İzmirli Homeros’un M.Ö. 730’da yazıya geçirdiği İlyada Destanı, Troia Savaşı’ndaki 10 yıllık kuşatmayı anlatmaktadır. Aslında destanda, Troia’nın ele geçirilmesi değil, savaşın 10. yılında Hektor ve Patroklos’un ölümüyle sonuçlanan çatışmalar, destanın özünden öne çıkarılarak ve Akhilleus’un öfkesiyle şiirsel bir tarzda sunulur. Destanın ana teması insanlar arasındaki bağın kopması ve bunun kötü sonuçlarıdır. Tüm bu olaylar
İlyada Destanı’nda savaşın son 51 günün içinde anlatılır. Homeros’in ikinci destanı Odysseia’ya göre, Troia’yı savaşla alamayacaklarını anlayan Akhalıların en kurnaz savaşcı Odysseus tahta Troia Atı hilesini düşünür. Akhalar gemileriyle geri dönüyor gibi yaparlar, ama Epeidos içine en cesur askerlerini sakladıkları tahta bir at inşa eder ve Troia kalesinin önüne bırakırlar. Troia’lılar Laokoon ve Kassandra’nın uyarılarını dikkate almaz ve tahta atı, tanrıçaları Athena’ya adak olarak sunmak için kentin içerisine alırlar. Gece olunca, savaşçılar atın içinden çıkıp, ateşle işaret vererek Akha filosunu geri çağırır ve kentin kapısını açarlar. Bu hileyle Akhalar, on yıllık savaştan sonra Troia’yı alırlar ve kenti yakıp yıkarlar.
İşte savaşın da, destanın da merkezindeki bu at, antik dönemden beri fikir olarak politikacıları; strateji olarak askerleri; bir eser olarak da sanatçıları ilgilendirmiş ve ilgilendirmeye devam etmektedir. Bu atın varlığı ya da bu olayın ne kadarının gerçeklikle ilgili olduğu konusundaki sorular da antki dönemden beri sorulagelmektedir.
Tanıtım
Kesin ve kısaca şunu belirtebiliriz:
Troia Atı ile ilgili arkeolojik bir buluntu yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır. Çünkü bu olay Troia Destanı’na sonradan eklenmiş mitolojik bir öğedir. Ancak bazı araştırmacılar, Troia Savaşı’nın geçtiği dönemdeki en etkili savaş aletinin, kaleye uzaktan saldırabilen ve ata benzeyen bir biçi nedeniyle, tarihsel süreç içinde dönüşerek böyle mitolojik bir özellik kazandığını öne sürmektedirler. 1930’lu yıllarda Troia’da kazı yapan C. Blegen ve diğer bazı arkeologlar ise, M.Ö. 1300’lerde Troia’nın bir depremle zarar gördüğünü ve bundan sonra Akhalar tarafından kolayca alınabilindiğini: bu nedenle de deprem tanrısının sembolu olan atın böyle bir mitolojik öyküyle yoğrularak anlatılmış olduğunu ileri süremektedirler. M. Korfmann dönemi kazılarında ise, at kemiklerine yoğun olarak sadece Troia VI (M.Ö. 1600’lerden M.Ö. 1200’lere ) döneminde ortaya çıktığı saptamışlardır. Bu da Troia Savaşı’nın geçtiği dönemde atın çok büyük önem taşıdığını ve bu olayın mitolojik olarak bu şekilde aktarılagelmiş olabileceğini belirtmektedirler. Arkeolojik olarak da Son Tunç Çağı’nın en etkili savaş aracının bir ya da iki atın çektiği savaş arabası olduğu bilinmekte. Yani savaşta stratejik ve güç anlamında atın önemi belirleyici bir unsur olmuştur.
Homeros’un tüm bu öğeleri destansı mitolojik bir öykü ile (Troia Atı) bir araya getirdiğini kabul edebiliriz.
Şu ana kadar bilinen an eski Troia Atı betimlemesi ise Mykonos’da (Yunanistan) bulunan vazo üstündeki kabartmadır.
Tanıtım
1961 yılında Mykonos’da bulunan vaso M.Ö. 670’e , yani Homeros’dan yaklaşık bir asır sonraya tarihlenmektedir. Bu eserde Troia Savaşı’nı anlatan sahneler betimlenmiştir. Bu sahnelerden bir tanesi de Troia Atı ve savaşçılardır. Daha sonra gördüğümüz tüm Troia Atı betimlemeleri bir şekilde bundan esinlenilerek yapılmıştır.
Özetleyecek olursak; Troi Atı metaforik bir öğedir, içinde de bir ‘fikir’ ve ‘tarih dersi’ saklıdır.