bu bize Alaksandu’nun unutkan bir kral olduğunu değil de, antlaşmanın aktuel kalması için böyle bir yola başvurulduğunu ve Wilusa’da yazılı belgelerin korunduğu bir arşivin olduğunu göstermektedir. Korfmann kazılarında 1995 yılında bulunan ve üstünde yazıcı ve karısının isminin olduğu Luwice mühür bize pekçok şeyi açıklamaktadır. Wilusa’da maalesef tablet arşivi bulunmadı, ama bunun pekçok nedeni olabilir: Yazılı belgeler Son Tunç Çağı batığı Kaş-Uluburun’dan da bildiğimiz gibi ahşap ya da deri gibi kolayca yok alabilen malzemeler üzerine yazılmış olabilir, arşiv yangın geçirmemiş olabilir, çünkü sadece yanarak sertleşen tabletler günümüze ulaşabilmiştir; ya da Wilusa’nın merkezindeki arşivin olduğu merkezi saraylar özellikle Hellenistik ve Roma Dönemi’nde tapınak yapımı için tahrip edilmiş olabilir.
Başkaldırıcı ve saldırgan Pijamaradu’nun III. Hattusilis’nin döneminde, yani yaklaşık M.Ö. 13. yüzyılın ortalarında aktif olduğunu bilmekteyiz. Lykia’da huzursuzluklara neden olur; bunun üzerine Lykialılar Hattusuli ve Tawaglawa isimli birine başvururlar. Tawaglawa, Ahhijawa krallarının kardeşlerinden biridir. İsmini Grekçedeki “gerçekten şanlı şöhretli” anlamına gelen Etewoklewes’e denk düşmektedir. Bunun üzerine Hattusili, Pijamaradu’ya Milet’e kadar takip eder. Pijamaradu bir gemiyle Ahhijawa bölgesine kaçar. Bunun üzerine Hattusili, ismini maalesef korunagelmemiş o zamanki Ahhijawa kralına uzun bir mektup yazar ve olup bitenler konusunda şikayetçi olur. Bu mektubun bir yerinde oldukça ilginç bilgiler yer almakta: Hitit kralı, Ahhijawa kralına, Pijamaradu’ya yazıp bazı şeyleri iletmesini rica eder: “ Hitit kralı ve beni birbirine düşman eden Wilusa konusunda anlaşamamıştık ama artık aramızda bir sorun yok. İkimiz arasında çıkacak bir savaş doğru olmaz”. Bundan şu sonucu çıkartabiliyoruz: Ahhijawa ve Hititler arasında Wilusa konusunda tartışmalar olur. Gerçek bir savaş değildir; bu nedenle de kentin tahrip edilmediği kesindir.
Ahhijawa ve Wilusa arasındaki krizler daha sonraki kral IV. Tudhalija döneminde de (yaklaşık M.Ö. 1237- 1209) devam eder. Tarhunarada isimli bir başka asi, Ahhijawa’nın da desteği ile Wilusa’nın güneyindeki ırmak bölgesini zapt eder. Bunun üzerine harekete geçen Tudhaliya, Tarhunaradu’yu etkisiz hale getirir. Wilusa’nın bu dönemdeki kralı Walmu, nedenini bilmediğimiz bir olay yüzünden –Ahhijawa’nın rol oynadığı?- hükümdarlığını yitirince, Tudhalija duruma müdahale eder ve Walmu yeniden Wilusa’da hükümdar olur. Wilusa ve Hititlerin, Ahhijawa olan ilişkileri oldukça kötü ve gerigin bir döneme girer. Tudhalija’nın Amurru devletiyle (Kuzey Suriye) yaptığı antlaşmada, Hitit krallarıyla eşit olan kralları sayarken … Ve benimle eşit olan krallar Mısır ülkesi kralı, Babil ülkesi kralı, Asur ülkesi kralı ve Ahhijawa ülkesi kralıdır…diye buyurur, ancak en son yazılan Ahhijawa isminin üstü çizilir ve birkaç satır aşağıda ise … Ahhijawa ülkesinin hiçbir gemisi ona (Asur kralına, Amurru’ya gitmesin.. diye buyurur.
Bundan sonra Hitit metinlerde Wilusa konusunda başka bir bilgi yoktur. Kronolojik olarak Troia’da bir savaşla tahrip edilen VIi (VIIa) yani M.Ö. 1180’lerdeyiz. İşte tam bu yıllarda da Hattusa yerle bir olur. Tarihsel olayların nasıl devam ettiği konusunda elimizde hiçbir bilgi yok, ancak Son Tunç Çağı’nda Anadolu ve Akdeniz ve Ege’deki siyasi coğrafyanın nasıl olduğu konusunda elimizde çok kesin bilgiler var: M.Ö. 1400’lerden itibaren Ahhijawa İmparatorluğu sürekli Anadolu’nun batısını ve özellikle de güneydeki Minosluların kruduğu Mileti kontrolü altına almak istemektedirler. Belirli bir döneme kadar Batı Anadolu devletleriyle dostluk ilişkileri içinde yaşarlar ancak; özellikle M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren Batı kıyısına saldırılar başlar ve esir alınan çok sayıda kadın köle olarak Grek yurduna götürülür. Bu olaylar sırasında birkaç kez Wilusa bu tartışmaların içine girer. Wilusa’ya yapılmış büyük bir saldırıyı metinlerden ispatlayamasak da, böyle bir saldırının gerçekleşmiş olması büyük bir olasılıklı gibi gözükmekte. Acaba Hattusa’nın yıkılması, böyle bir saldırı için Troia düşmanlarını cesaretlendirmiş olabilir mi? Bilemiyoruz, göreli kronoloji bize henüz kesin bilgiler verememekte.
Kesin olarak bildiklerimiz ise Troia Savaşı dönemine denk gelen bir tarihte, M.Ö. 1180’de Troia yakıların tahrip edilir; yine aynı yıllarda Hititlerin başkenti Hattuşa yakılarak yok edilir; Grek yurudnun merkezi kentleri Thebe, Pylos ve Miken’nin kaderi de aynıdr. Tüm bunlar Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nin içine gireceği Karanlık Çağları haber vermektedir.
Karanlık Çağlar konusuna ele almaya devam edeceğiz.