Arkeolojik veriler acaba Homeros’un İlyada Destanı ile ne kadar örtüşmektedir? Homeros’un İlyada’sı sadece hayali bir eser midir? Acaba Homeros’un destanı, yaklaşık M.Ö. 1200’lerde gerçekleşen olaylarla mı, yoksa Homeros’un yaşadığı ve destanları yazıya geçirdiği M.Ö. 700’lerdeki olay ve kültürlerle mi ilgilidir? Acaba belki de bu iki durum da söz konusu olabilir mi? Troia/İlios’un Homeros’tan önceki ve sonraki dönemlerde birkaç yüzyıldan fazla bir süre boyunca, ağırlıklı olarak bir Son Tunç Çağı harabesi şeklinde kaldığını arkeolojik buluntulardan biliyoruz. Homeros zamanındaki ziyaretçilerin önünde, arkeolojik olarak ispatlandığı gibi, en az 8 m yüksekliğinde etkileyici bir kale duvarı yükseliyordu. Bu duvarlar pek çokları için aynı zamanda kutsal bir yerdi. Ancak Homeros, sadece kaledeki iki tapınaktan söz etmektedir. Bu tapınakların biri Apollon, diğeri ise Athena’ya aittir. Büyük bir ihtimalle bu tapınaklar, M.Ö. 700’lerde en azından yıkıntı olarak görülebilinmekteydi. Tepenin, daha sonraları Hellenistik Dönem’de kaldırılarak yok edilen üst kısmında, bu tarzda inşaa edilmiş bir veya iki yapı düşünülebilir. En azından Troia/İlion, Homeros zamanında kutsal alanları olan bir yer olduğunu kabul edebiliriz.
Diğer bir sorun ise, Homeros dönemindkei harabelerin nereye kadar yayıldığıydı? Bugün şunu söyleyebilmekteyiz: Homeros, içinde Troia askerlerinin bile barınabileceği kadar büyük bir şehirden bahsetmekte haklıydı. Çünkü Korfmann’nın kazı sonuçlarına göre, M.Ö. 1200’lerde bu yerleşme önceleri sanıldığından çok daha büyüktür. Bir olasılıkla belki de Homeros, Troia Savaşı kentine ait harabeleri, Troia Savaşı destanını yazıya geçirirken, bir tür ‘kulis’ gibi kullamıştı. Troia VI/VIIa’nın aşağı kentin en son duvarı, kent terk edildikten yaklaşık 500 yıl sonra, yani yaklaşık M.Ö. 700’lerde hala bir harabe olarak görülebiliyordu. Yani Homeros’un Troia’ya geldiğini kabul edersek, karşısında bir harabe durmaktaydı. Korfmann kazıları, Troia/ İlios kalesinin güneybatısındaki aşağı kentteki kazılar, hem Troia VI’nın, hem de Troia VIIa’nın sonuna doğru bir yangın tabakası olduğunu ortaya koymuştur. Birinci tahribatın nedeni depremdir. İkincisi ise, bir savaşa (Troia uğruna yapılan pekçok savaştan biriyle) işaret eden bir tahribattır. Yani, Troia kenti, Troia VIIa’nın sonlarında (yaklaşık M.Ö. 1200’lerde) kaybedilmiş bir savaşla yıkılmıştır. Troia VI’nın sonlarına doğru veya Troia VIIa’nın başlarında, yani kaybedilen savaştan önce (M.Ö. 13. yüzyıl), Troia VI’nın ovaya ve Tenedos (Bozcada)’a bakan kale kapısı (VI U kapısı) bilinçli bir şekilde kapatılmıştır. Çok eski olan bu duvar, savunması zor olduğu için işlev dışı bırakılmıştır. Schliemann, Dörpfeld ve Blegen’nin buranın destandaki, daha önceden üç kez saldırıya uğradığı için Andromakhe’nin özellikle tehlikede olduğunu düşündüğü savunma duvarıyla özdeş tutulmasını anlamak kolaydır. Andromakhe eşi Hektor’dan, çok daha tehlikeli çarpışmalara katılmak yerine, kulenin bu yerinde kalmasını rica eder:
“Şu incir ağacının önünde tut orduyu,
kente ordan kolay girer düşman,
kolay çıkılır ordan duvarlara.” (İlyada, VI-434 vd.)
Topografik açıdan bakıldığında, burası, Troia kent ve kalesine yapılacak bir saldırı için en stratejik yerdir. Ovadan gelen doğal bir giriştir. Destanda Troialı yaşlılarının “duvarda durarak savaşı izlemiş” oldukları muhtemel yer (İlyada’nın 3. bölümü), M.Ö. 700’lerde belki de Troas halkı tarafından da, söz konusu bu kent girişi olarak kabul ediliyordu. Buradan Tenedos’a (Bozcaada) kadar bütün ova rahatça görülebiliyordu. İleride, Beşik Koyu’nda da saldırganların karargahı olmalıydı. Sadece bu noktada Helena’nın onları görüp tanıyabileceği kadar, Akha savaşçılarının tek tek kale savunma hattına kadar yaklaşmaları mümkündü:
“Az sonra vardılar Batı kapılarına,
Orada, Batı kapılarının üstündeki kulede
…Priamos seslendi, çağırdı Helene’yi
<Buraya, yanıma gel kızım, otur şöyle,
gör bak işte, eski kocan, hısım akraban, dostların.. (İlyada, III- 145 vd.).
Yalnızca İlyada’nın o dönemdeki dinleyiciler değil, Troia’nın bugünkü ziyaretçileri de, bir evin veya batı surunun kalıntıları üzerinde durup güneybatıya bakıldığında, Akhilleus’un Troia kralının oğlu Hektor’u öldürdüğü dramatik sahneyi gözleri önünde canlandırabilir. Akhilleus Hektor’u kalenin etrafında değil, aşağı kentin alt kısmında kovalamıştır. Aşağı kentin kapladığı tüm alanın keşfedilmesinden sonra, söz konusu olayın geçtiği yer daha kesin bir şekilde düşünülebilinmektedir. Bunun dışında ovanın düz tozlu düz yüzeyi, yalnızca bu tarafta, savaş arabaları için ideal bir zemin oluşturuyordu. Çanakkale Boğazı’na bakan kuzeyde, arazinin eski zamanlardaki halininin rekonstrüksiyonu için açılan 500’den fazla sondajın da gösterdiği gibi bataklık bir alan yer almaktaydı . İlyada’da bu savaş arabaları, bazen savaş için sevk aracı olarak da tanımlanmaktadır. Bu arabalar, Skaia kapısından çıkıp yine bu yoldan kente geri dönüyordu. M.Ö. 700’lerin (ve sonrasının) ziyaretçilerinin fantazisinde bu kapı, krallığın kapısıydı. İlyada’da tasvir edilen ayrıntılarda, sadece devamlı olarak esen rüzgardan, Skamander (Kara Menderes,) ve Simoeis (Dümrek) ırmaklarından, Tenedos (Bozcaada), Lesbos (Midilli) adalarından, ya da denizden bakıldığında görülen bir tümülüsten bahsedilmemektedir. Mantıklı olan bu topografik bilgiler ve arkeolojik bulgular, ozanın veya onun bilgi kaynaklarının olası algılamalarıyla örtüşmektedir. Aynısı İlyada’da Troia kentini anlatırken kullanılan 17 farklı özellikler için de geçerlidir. Söz konusu bu özellikler de arkeolojik verilerle örtüşmektedir.
– Destanda en çok kullanılan genel özellikler:
“iyi yerleşilmiş”, “iyi yapılmış” (3 kere)
“güçlü yurtlu” (2 kere)
“iyi tarlalara sahip” (4 kere)
“güzel” (1 kere)
“geniş” (geniş arazili) (9 kere)
“kutsal” (veya “tanrılara”
ya da bir “tanrıya hoş gelen”) (21 kere)
– Özellikle İlios kenti ve kalesi için kullanılmış, onun dışında çok az yer için kullanıldığı bilinen özel sıfatlar:
“dik”, “meyilli”, “dik yükselen” (7 kere)
“yüksek kapılı”, “yüksek kapılara sahip” (2 kere)
“rüzgarı olan”, “rüzgarlı”(6 kere)
“geniş” veya “enli yollu”, “geniş
sokak/yollara sahip”(8 kere)
“iyi oturulan” “iyi örgütlenmiş-
şehir” anlamında (4 kere)
“surlarla iyi çevrelenmiş”,
“iyi duvarlara sahip” (6 kere)
– Sadece İlios/Troia şehri ve kalesi için kullanılmış sıfatlar (İlyada ve Odysseia’dan):
“iyi yapılı” (mimari açıdan) (8 kere)
“iyi kuleli”, “iyi kulelere sahip” (1 kere)
“bastiyonu olan” (1 kere)
“büyük şehir” (8 kere)
“iyi taylı”, “iyi taylara sahip” vb. (22 kere)
İlyada’da, İlion’dan 21 defa “kutsal” veya “tanrıya ya da tanrılara hoş gelen” diye bahsedilmesi, bir zamanlar burada bir tapınağın bulunduğuna işaret etmektedir. “İyi taylara sahip” sıfatı için de durum, Troia VI’dan itibaren rastlanılan çok sayıdaki at kemiği dikkate alındığında, aynı özelliğe sahiptir. Devamlı esen güçlü rüzgar da halen geçerliliğini korumaktadır. Bu rüzgar, Troia’ya ve yöreye gelen gemilerin Beşik Koyu’nda uzun süre beklemek zorunda bırakmış ve Troia ve bölgeye zenginlik getirmiştir. Topografiyle ilgili olarak, kentteki yaşam için önkoşullardan biri de, Troia/İlios’un su kaynaklarıyla ilgilidir. Homeros’u okuduğumuzda, su kaynağının, duvar üzerinde savaşın izlendiği yerden görülebildiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
“Yunaklar vardır bu pınarların yakınında,
geniş, güzel, taştan yunaklar,
Troialıların karıları, güzel kızları bir zamanlar
parlak rubalarını yıkarlardı bu yunakların içinde,
barış günlerinde, Akha oğulları gelmeden önce.
Bu pınarın önünden geçtiler koşa koşa
biri kaçıyor, öbürü arkadan kovalıyordu.” (İlyada XII, 153 vd.)
Homeros’un tasvirinden, yaşadığı dönemde anlattığı taş yunakların veya kuyuların hala görülebildiği düşünülebilir. Eğer bu doğruysa, Homeros’u yaşadığı dönemin tanığı olarak kabul edebilmek için elimizdeki veriler daha da güçlenmektedir. Skamandros’a (Kara Menderes) akan ılık ve soğuk kaynaklar tanımlaması, olduğundan çok dafa fazla mitsel bir yüceltme şekli olabilir. Ancak İlhan Kayan’ın en son araştırmalarına göre, bir zamanlar çok yakınlarda olan Skamander yatağı ve Troia yakınlarındaki termal kaynaklar için bazı dayanak noktaları vardır. İlios şehrinin yakınlarındaki bir kaynak mağarasının arkeolojik bulgusu, Troia veya İlios ya da Hititler’de adı geçen Luwi şehri Wilusa ile beraber Wilios’un teşhisini desteklemektedir.
Özetle, İlyada Destanı’nındaki hem topografik, hem de kent ile ilgili özellikler eldeki arkeolojik verilerle örtüşmektedir. Bu da İlyada Destanı’nın Troia ve çevresi ile bazı gerçeklikleri binyıllardan günümüze kadar taşıdığını bize göstermektedir.
bir tarihçi
17 Haziran 2012 at 07:05
Bu cografyada o kadar cok savaş onu anlatan destanlar var ki, hepsi birbirine benziyor.
Bu topraklara boşuna kutsal topraklar denmiyor.
öğrenci
18 Haziran 2012 at 09:25
Bütün destanlarda aynı durum. Truva destanınında da tekrar ediyor.